BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Çünkü PKK'nın eylem ve söylemleri Sayın Bahçeli senin için ancak mamadır, senin varlık sebebindir Çözüm süreci Bahçeli için kabus olmuş AA 14 Temmuz 2013 20:14 ANKARA Türk milletinin isminden kimsenin rahatsızlığı yoktur

Biz sizin şamar oğlanınız değiliz

  AA 14 Temmuz 2013 20:14 ANKARA 

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik, MHP lideri Bahçeli'nin açıklamalarına dair

 “Sayın Bahçeli, iktidarımız, hükümetimiz biz sizin şamar oğlanınız değiliz" 

dedi.


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarına ilişkin, “Sayın Bahçeli, Sayın Başbakan, iktidarımız, hükümetimiz biz sizin şamar oğlanınız falan değiliz, çok ayıp ediyorsunuz ve gerçekten bu toplumda siyaset nasıl yapılmaz bunun da örneklerini ortaya koyuyorsunuz” dedi.

Çelik, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Ramazanda özellikle oruç tutanları kem söze karşı da oruç tutması gerektiğini bilenlerden olduğunu belirten Çelik, “Bugün MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, düzenlediği basın toplantısında maalesef her zaman alışık olduğumuz şekilde yine hükümetimize, partimize, Başbakanımıza ve tüm camiamıza ağır hakaretlerde bulunmuştur” diye konuştu.

Konuşmasında kullanacağı ifadeleri Bahçeli’den ödünç aldığını söyleyen Çelik, “Bu kelimeleri ondan ödünç alarak kullanıyorum çünkü onun en çok kullandığı, en çok sevdiği kelimeler bunlardır. Sayın Bahçeli’nin bize yönelttiği, Başbakanımıza, hükümetimize, partimize, mensuplarımıza yönelttiği ifadeler, son derece ahlaksızcadır, son derece edepsizcedir ve son derece haysiyetsizcedir” şeklinde konuştu.

“Kim önüne hangi metni yazıp veriyorsa ve Sayın Bahçeli’nin biliyorsunuz yazılı metni olmadığı zaman konuşmak gibi kabiliyeti ve özelliği yoktur, bu metni veriyorlar ve kendisi bunları harfiyen okuyor. Eminim ki o metinleri okuyuncaya kadar orada ne yazıldığını bilmiyordur” diyen Çelik, şunları kaydetti:

“Bir ülkede eğer bir siyasi partinin genel başkanıysanız ve muhatap aldığınız kimse de o ülkenin başbakanıysa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan söz ediyorsanız, sizin elbette muhalefet etme hakkınız vardır ama ona yönelttiğiniz ifadelerin, hakaretlerin nereye varacağını tahmin etmeniz gerekiyor. Türkçemizde güzel bir ata sözü vardır. Çalma elin kapısını yüzük taşıyla, çalarlar kapını balta başıyla. Sayın Bahçeli, Sayın Başbakan, iktidarımız, hükümetimiz biz sizin şamar oğlanınız falan değiliz, çok ayıp ediyorsunuz ve gerçekten bu toplumda siyaset nasıl yapılmaz bunun da örneklerini ortaya koyuyorsunuz. Dolayısıyla Sayın Bahçeli ne diyor? Anayasa ile ilgili olarak bir açıklama yapacak ama bunu binbir türlü hakaret ambalajına sarmak zorunda değildir.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir iftar yemeğinde yaptığı konuşmasında yeni anayasa için uzlaşılan 48 maddeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirme teklifinde bulunduğunu anımsatan Çelik, şöyle devam etti:

 

“ Madem ki uzlaşma komisyonunu bir bütün anayasa yapma, tepeden tırnağa anayasa yapma konusunda bir ümidi görünmüyor. 

Çalışmalar devam ediyor ama kendimizi kandırmayalım, bu konuda ciddi mesafe alınamıyor. 

1.5 yıldır üzerinde çalışılan bir anayasa var ve topu topu 48 madde üzerinde uzlaşılmış.

Gelin hep beraber bunu kısmen iyileştirme sağlayacağı için bir çağrıda bulunduk. 

CHP Genel Başkanı 

'evet' 

de demedi, ‘hayır’ da demedi, ipe un serdi. 

 

Söz kalabalığına getirdi. Bir şey söylemedi.  Öte taraftan MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, geçen cuma günü bir basın toplantısı düzenledi, ‘Sayın Başbakanın bu teklifini yapmaya hemen hazırız’ dedi. ‘Bizim şartımız şurtumuz da yok’ dedi. ‘Esasen bu 48 maddenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilmesi, bunların yasalaşması, Sayın Bahçelinin teklifidir ve hodri meydan’ dedi. Bütün bunlar kamuoyunun gözü önünde yapılan, TBMM çatısı altında bir basın toplantısında söylendi.  Peki buna karşılık Sayın Bahçeli ne diyor?  Sayın Bahçeli, basın toplantısında diyor ki ‘bu çok erken, çok zamansız ve çok gereksiz bir tekliftir.’ MHP çok kalabalık bir parti olsa, diyelim ki AK Parti gibi 325 milletvekili olan parti olsa, iktidar gibi omuzlarında büyük bir yük olsa, çok daha büyük meşguliyetleri olsa, Sayın Bahçeli hergün bir vilayete gitse, her hatfa birkaç ülkeyi dolaşsa diyeceğiz ki, birbirleriyle irtibat kurmada zorlanıyorlar, dolayısıyla bu irtibatsızlıktan dolayı böyle bir yol kazasına uğramış olabilirler ama topu topu avuç kadar milletvekiliniz var bir avuca sığacak kadar milletvekiliniz var. “

Türk milletinin isminden kimsenin rahatsızlığı yoktur

Bahçeli’nin, basın toplantısında, Anayasa ile ilgili  karşı çıktıkları hususları da değerlendiren Çelik, şöyle devam etti:

“Türkiye Cumhuriyeti ismine kesinlikle sahip çıkacaklarmış.  Bunu, kimsenin değiştirmesine müsade etmeyeceklermiş. Sayın Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin ismini değiştirmeye yeltenen kimse yok. 

Bütün 4 siyasi partinin uzlaşma komisyonuna verdiği teklifler ortadadır.

 AK Parti, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ismiyle herhangi bir problem yaşayan bir parti değildir. 

Elbette Türkiye  Cumhuriyeti devletidir ve Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kalacaktır.

 Türk milletinin isminden de kimsenin rahatsızlığı yoktur."

