Komplocu lobiler

Gezi Parkı olayları sosyal bir patlama mı? 

Yoksa iç ve dış mihrakların Türkiye'nin önünü kesmeye yönelik uluslararası provokasyonu mu? Bu konu bugünlerde yazılı ve görsel medyada önemli bir tartışma konusu olarak gündeme gelmeye devam ediyor.

Olaylardan Erdoğan ve polisi sorumlu tutan kesimlere göre Taksim Gezi Parkı olaylarını iç ve dış mihrakların bir senaryosu olarak görmek tipik bir komplocu yaklaşım. Taksim Direnişi İnisiyatifi kendiliğinden hiçbir siyasi destek ve organizasyon olmadan gelişmiş ve büyümüş sosyolojik tabanı olan toplumsal bir hareket.

Bu görüşü savunan kesimler, gerek köşe yazılarında gerekse TV programlarında olayları iç ve dış mihraklara bağlayan komplocularla(!) kah dalga geçerek kah aşağılamaya çalışarak itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme gayretinde içinde görünüyorlar. Olayların başladığı günden günümüze kadar yazılı ve görsel medyadaki bazı gazetecilerin bu yöndeki aşırı çabaları ister istemez 28 Şubat sürecindeki medyanın, cunta kontrolünde psikolojik harekat faaliyetlerini hatırlatıyor.

Türkiye genelinde olayların komplo olmadığına yönelik ciddi bir kampanya başlatılması ve bu uygulamada, 28 Şubat sürecinde demokrasi ve millet iradesine karşı duruşlarıyla öne çıkan yazılı ve görsel medyanın aktif rol alması olayların arkasındaki asıl amacı ve sivil darbe ihtimalini ve teşebbüsünü gözler önüne seriyor.

Aslında, darbelerin, terör ve toplumsal olayların, faili meçhul cinayetlerin arka planını aydınlatmaya yönelik uzman veya akademik çevrelerce yapılan değerlendirmelerin, komplocu suçlamaları ile etkisiz hale getirilmek istenmesi araştırılması gereken bir husus olarak görünüyor.

Komplo ve komplocu suçlamalarının yakın tarihimizden başlayarak hangi olaylarda kimler tarafından gündeme getirildiği, iddiaların doğru olup olmadığı, psikolojik harekatın bir parçası olarak kamuoyunu yönlendirme ve etkileme amacıyla kullanılıp kullanılmadığı yönünde akademik araştırmalar yapılması, ülkemize yönelik iç ve dış tehdit mekanizmalarının faaliyetlerini ortaya çıkaracak yararlı bir çalışma olarak görünüyor.

Günümüzde ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, birlik ve beraberliğimize yönelik etnik ve dinsel kışkırtma ve provokasyonları bir tehdit olarak gören ve bu konuda kamuoyunu aydınlatmaya çalışan kesimleri, komplocu yakıştırması ile yaftalamaya çalışmak en azından Ortadoğu gerçeklerini görmemek ve küreselleşmenin yaratığı yeni konjonktür el tehditleri algılamamak ve ülkeyi içe kapatma anlamına da gelebiliyor.

Bugün komploculuk suçlaması üzerinden yapılmaya çalışılan Erdoğan ve iktidar karşıtlığı kampanyası, geçmiş dönemlere göre duvara toslamış vaziyette. Çeşitli görüşlere mensup köşe yazarları ve akademisyenler komplocu yakıştırmasına karşı demokrasi ve milli irade noktasından hareketle karşı ve onurlu bir duruş sergileyerek gerçekleri kamuoyu ile paylaşıyorlar.

28 Şubat sürecine kadar darbeler öncesi yaşanan ve darbelere meşruiyet sağladığı iddia edilen istikrarsızlık, kaos, toplumsal olaylar ve faili meçhul veya belli siyasi cinayetler arkasındaki gücün iç ve dış taşeronlarının ortaya çıkarılamaması komplo yaftalamasını itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme olarak kullanan kesimlerinin güçlenmesine yol açmıştı.

Ancak 28 Şubat darbesi sürecinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler darbe süreçlerinin arkasındaki dış güçler ve onların iç uzantılarını gözler önüne sermiş komplocu lobilerin faaliyetlerinin deşifre olmasının da önünü açmış gözüküyor.

28 Şubat Darbesi'nin arkasında İsrail ve ABD var iddialarına o süreçte darbeci cuntayı arkasına alarak komplocu yaftalaması ve yakıştırması yapan kalemler yazdıklarını unutmuş görünüyor. Unutmasalar, Gezi Parkı eylemleri için iç ve dış mihrak analizi yapan kesimleri komplocu olarak ilan etmeye utanırlardı herhalde.

Ancak 28 Şubat sürecinde sütre arkasına saklanarak hain emellerine ulaşmaya çalışan dış güçler, bugün Taksim Gezi Parkı olaylarında topu tüfeği ve medyasıyla açıktan bir saldırıya geçmiş görünüyorlar. Onlar için her yol mübah. Yeter ki Erdoğan iktidardan düşsün mantığı ve stratejisiyle Türkiye'de kardeş kavgası çıkarmaya çalışıyorlar. En büyük destekçileri de Erdoğan'ı sandıkta alt edemeyeceğinin bilincinde olan CHP içindeki ulusalcı ve Ergenekoncu kanat. Tarihin hiçbir döneminde iç ve dış güçler Türkiye'de bu kadar açık olarak demokratik bir şekilde seçimle iş başına gelen iktidarı yıkmak için işbirliği içinde olmamışlardı.

28 Şubat'ta darbeyi gerçekleştiren askerler yargı önünde hesap verirken başta apoletli medya olmak üzere sivil darbecilerden ve derin yapının merkezinden henüz hesap sorulamadı. Sorulamadığı için de milli irade ve demokrasiye yapılmak istenen her suikastın altından çıkmaya devam diyorlar.

Unutmamalıyız ki komplo ve komploculuk kavramları yakın tarihimizde, ABD ve İngiltere derin yapıları tarafından keşfedilerek, hedef alınan ülkelerde propaganda amaçlı bir silah ve araç olarak kullanma stratejisi ve taktiği halen devam ediyor.

 

BÜLENT ORAKOĞLU

24 03 2013