BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Haziran 2013 Cuma

Umutlarını ölüme bağlayanlar 07 Haziran 2013 Cuma Siz kim oluyorsunuz da bu projeleri durdur diye şart koşuyorsunuz diye başlardı ve doğrusu hiç de haksız olmazdı

Umutlarını ölüme bağlayanlar

 07 Haziran 2013 Cuma

 

 Gezi Eylemi'ni genel ayaklanmaya çevirme 

 

hayali kuranların, olayın başından beri ölüm 

 

beklediklerini biliyoruz.

 

 Ölüm, daha çok ölüm, daha çok kan, hatta 

 

katliam bekliyorlar. 

 

Birkaç gündür internet ortamından 

Taksim'de bekleşenlere şöyle mesajlar yolluyorlarmış: 

"Ölseniz de çekilmeyin; bir şey yapamazlar!"

"On gündür bekliyoruz hâlâ ölmüyorsunuz, 

hadi ölün artık, bir an önce ölün, ama öyle 

 

biriniz ikiniz değil, yüzlerceniz ölün" 

 diyemiyorlar tabii. 

 

Öyle lafları ancak İşçi Partili TV spikerleri en samimi hallerinde 

 

yakalandıkları zaman, yani mikrofonu kapalı 

 

zannederken yaptıkları konuşmalarda duyabiliyoruz.

Önce bir noktayı açıklığa kavuşturalım:

"Kaos"çular boşuna beklemesinler ve fazla da hayal kurmasınlar.  

 

"Milli Hükümet"in bakanlar listesini 

hazırlamak için de fazla acele etmesinler.

 

 Türkiye gibi 60 yıldır iyi kötü 

 

demokrasiyle idare edilen bir ülkede, birkaç 

 

yüz bin kişi sokağa döküldü diye iktidar yıkılmaz. 

 

Bu ülke tarihinde gördüğü en güçlü, 

 

kitle tabanı en geniş iktidara sahip ve o kitle 

 

artık 1960'ın ya da 1997'nin kitlesi değil.

O kitle seçtiği meşru yönetime sahip çıkma 

 

bilincine de kararlılığına da sahip. 

 

Ve bu bilinci, benzer oyunları yaşaya yaşaya, 

komplolarla, provokasyonlarla mücadele ede ede edindi.

Yani sizi de tanıyor, karanlık oyunlarınızı da çok iyi biliyor.

Eğer şu anda Ergenekon örgütü gibi örgütler 

 

tasfiye edilmemiş, Balyoz Planı gibi planlar 

deşifre edilmemiş olsaydı; 

 

darbe heveslileri ordudaki görevlerinin başında 

olsaydı, bir şansınız olabilirdi. 

 

Ama şu anda hiçbir şansınız yok.

Zafer sarhoşluğu tehlikesi

Kamuoyunun çok büyük bölümü başından bu 

yana Gezi Parkı'nda barışçı gösteri yapanlarla 

sokakları ateşe verenleri birbirinden ayırmaya 

özen gösterdi. Birincilere sempati ikincilere 

öfke duydu. Hükümet de ilk günlerdeki 

hatasından sonra aynı ayrımı dikkatle yaptı ve 

olayı müzakere ile çözmek için çeşitli 

girişimlerde bulundu.

Geldiğimiz bu noktada artık sağduyulu 

davranma sırası Gezi Parkı aktivistlerine geldi. 

 

Kaosçuların niyetlerini ve planlarını görmeleri 

ve onların 

"yedeğine"

  düşmemek için meydanları bir an önce boşaltmaları gerekiyor.

Ama bakıyoruz, onlardan böyle bir işaret 

gelmiyor: 

Tam tersine, meydanları belli bir zafer 

sarhoşluğu sarmaya başladı.

Gezi Parkı sözcülerinin eylemi bitirmek için öne 

sürdükleri şartlardan biri şu mesela:

Olaylar boyunca gözaltına alınan herkes serbest

 

 bırakılmalıymış. Peki tahrip edilen 280 işyeri, 

 

103 polis arabası, 15 ambulans, 207 özel araç ne 

 

olacak? Polisleri yaralayanlar, AK Parti 

 

binalarını yakanlar, Başbakanlığı işgal etmeye, 

 

Beşiktaş'taki Başbakanlık Ofisi'ni ele 

 

geçirmeye çalışanlar Gözaltında bulunan ve dış 

 

bağlantılı olduğu şüphesi olan yabancılar? 

 

Ankara'nın en işlek caddesine barikatlar kurup ateşler yakarak şehri yaşanmaz hale getirenler?

 

 Bunların hesabı sorulmayacak mı?

Yasa ve kural dışına çıkan emniyet 

 

müdürlerinin, valilerin ve polislerin 

 

soruşturulmasını istiyorsunuz da; yasa dışına 

 

çıkan, şiddete başvuran, cana mala 

 

kastedenlerin soruşturulmasını neden 

 

engellemeye çalışıyorsunuz? 

 

Sizin hukuk devleti anlayışınız bu kadar mı?

Bir başka şart da polisin bundan böyle gaz 

 

bombası ve benzeri materyalleri kullanmasının 

 

yasaklanması...

Bu talebi öne sürerken emniyet kuvvetlerinin 

 

toplumsal olayları nasıl kontrol altına 

 

alacağını, halkın mal ve can güvenliğini nasıl 

 

sağlayacağını da düşünmüşsünüzdür herhalde. Ne öneriyorsunuz; 

 

gaz kullanmasın da cop mu kullansın? 

 

Yoksa plastik mermiyi mi tercih edersiniz?

İşin daha da vahimi, bu taleplerin ortaya 

 

konmasının hemen ardından başka bazı 

 

"temsilcilerin" ortaya atılıp kantarın topunu 

 

iyice kaçırması, 3. köprüden havaalanına, 

 

Kanal İstanbul'dan AKM'ye kadar akıllarına 

 

gelen her projenin durdurulmasını şart 

 

koşmaya kalkışması...

Allah'tan ki Başbakan Erdoğan burada değildi de duymadı... 

 

Yoksa  

 

"Siz kim oluyorsunuz da bu projeleri durdur 

diye şart koşuyorsunuz" 

 

diye başlardı ve doğrusu hiç de haksız olmazdı.