“Biz gerçek manada bir hukuk devleti olan bir Türkiye istiyoruz”

Çelik, Bahçeli’nin, Başbakan Erdoğan’a, 

“Anayasa değişikliğiyle nereye varmaya çalışyorsun”

 şeklinde sorusunun 

“Anayasa değişikliğine biz mani oluyoruz” 

anlamına geldiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

“Sayın Başbakan şuraya varmaya çalışıyorlar, 

nereye varmak istediğimiz, 2011'de 

 hazırladığımız seçim beyannemizde var, 30 

Eylül’deki kongremizden önce yayınladığımız 2023 AK Parti siyasi vizyonunda var. 

Bütün bu konuşmalarımızda var.

 Biz gerçek manada bir hukuk devleti olan bir Türkiye istiyoruz."

Çözüm süreci Bahçeli için kabus olmuş 

 Hüseyin Çelik, 

"Öyle anlaşılıyor ki Sayın Bahçeli için bir kabus olmuş bu çözüm süreci.

 Çünkü PKK'nın eylem ve söylemleri Sayın Bahçeli senin için ancak mamadır, senin varlık sebebindir. 

PKK terörü, bölücülük, Kürtçülük olmazsa senin partin marjinal bir parti olarak kalır. Bunu biliyorsun sen. 

Çünkü çatışmadan besleniyorsunuz"

 şeklinde konuştu.

Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sayın Bahçeli, Türkiye'deki Türkler arasında, Türkiye'nin dışında yaşayan Türkler arasında bir anket yapıldığı zaman Sayın Başbakan bugüne kadar gelmiş geçmiş liderlerin hepsini üç beş kere katlayacak kadar sevgi ve sempati ve itibara sahiptir."

"Bütün gayesi de bizim huzur, mutluluk ve refahımızın artması olan bir Başbakan'a, bir lidere sen bu kadar siyaset adına, oy avcılığı adına nasıl saldırabilirsin" ifadelerini kullanan Çelik, "Ben Sayın Bahçeli'yi akıl ve izanla konuşmaya davet ediyorum. Maalesef bunu göremiyoruz" dedi.

 

 

MHP evet dediği görüşten dönmüş durumdadır

 İSTANBUL  14 Temmuz 2013 17:16

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, 

''Öyle görünüyor ki MHP yeniden bir değerlendirme yapıp önce 

'evet'

 dediği görüşten şimdi dönmüş durumdadır'' 

dedi.


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ,  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamaya ilişkin, "Öyle görünüyor ki MHP, yeniden bir değerlendirme yapıp önce 'evet' dediği görüşten şimdi dönmüş durumdadır. Tabii kendi kararlarıdır" dedi.

Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UETD) iftar programına katılmak üzere Almanya'ya giden Bozdağ, hareketinden önce Atatürk Havalimanı VİP Salonu'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili açıklamalarına değinen Bozdağ, 2 yıldır çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun, kendisine tayin edilen sürenin 31 Aralık 2012'de dolmasına rağmen çalışmalarını sonlandıramadığını söyledi.

Bozdağ, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in parti liderlerine yaptığı ziyaretler sonucunda, 1 Mayıs'a kadar yeni bir sürenin ortaya çıktığını hatırlatarak, "Ondan sonra da bitmeyince 1 Temmuz'a kadar ilave bir süre alındı. Yaklaşık 2 yıl oldu. Henüz 48 madde üzerinde bir uzlaşma var. 150 civarında maddenin görüşüldüğünü görüyoruz. Bunun geri kalan 102 maddesi üzerinde şu ana kadar bir mutabakat yok" diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuyla ilgili  "Bunca zaman çalışıldı. Üzerinde uzlaşılan 48 madde var. Gelin bu 48 maddeyi yasalaştıralım" yönünde çağrıda bulunduğunu hatırlatan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Tabii buna MHP Grup Başkanvekili sayın Mehmet Şandır, parti adına yaptığı açıklamada, sayın Başbakanımızın bu çağrısına destek verdiklerini, hatta bu görüşün sayın Bahçeli tarafından Meclis Başkanı'na da iletildiğini ifade etti. Ama aradan bir veya iki gün geçti.  Sayın Bahçeli bugün başka bir açıklamada bulundu. 'Biz buna destek vermeyeceğiz şeklinde' bir değerlendirmesi oldu."

Bozdağ, grup başkanvekillerinin genellikle grup başkanı adına konuştuklarını bildiklerini ifade ederek, "Grup başkanı da sayın Bahçeli'dir. Şandır'ın, sayın Bahçeli ile istişare etmeden konuşması, bu gibi bir konuda açıklama yapması, pek olası gözükmüyor. Ama öyle görünüyor ki MHP yeniden bir değerlendirme yapıp önce 'evet' dediği görüşten şimdi dönmüş durumdadır. Tabii kendi kararlarıdır" değerlendirmesinde bulundu.

CHP'li Sapan'ın Başbakan'ın kızına yönelik tweeti

Gazetecilerin, CHP Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kızına yönelik attığı tweetle ilgili soru üzerine Bozdağ, Sapan'ı kınadığını bildirdi. 

Bozdağ, hiçbir milletvekilinin toplumun değerleriyle bağdaşmayan eylem ve söylemde bulunmaması gerektiğine dikkati çekerek,  "Maalesef şu anda çok kötü bir durumda. Milletvekillerinin söyledikleri ifadeler kabul edilemez durumdadır. En son CHP milletvekilinin yaptığı açıklama büyük bir seviyesizliğin somut göstergesi olarak ortada duruyor. Ben bunu kınıyorum. Dilerim bundan sonra böyle bir hadise olmaz"  diye konuştu. 

Açıklamanın ardından Bozdağ ile beraberindeki heyet, THY'ye ait tarifeli uçakla Almanya'ya hareket etti.

 

 

48 maddenin Genel Kurul'a getirilmesi çok gereksiz

  14 Temmuz 2013 14:29 ANKARA 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin, 

 

"48 maddenin, Meclis Genel Kurulu’na 

getirilmesi çok erken, çok zamansız ve çok da 

gereksizdir"

 dedi.


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,  parti genel merkez binasında düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni anayasa çalışmalarına değinen Bahçeli, “Biz parti olarak bugüne kadar ki çabaları takdirle karşılıyor ve mutlaka sonuca ermesini istiyoruz.  23 Nisan 2012 tarihinde, Meclis Genel Kurulu’ndaki konuşmamda söylediğim gibi biz elimizi taşın altına koymaya varız ve bunda da son derece kararlıyız” diye konuştu.

Bahçeli, şunları kaydetti:

“Bir defa bizim anayasa konusundaki yaklaşımımız kafa karışıklığına meydan vermeyecek kadar nettir. Hassasiyet duyduğumuz konular kırmızı çizgilerimiz olup, geri adım atmamız da mümkün değildir. Bugüne kadar, değişik fırsat ve zeminlerde anayasa değişikliğiyle ilgili kanaatlerimizi, nasıl bir anayasa istediğimizi sürekli milletimizle paylaştık, muhataplarımıza bildirdik. Açık yüreklilikle bir kez daha söylemek isterim ki, uzlaşmaya dayalı, toplumsal talepleri merkezine almış, milli değerlerden ve Türk milleti gerçeğinden ödün vermeden olabilecek en kısa zamanda yeni anayasanın tamamlanması bizim en samimi dileğimizdir. Anayasa yapım veya değişiklik süreci kesinlikle milletimizin hizmetine odaklanmış, yararını ve yarınını gözeten güçlü bir idari ve hukuki perspektifle, geniş bir işbirliği zemininde hayat bulmalıdır.

Hepsinden de önemlisi, Cumhuriyetin ruhuna ve lafzına zarar vermeyecek, verdirmeyecek bir güvence sunmanın yanında, Türk kimliğini zedelemeyecek milli bir nitelik de sergilemelidir. Bununla birlikte, etnik ve mahalli dillerin tanınmasına müsamaha göstermeyecek donanımda bulunmalı, değiştirilmesi dahi teklif edilmeyecek maddelere sadakat göstermelidir.

Anlaşılacağı üzere dün ne söylüyorsak bugün de aynı  noktadayız. Bu haliyle anayasa hazırlık çalışmalarında ve sürecinde; Anayasanın ilk üç ve emniyet supabı niteliğindeki dördüncü maddelerinden ödün vermemizin, başlangıç kısmındaki ruhtan geri adım atmamızın, Türk kimliğinin sulandırılmasına rıza göstermemizin düşünülemeyeceğini, Türk milletini tahrip edecek ve etnik kimliklere çağrı olacak her değerlendirmeyi, siyasi ve hukuki meşruiyet sağlama çabalarını geri çevireceğimizi duyurmuştuk. Bugün de aynı çizgideyiz, aynı kararlılıktayız, aynı  iradedeyiz.”

Yabana atılmamalı

“Bizim bu görüşlerimiz paralelinde her türlü uzlaşma, anlaşma ve söz birliğine açık olduğumuz iyi bilinmelidir” diyen Bahçeli, şöyle devam etti:

“Başbakan Erdoğan öncelikle 48 maddenin hemen Meclis’ten çıkarılmasını istemek yerine, anayasa değişikliyle nereye varmak istediğini ve neyi amaçladığını  açıklamalıdır. Kaldı ki, Anayasa Uzlaşma Komisyonu görevinin başında ve mesaisini sürdürmektedir. Sayın Meclis Başkanı’nın 9 Temmuz 2013 günü başlattığı liderler turu bir bakıma Uzlaşma Komisyonu’nun güven tazelemesine de vesile olmuştur. Kimse telaşa kapılmamalıdır ki, değişiklik teklifleri yavaş ve yetersiz olsa da müzakere edilmektedir. Kuşkusuz uzlaşılan 48 madde yabana atılmayacak kadar önemlidir. Bunu küçümsemek, hafife almak ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu sabote edecek müdahalelerde bulunmak bizim tarafımızdan doğru ve ahlaki görülmeyecektir. Israr ve sabırla, üzerinde uzlaşılan maddeler demokratik bir havuzda toplanmalı ve bu sayı  mutlaka da arttırılmalıdır. Yeri ve zamanı gelince, gerek ve zorunluluk doğunca mutabakata varılan maddelerin Genel Kurul’a intikali bir seçenek olarak ele alınmalıdır.

Ancak şu günkü şartlarda Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu fiilen bitirecek ve sakatlayacak adım ve yaklaşımlardan uzak durulması da bilhassa Başbakan Erdoğan bakımından ciddiye alınması gereken siyasi bir sorumluluktur.

Bizim şu günkü ortamda; Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu tökezletecek bir eğilimin içinde olmamız şöyle dursun; Başbakan’ın iftar programlarında kafasına estiği gibi atıp tutmasına, hezeyanlar içinde seslendirdiği çağrılarına kulak asmamız mantıklı ve makul bir tercih değildir. Bu nedenle 48 maddenin Meclis Genel Kurulu’na getirilmesi çok erken, çok zamansız ve çok da gereksizdir. Sayın Cemil Çiçek’in Meclis’te grubu bulunan siyasi parti liderleriyle teması da bölük pörçük anayasa yapımına esasen terstir. Başbakan Erdoğan’ın, arzu ederse uzlaşma masasından kalkmasına bir mani hal yoktur.”

Çözüm süreci

Çözüm sürecine de değinen Bahçeli, “Aylardır AKP ve PKK güdümünde teröristlerin geri çekildiğini yazıp çizenler, bu düzenbazlığı bayram havası  gibi sunanlar, kare kare fotoğraflar yayımlayanlar elbirliğiyle Türk milletinin aklını çelmekle uğraşmıştır. Militanların sınır dışına çıktığı izlenimi verme arayışında olan çeyrek porsiyon gazeteciler, dağlarda yatıya kalıp da habercilik yaptığını zanneden küstahlar, PKK’nın değirmenine su taşımışlar, kamuoyu algısını saptırmakla meşgul olmuşlardır” ifadesini kullandı.

“Halbuki teröristlerin ne çıktığı ne de geri çekildiği vardır” diyen Bahçeli, şöyle konuştu:

“Başından beri ifade ettiğimiz gibi, PKK’nın geri çekilmesi ya da silah bırakması asla gerçekleşmeyecektir. Yıkımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı, bu yılın başlarında, ‘hedefimiz PKK’ya silah bıraktırmak’ derken milletimizin aklıyla ve irfanıyla alay etmekten utanmamıştır."

AA 15 Temmuz 2013 23:01 ANKARA AB Bakanı Bağış, "Bizim partimizde makamlara aday olunmaz, partinin ortak aklı istişarelerini tamamlar, kime hangi görevi verirse onu en iyi şekilde yapmaya çalışırız"

Makamlara aday olunmaz

  AA 15 Temmuz 2013 23:01 ANKARA 

 

AB Bakanı Bağış,

 "Bizim partimizde makamlara aday olunmaz, partinin ortak aklı istişarelerini tamamlar, kime hangi görevi verirse onu en iyi şekilde yapmaya çalışırız"

 dedi.

 

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adaylık konusunda, 

"Bizim partimizde makamlara aday olunmaz, partinin ortak aklı istişarelerini tamamlar, kime hangi görevi verirse onu en iyi şekilde yapmaya çalışırız" 

dedi.

AB Bakanı Bağış,TBMM Dışişleri Komisyonu ve AB Uyum Komisyonu üyesi milletvekilleri, AB üyesi ülkelerin Ankara büyükelçileri, kamu kurum ve kuruluşlarının AB daimi temas noktaları, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileri, diplomasi muhabirleri, farklı inanç gruplarının mensupları ve AB Bakanlığı, Ulusal Ajans ve Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) çalışanlarına Cer Modern'de iftar yemeği verdi.

Burada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bağış, açılış konuşmasında yer verdiği, 

"Belki bu benim AB Bakanı olarak sizlerle birlikte son iftarım olabilir, bu vesileyle herhangi birinin kalbini kırdıysam onlardan da özür dilemek isterim" 

ifadesinin sorulması üzerine, söz konusu iftar yemeğini bütün çalışma arkadaşlarıyla bir araya gelmek için düzenlediklerini belirtti.

Bağış, 

"Biz bütün çalışma arkadaşlarımız bir aradayken helalleşmenin, hele bu ramazanın rahmet, bereket ortamında bir zararı olmaz diye düşünüyoruz. 

Benim geçmiş senelerde de buna benzer söylemlerim olmuştur. 

Sonuçta, siyasette ben de 3. dönem milletvekiliyim ve yeni arkadaşlara da yer vermemiz gerekir, siyasi olgunluk onu gerektirir, Başbakanımızdan biz onu öğrendik" diye konuştu.

AB Bakanı Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer bir dahaki ramazana bu görevde olmazsak, şimdiden onlarla, hazır herkesi bir arada bulmuşken helalleşme fırsatını değerlendirmek istedim. Bu, bırakıyorum anlamına da gelmez, ben sonsuza kadar bu görevde kalacağım anlamına da gelmez. Siyasetin gereğidir. 

Bir de yarına hangimiz sağız, hangimiz değiliz, bilemeyiz. 

Ama hazır bütün çalışma arkadaşlarım bir aradayken helalleşmenin, kendilerinin kalbini kırdıysam onlardan özür dilemenin, onlardan ne kadar memnun olduğumu vurgulamanın, onlarla çalışmaktan ne kadar onur duyduğumu hatırlatmanın bir zararı olmaz diye düşünüyorum."

"Partim hangi görevi verirse en iyi şekilde yapmaya çalışırım"

Bağış, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın gündeminde yer alıp almadığına ilişkin soruya, 

 "AK Parti'de bir kural vardır. 

Bu partinin mensupları, bu hareketin ve davanın neferleri olarak Başbakanımızdan bir şey öğrendik.

 Bizim partimizde makamlara aday olunmaz, partinin ortak aklı istişarelerini tamamlar, kime hangi görevi verirse onu en iyi şekilde yapmaya çalışırız" 

yanıtını verdi.

Bugüne kadar kendisine verilen milletvekilliği, başbakanlık danışmanlığı, genel başkan yardımcılığı ve bakanlık görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığını ifade eden Bağış, şöyle konuştu:

"Bundan sonra da partim bana nerede, hangi görevi verirse versin, onu en iyi şekilde yapmaya çalışırım.

 Aynı şey bütün arkadaşlar için geçerlidir. 

 Bizler sadece içinde bulunduğumuz görev için iddialar sahibi olabiliriz ama başka bir görev için herhangi bir şekilde bir iddia sahibi olmamız bizim parti kültürümüze aykırıdır.
Ama partimizin, bizim de katkımızın olacağı, istişare mekanizmalarından sonra ortak akıl bize başka bir görevi tevdi ederse, onu da yapmak için elimizden geleni ardımıza koymayız, en iyi şekilde o görevi yerine getirmeye çalışırız."

15 Temmuz 2013 16:24 İSTANBUL TESKOMB Genel Başkanı Akgül, Gezi Parkı eylemleri sırasında uğradıkları bütün haksızlıklara ve fiziki saldırılara rağmen sükunetlerini koruduklarını söyledi

Taksim esnafından "eylemlere son verin" çağrısı

  15 Temmuz 2013 16:24 İSTANBUL

TESKOMB Genel Başkanı Akgül, Gezi Parkı eylemleri sırasında uğradıkları bütün haksızlıklara ve fiziki saldırılara rağmen sükunetlerini koruduklarını söyledi.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği (TESKOMB) Genel Başkanı Kadir Akgül, "1 milyon 500 bin esnaf ve sanatkar olarak isteğimiz,  sokaklarımız, caddelerimiz eski huzuruna kavuşsun. Esnaflar mağdur olmasın" dedi. 

Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen TESKOMB üyeleri adına açıklama yapan Akgül, kaybolmaya yüz tutmuş meslekleri yaşatıp yeni nesillere rehberlik yaptıklarını belirtti.

Türkiye'nin omurgası, toplumun çimentosu olduklarını ifade eden Akgül, "Fedakarlıkla, dayanışmayla, sabırla her dönem halkımızın birlikteliği için çalışır, umutsuzlukta umut, karanlıkta ışık oluruz" diye konuştu. 

Kriz dönemlerinde, önce esnafın kemer sıktığına dikkati çeken Akgül, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin demoktarikleşme sürecinde en güçlü katkıyı sağlayan bizleriz. Huzur ve barışın yolu ekonomik büyümeden geçer. Bunun için sürekli çalışır, üretiriz. Kar, zarar demeden istihdama önem verip iş ve aş sağlarız. Ne yazık ki son olayların esas mağdurları bizleriz. Kent meydanlarının sahibi kentliler, kasabalılar, köylüler, bütün bir ülke ve dahası tüm dünyadır. Taksim, Kızılay ve Konak gibi meydanlarımız Türkiye'nin ana değerleridir. Bu meydanlara hayat verenler ise esnaflardır." 

Demokratik yasa ve kurallar çerçevesinde her bir ferdin kendini ifade etme hakkı ve özgürlüğüne sonuna kadar saygılı olduklarını dile getiren Akgül, şöyle devam etti: 

"Bu anlayışla Gezi Parkı gösterileri diye adlandıralan eylemler sırasında uğradığımız bütün haksızlıklara, fiziki saldırılara, kapı ve pencerelerimizin kırılmasına rağmen sükunetimizi koruduk. Yaralanan, hayatını kaybeden her bir can, yüreklerimizi yüzlerce, binlerce kez dağladı. Geldiğimiz noktada Türkiye'de pek çok kent meydanının çevresindeki ticaret, sekteye uğradı. Herkes biliyor ki gösteriler nedeniyle en ağır kayıpları esnaf ve sanatkarlar veriyor. Özellikle yaz dönemi gelir beklentilerimizin hepsi boşa çıktı. Yerli ve yabancı turistler, semtimize uğramaz oldu. Ürünlerimiz tezgahta çürüyor. Mallarımız stoklarda bekliyor. Müşterilerimiz kaçıyor. Çoğu gün satış yapamadan kepenklerini kapatan esnaf ve sanatkar kardeşlerimiz var. Anne, babalar haklı olarak kaygılılılar. Caddelere, meydanlara çocuklarını göndermiyorlar. Alışverişe gidemiyorlar. Sonuç olarak her gün bambaşka bir gerekçe ile düzenlenen artık amacını ve hedefini anlamadığımız iş yerlerimizin bahçesinde, hatta içinde yapılan gösteriler,  taşkınlar, sabrımızı tüketmektedir." 

Sokaklar, caddeler eski huzuruna kavuşsun

Demokrasinin sistemli, kesintisiz ve barış içerisinde işlemesi taraftarı olduklarını söyleyen Akgül, "İstiyoruz ki birliğimiz bozulmasın. Çünkü hepimiz, aynı gemideyiz. Esnaf toplumun özetidir, herşeyidir, her kesimidir. Bizim amacımız esnafın mağdur olduğunu kamuoyuyla paylaşmaktır. TESKOMB üyesi 1 milyon 500 bin esnaf ve sanatkar olarak isteğimiz sokaklarımız, caddelerimiz eski huzuruna kavuşsun. Esnaflar mağdur olmasın. Yüzleri gülsün, esenliğimiz geri gelsin. İlgililer sesimizi duysun. Mübarek ramazan ayıyla birlikte kentlerimiz ve hayatımız normalleşsin" ifadelerini kullandı. 

Bir gazetecinin "Bu olaylarda, esnafın kaybı ne kadar? Taksim Meydanı'ndaki olaylarda polis müdahalesi olmadan önce herhangi bir sorun yaşanmıyordu. Bunlara da değinebilir misiniz?" sorusu üzerine Akgül, şöyle konuştu: 

"Biz bir şeye karşı değiliz. Ancak diyoruz ki bir kişinin evinin önünde her gün bu kadar kalabalık olursa ne yapsın? Buralarda dükkan fiyatları çok pahalı. Esnaf ve sanatkar 35 gündür siftah yapamıyor. Bizim amacımız bu. Gösterilere veya herhangi bir şeye karşı değiliz. Ama ayrı ayrı yerlerde yapılsın. Artık yeter, demenin zamanı geldi." 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in "esnaf tepkisinin bir reklam ajansı tarafından manipüle edildiği" yönündeki iddiasının sorulması üzerine Akgül, "Hepsini burda gördünüz. Bu kadar. Bütün senaryoların ne olduğunu bilmiyoruz.  Sadece gösteriler nedeniyle zarar gören esnafların mağduriyetinin önlenmesini istiyoruz. Birilerinin hak ve özgürlükleri, diğerlerinin hak ve özgürlüklerini çiğnemesin istiyoruz" dedi.

Beyoğlu esnafı Gezi Parkı olaylarından dertli

Beyoğlu esnafı da Gezi Parkı olaylarıyla başlayan olumsuz etkinin hala devam ettiğini söyledi. 

Çiçekçi esnafından Ayşegül Yorgun (39), kendisinin 25 yıldır, ailesinin ise 3 kuşaktır Taksim'de çiçekçilik yaptığını söyledi. 

Esnafı düşünen hiç kimsenin olmadığını anlatan Yorgun, "Zarar ettik. Ramazan da girdi. Boş geliyoruz, boş gidiyoruz. Çiçekleri çöpe atıyoruz. Olaylar hala bitmedi. Daha neyin mücadelesini yapıyorlar anlamadım" dedi.

İstiklal Caddesi'nde 40 yıldan beri çikolata dükkanı işleten Ali İhsan Batur da olaylar esnasında camlarının ve kepenklerin kırıldığını belirtti. 

İş yapamaz hale geldiklerini vurgulayan Batur, "Bazı günler tam, bazı günler yarım gün kapatmak zorunda kaldık. Bu esnada gelen insanlar alışveriş için gelmedi. Bu durumda da mağdur olduk. Kazandığımız hiç bir şeye yetmez hala geldi. Taksim'de esnaf olduğumuz için giderlerimiz de çok. Geçen sene aynı dönemde buranın yüzde 60'ı turist olurdu. Şu anda ise turist sayısı yüzde 10-15. İnsanlar, Beyoğlu'na girmeye korkuyor" diye konuştu.

Kahramanmaraş'tan 2 ay önce dondurma satmak için İstanbul'a gelen Nuri Çiğdem de, "Bir yıl öncesine göre satışlarımız yüzde 90 düştü. Bundan sonra da ne olacak bilmiyoruz. En çok Arap turistlere dondurma satıyorduk. Artık onlar da gelmemeye başladı" ifadelerini kullandı.

İstiklal Caddesi'nde 5 yıldan beri kafe işlettiğini anlatan ve ismini vermek istemeyen bir kafe sahibi de, "Gündüz saat 3'e, 4'e kadar kimse yok. Mağduruz. Günde 10-20 lirayla dükkanı kapatıyoruz. Kafede 8 kişi çalışıyorduk. Olaylardan sonra 3 kişiyi işten çıkartmak zorunda kaldık. Önceden bu caddeden günde 1,5 milyon kişi geçerdi" diye konuştu.

Ayakkabı dükkanı işleten 59 yıllık esnaf Erten İvme ise alışkın olmadıkları olaylarla karşılaştıklarını ve olayların ne zaman biteceğini bilmediklerini söyledi. 

Yabancı Dil Merkezi işletmecisi Kadir Çıkrıkçı da ciddi iş kayıplarının olduğunu belirterek, "Öğrencier bile tedirgin. Beyoğlu, Taksim bitti. 33 yıldır burada yaşamaktayım. Bugüne kadar böyle bir şey görmemiştim. Yüzde 40-50 zararımız var. Öğrenci kaydı yapamıyoruz. Bazı personelimizi çıkartmak zorunda kaldık" diye konuştu.

Taksi esnafından Erhan Kasdoğan ise, "Arabaların bile yevmiyeleri çıkmıyor. İnşallah iyi olur diye düşünüyorum. Ancak gün geçtikce daha da kötüye gidiyor. Artık bayramı bekliyoruz. Ancak ondan da çok ümitli değilim" ifadelerini kullandı.

Devrimin iki farklı yüzü: Mısır ve Tunus 15 Temmuz 2013 14:25 TUNUS AA Mısır'daki darbenin ardından gözler Arap devrimlerinin fitilini ateşleyen Tunus'un demokrasi tecrübesi üzerine çevrildi

Devrimin iki farklı yüzü: Mısır ve Tunus

  15 Temmuz 2013 14:25 TUNUS AA

Mısır'daki darbenin ardından gözler Arap devrimlerinin fitilini ateşleyen Tunus'un demokrasi tecrübesi üzerine çevrildi.


Mısır'da seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin 3 Temmuz'daki askeri darbe ile görevden uzaklaştırılması ve anayasanın askıya alınması üzerine gözler Arap devrimlerinin fitilini ateşleyen Tunus'un demokrasi tecrübesi üzerine çevrildi.

Tunus'ta devrimin gerçekleştiği 14 Ocak 2011'den sonraki süreçte ülkede iki kez "temerrüd" (isyan) hareketi başlatılarak askeri darbeye zemin hazırlama girişiminde bulunuldu.

 Üçlü koalisyon isyanları doğru yönetti

Ülkeyi 23 yıl yöneten Zeynelabidin bin Ali'nin devrilmesinden sonra demokrasiye geçiş çalışmalarının yapıldığı Tunus'ta Mart 2011'de yapılan anketler, İslami eğilimli Nahda Hareketi Partisi'nin (Nahda) yüzde 29 oy oranıyla önde gittiğini gösteriyordu. Bunun üzerine kimi laik kesimlerden "İslamcıların kazanmaması için seçimlerin ertelenmesi" çağrıları yapılmıştı.

Nihayet 24 Ekim 2011'de yapılan Tunus Kurucu Meclisi seçimlerinde Nahda yüzde 40 oy oranıyla meclisteki 217 sandalyenin 89'unu kazandı. Nahda milletvekillerinin yarıya yakını kadın.

Sandıktan çıkan tablo karşısında muhalefet, birincisi  9 Nisan 1938 şehitleri anma günü münasebetiyle geçen yıl (2012) ülkede yaşanan şiddet olayları, ikincisi 6 Şubat 2013 tarihinde muhalif lider Şükrü Beliyd’in faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin akabinde olmak üzere iki defa "temerrüd" (isyan) hareketi başlatıp askeri darbeye zemin hazırlama girişiminde bulundu.

Ülkede istikrarı sarsarak hükümeti düşürme girişimlerine rağmen iktidardaki üçlü koalisyonu oluşturan partiler (Troyka) özellikle de Nahda, kendi tabanını, sivil toplum kuruluşlarını (STK) ve özellikle de Devrimi Koruma Birlikleri’ni işlevsel bir şekilde yönetti ve her iki olayda da süreci kendi lehine çevirmeyi başardı.

Tunus ordusunun darbe geleneği yok

Öte yandan Tunus ordusunun doğrudan veya dolaylı olarak siyasete müdahil olma geleneği bulunmadığı gibi Mısır ordusunun aksine iktisadi teşebbüsleri de bulunmamaktadır. Bununla birlikte eski içişleri bakanı, şimdiki Başbakan Ali el-Urayyid, özellikle içişleri bakanlığı döneminde asker ve polis teşkilatı içinde isimleri yolsuzluğa karışmış olanların büyük bir kısmını tasfiye etmeyi başardı.

En son geçtiğimiz günlerde Orgeneral Reşid Ammar’ın görevden ayrılmasıyla boşalan Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna Orgeneral Muhammed es-Salih el-Hamidi’nin atanmış olması da bu tasfiye hareketinin en son dalgası olarak anlaşılmalıdır. General Reşid Ammar’ın görevi bırakmadan önce ciddi lobi çalışmaları yaparak yine kendisi gibi Sahil bölgesinden bir generalin genelkurmay başkanlığına getirileceği konusunda çok emin olduğu anlaşılıyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Munsif el-Marzuki’nin bu planı tersine çevirerek hiç kimsenin beklemediği bir ismi, Sidi Buzeyd’li Hamidi’yi göreve getirmesi asker üzerinden hesap yapan kesimlerin planlarını boşa çıkardı. 

Gelinen noktada Troyka hükümetinin, Tunus’taki güvenlik güçlerini büyük oranda tarafsızlaştırmayı başardığını söylemek mümkün. Mısır’daki Mursi yönetimi ise sadece Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi'yi görevden almakla yetinmişti.

Kuşatıcı politika izleyen Nahda uzlaşı sağlayabildi

Mısır'da Müslüman Kardeşler (İhvan) ve Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) kuşatıcı ve uzlaşmacı bir politika izleyememek, geniş kesimlerin desteğini sağlayamamakla suçlanmıştı.

Tunus'ta ise sandıktan çıkan en güçlü parti olmasına rağmen Nahda, bu gücü laik ve sosyal demokrat partilerle paylaşmayı tercih etti. Süreç içinde uzlaşı eksenli bir yönetim uygulayan bu hükümet döneminde, Tunus siyasetinde her devrin adamı olarak görülen ve birçok kesim tarafından devrim karşıtı güçler için bir odak oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu için tehlikeli kabul edilen Baci Kaid es-Sipsi’ye dahi “Nidau Tunis” adlı partisini kurma izni verildi.

Ayrıca Nahda Hareketi, iktidarın paylaşılması stratejisi çerçevesinde bazı siyasi riskleri göze almaktan çekinmedi. Anayasa hazırlık sürecinde, “şeriat anayasası” tekliflerini kendi tabanını karşısına alma riskine rağmen reddetti. Raşid el-Gannuşi başta olmak üzere en-Nahda’nın etkin isimleri “din devleti” yerine ısrarla “sivil devlet” kavramının altını çizdi.

Nahda tabanında tepkilere yol açan “devletin dini olmaz; vatandaşın dini olur” tarzı yaklaşımlar ise her fırsatta dile getirildi. Tunus Kurucu Meclisi’ndeki Nahda Grubu, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesini suç sayan anayasa maddesi teklifine, karşı oy kullandı. Bu yüzden, parti içinde selefi kanadı temsil eden kurucu kadrodan milletvekili Sadık Şoro’nun sert eleştirilerine maruz kaldı. 

Nahda Hareketi Partisi seçimlerden sonra kurulan hükümette, önemli bakanlıkların teknokratlara verilmesini onayladı. Devrim öncesi süreçte memurluktan atılan, işkence gören ve mağdur olan vatandaşların haklarını tazmin edecek düzenlemeler yapmayı, ülkede gerilime sebep olur gerekçesiyle erteledi.

Mursi yönetiminin tersine Tunus, muhalif odakları demokratik işleyişin içine çekmeyi büyük oranda başardı. Ülkedeki bazı selefi grupları partileşmeye ikna etti. Ensaru’ş-Şeria gibi marjinal selefi grupları ve şiddet hareketlerini politik hayatın içine çekme çalışmaları da hız kesmeden devam etmektedir.

Ekonomik gelişme

Tunus’ta devrimden sonra ülke ekonomisinde gözlemlenen gelişmeler, istikrar ve yatırım ortamının iyileşmesi de demokrasi karşıtı odakların girişimlerini boşa çıkaran bir faktör olarak öne çıktı. 

Özellikle 2013 yılında ülkede gözle görülür bir ekonomik hareketlilik başladı. Mısır'da turizm gelirleri gerilerken Tunus'ta turizmde artış gözlendi. Türkiye, Körfez ülkeleri, İngiltere, ABD ve ülkenin en önemli ekonomik partneri kabul edilen Fransa’dan yatırımcılar artan bir ilgiyle Tunus’a yöneldi. 

Üniversite sınavlarının olaysız şekilde yapılması, ülkedeki istikrarın önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilirken, tüketici lehine fiyatlara zaman zaman yapılan müdahaleler de geniş halk kesimlerinde memnuniyetle karşılandı. 

Başarılı halkla ilişkiler çalışmaları

Hükümetin büyük ortağı Nahda Hareketi Partisi, uluslararası ölçekte halkla ilişkiler çalışmalarına önem vererek Avrupa ve ABD’yi Nahda’nın ılımlı ve demokrasinin en büyük savunucusu bir parti olduğu konusunda ikna etmeyi büyük oranda başardı. ABD’de yaşayan Tunuslu entelektüel Rıdvan Masmudi’nin yürüttüğü lobi çalışmaları, Nahda-ABD ilişkilerinin iyileşmesinde ciddi rol oynamaktadır. Üst düzey ticari ilişkiler, politik ve sosyal organizasyonlar, önde gelen liberal ve seküler isimlerinin de katılımıyla sorunsuz bir şekilde organize edilebildi. Küresel ölçekte katılımla düzenlenen Dünya Sosyal Forumu da bu yıl Tunus’ta başarılı bir şekilde sonuçlandırıldı. 

Nahda’nın karizmatik lideri Raşid el-Gannuşi birçok Batı ülkesine giderek “İslam ve Demokrasi” başlıklı konferanslar verdi. ABD’nin en ünlü düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü Saban Ortadoğu Politika Merkezi, 31 Mayıs’ta Raşid el-Gannuşi’yi misafir ederek “Tunus Demokrasisi” başlıklı bir konferans verdirdi.

Mevcut hükümet, doğrudan temas ve karşılıklı üst düzey resmi ziyaretler ile demokratik geçiş süreciyle ilgili uluslararası düzeyde olumlu bir imaj oluşturmayı başardı. Hükümetin uluslararası lobicilik çalışmalarının bir sonucu olarak 2013 Dünya Sosyal Forumu, Tunus’ta yapıldı.

Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Urayyid, Brüksel ve Almanya’daydı. Son bir buçuk yıl içinde birçok Batılı lider Tunus’u ziyaret etti. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, 4-5 Temmuz 2013’te Tunus’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Hollande’ın Tunus’u ziyaretinin mevcut Tunus hükümetine meşruiyet kazandıracağını düşünen muhalif kesimler ziyaretin yapılmaması için ciddi lobi çalışmaları yürüttükleri halde Nahda’nın diplomatik atakları baskın çıktı ve kritik ziyaret planlandığı şekilde gerçekleşti. 

Mısır olaylarının patlak verdiği günlere denk gelen bu ziyaret esnasında Hollande, Tunus’ta yerleşik, köklü ve kurumsal bir devlet geleneği olduğunu ve mevcut hükümetin devrim sonrası süreci başarıyla yönettiğini, bu yüzden Tunus’un Mısır olamayacağını söylemesi Tunus muhalefetinde hayal kırıklığına yol açtı.

Nahda’nın büyük ortağı olduğu Tunus üçlü koalisyon hükümeti, uluslararası ölçekte etkin bir diplomasi faaliyeti yürütürken, Mursi ve kabinesi ise her fırsatta demokrasi vurgusu yapmakla birlikte günlük problemlerin içine çok fazla dalmak durumunda kaldıkları için Batılı ortaklarına ve uluslararası topluma kendilerini ifade etmede ve stratejilerini açıklamakta zayıf kaldı.

Tunusluların, hangi ideolojik odaktan gelirse gelsin şiddetin her türlüsünü reddeden bir tabiata sahip olması da, ülkedeki demokratik işleyiş ve istikrarı teminat altına alan unsurlar arasında yer alıyor. 

Nitekim Ensaru’ş-Şeria adlı Selefi örgütün son dönemde ortaya koyduğu şiddet eylemleri karşısında Tunusluların tepkileri ve Halk Cephesi adlı Marksist-sol-laik muhalefet bloğunun son iki hafta içinde isyan dalgası oluşturma çabalarının sonuçsuz kalması bu analizi için önemli ipuçları taşımaktadır. Ülkedeki kimi neo-selefi grupların türbe ve mezarlara yaptığı saldırılar halk nezdinde nefretle karşılanmaktadır.

Mısır olaylarının ölümcül çatışmalara dönüşmesi ve ülkenin bir şiddet sarmalına girmiş olması, Tunus’ta demokratik geçiş sürecine karşı yapılacak herhangi bir eylemi destekleme konusunda Tunusluları iki defa düşündürecektir. 

Sonuç olarak Tunus'ta olağandışı bir dış müdahale olmadıkça demokrasinin kesintiye uğraması beklenmiyor. Tunus'un iç politik dinamiklerinin askeri bir darbe veya kitlesel bir isyan hareketinin oluşmasına zemin hazırlamadığı söylenebilir.

İsrail ile askeri bir operasyonun parçası değiliz AA 15 Temmuz 2013 16:29 ANKARA Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye'nin İsrail ile herhangi bir askeri operasyonun parçası olmasının söz konusu olmadığını söyledi

İsrail ile askeri bir operasyonun parçası değiliz

  AA 15 Temmuz 2013 16:29 ANKARA

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye'nin İsrail ile herhangi bir askeri operasyonun parçası olmasının söz konusu olmadığını söyledi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bazı yabancı basın yayın organlarında çıkan, "İsrail'in Suriye saldırısında Türkiye'den bir üssü kullandığına" ilişkin iddialar konusunda, "Bu hiçbir karşılığı olmayan, tamamıyla yalan, hiçbir gerçek payı olmayan bir haberdir" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV televizyonunda katıldığı programda, son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bazı yabancı basın yayın organlarında çıkan ve "İsrail'in dün Suriye'ye düzenlediği hava saldırısında Türkiye'den bir üssü kullandığına" ilişkin iddiaları değerlendiren Davutoğlu, "Bu hiçbir karşılığı olmayan, tamamıyla yalan, hiçbir gerçek payı olmayan bir haberdir. Türkiye'yi itibarsızlaştırma, Türkiye'nin halklar nezlinde büyük itibar gören dış politikasını ve yaklaşımını 'sıfırla çarpmak' bu yolla olur. Bu öyle bir şey ki, yalanlıyorsunuz ama o haber orada kalıyor ve sanki o haberin binde bir doğruluk payı varmış gibi, olmasa bile, gündemde tutuluyor. Kullanmak isteyen onu kullanmaya devam ediyor" şeklinde konuştu. 

Bunu yapanların, Türkiye'nin gücünü ve itibarını sarsmak isteyen çevereler olduğunu belirten Davutoğlu,  bu habere inanıp Türkiye'de yayın yapanların ise ihanet içinde olacaklarını vurguladı. 

Davutoğlu, Türkiye'nin Suriye konusunda ya da herhangi bir konuda İsrail ile herhangi bir askeri operasyonun parçası ya da işbirlikçisi olması diye bir şeyin söz konusu olmayacağını söyleyerek, "Bunu milyarda bir ihtimal dahi zihninden geçiren, ya Türkiye'yi ya bizim hükümetimizi ya Türk halkının psikolojisini tanımıyordur ya da bunları bilmekle birlikte, göle yoğurtla maya çalınması gibi, 'bir atayım orada suyu bulandırır' şeklinde yapılan haberler" ifadelerini kullandı. 

Mısır

Mısır'daki durumu da değerlendiren Davutoğlu, "Bizim için Mısır'ın cumhurbaşkanı Mursi'dir" dedi. Davutoğlu, Mısır'da onyıllar sonra ilk defa meşruiyetini doğrudan halktan alan, açık ve şeffaf seçimlerle işbaşına gelmiş bir yönetimin askeri darbeyle ortadan kalktığını belirtti. 

Negatif domino etkisi

Davutoğlu, dün akşam Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Kamil'in kendisini veda etmek için aradığını açıklayarak, "Çok sıcak bir ilişkimiz olmuştu ve bizim açımızdan önemliydi. Çünkü Mursi tarafından atandığı için, orada devamı, burada bile halk iradesini yansıtan bir ümit kaynağı olabilirdi" dedi. Mısır'da çok ciddi bir kriz yaşandığını söyleyen Davutoğlu, bunu kapatmak için dış meşruiyet arandığını ve bu nedenle bazı yabancı ülkelerin ve kurumların açıklamalarına bakılarak, bir tahammül gösterilmesinin beklendiğini belirtti. 

Mısır'ın Ortadoğu'daki her gelişmenin omurgası olduğunu ve Nasır hareketi ile Arap ulusçuluğunun Mısır'da başladığını anımsatan Davutoğlu, "Şimdi Mısır'da eğer yanlış bir şeye hep beraber cevaz verirsek, bunun negatif domino etkisi olur" diye konuştu. Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Eski sistemden, eski statükodan kalan kurumlar ya da kişiler, 'Nasıl olsa Mısır'da böyle bir darbe oldu, dış meşruiyet bulabildi, en azından sessiz kalarak gayrimeşru olmadığı ifade edildi, o zaman bizde aynısını yapabiliriz' diyebilirler. Yani Yemen'de, Tunus'ta, Libya'da, eskiden beri orada olan unsurlar var. Bizim öncelikli görevimiz, dış meşruiyet üzerinden negatif domino etkisi yapma ihtimalini yok etmektir." 

Davutoğlu, "Mısır'da diyelim, Müslüman Kardeşler ya da başka gruplar siyasi sistemden bir kere dışlanırlarsa, öylesine sonuçlar doğabilirki, bu sonuçlar bütün bölgede şiddet sarmalını artırır" değerlendirmesini yaptı.

Avrupa Birliği'nin (AB) kendi içinde mutabakat sağlamasının zaman aldığını belirten Davutoğlu, "Afrika Birliği, Avrupa Birliği'nden daha demokratik tepki verdi" görüşünü kendisinin de paylaştığını söyledi. Davutoğlu, AB'nin bu anlamda ciddi bir sınavdan geçtiğini ve hala geçmekte olduğunu belirterek, Birlik'ten son gelen açıklamaların, ilk tutumlarını telafi edici yönde olduğunu dile getirdi. 

Türkiye'nin tutumu

Davutoğlu, Türkiye'nin Mısır'da askeri darbe karşısındaki tutumunun baştan beri çok ilkesel olduğunu vurgulayarak, bir ülkede iç meşruiyetin sağlanmasının yegane kaynağının, o ülkenin halkının siyasi iradesi olduğunu dile getirdi. Davutoğlu, "Siyasi sistem farklı olur, ilişkileri yürütürsün. Demokratik yollarla iş başına gelmiş bir iktidarın, bu yöntemlerle değişmesine bir kere izin verirsek, yakın çevremizde, bunun doğurabileceği domino etkisini hepimiz görüyoruz" dedi.

Müslüman Kardeşler'in Türkiye'de toplantı yaptığı iddiası

Davutoğlu, bazı basın yayın organlarında yer alan, "Müslüman Kardeşlerin Türkiye'de toplandığına" yönelik haberler konusunda ise, şu aşamada böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ve gündemde de bulunmadığını belirtti. 


KAHİRE AA 16 Temmuz 2013 02:49 Mısır'da Kahire ile İskenderiye başta olmak üzere 22 kentte "milyonluk" adı altında gösteri düzenleniyor. Ramses meydanında çatışmalarda 1 kişinin öldüğü belirtildi

 16 Temmuz 2013 02:49 KAHİRE AA


Mısır'da Kahire ile İskenderiye başta olmak üzere 22 kentte

 

 "milyonluk"

 

 adı altında gösteri düzenleniyor. 

 

Ramses meydanında çatışmalarda 1 kişinin öldüğü belirtildi.

 

 

Mısır'ın başkenti Kahire'de askeri darbeye karşı yürüyen göstericilere, polisin müdahalesi ve 'Baltacı' diye tabir edilen suç gruplarının saldırısı üzerine çıkan çatışmalar, Giza ve Ramses meydanlarında devam ediyor. 

Müslüman Kardeşler Teşkilatı liderlerinden Muhammed Baltacı, Ramses meydanındaki çatışmalarda 1 kişinin öldüğünü bildirdi. 

Muhammed Baltacı, Ramses meydanındaki çatışmalara Mısır'da terör örgütü ilan edilen "Black Block" adlı anarşist grubun da katıldığını, meydanda bulunan anarşist grup Black Block üyeleri ve Baltacıların da polisle göstericilere saldırdığını iddia etti. 

Kahire Üniversitesi'nin önündeki göstericilerin Giza meydanına yürümeleri üzerine polis ve Baltacılar, göstericilere müdahale etti. Bölgeden zaman zaman silah sesleri duyulurken, çıkan çatışmalarda çok sayıda göstericinin yaralandığı bildirildi. 

Başkent Kahire'de Nasır City bölgesinde toplanan binlerce gösterici, Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak kullanılan El İttihadiye'ye ulaştı. 

Ülkenin ikinci büyük kenti İskenderiye'de ise göstericilerin büyük bölümü ABD başkonsolosluğu önünde toplanarak darbeyi protesto etti. 

Ülke genelinde milyonlarca darbe karşıtı, 22 kentte gösterilerine devam ediyor.

Polis müdahalesinde AA kameramanı da yaralandı

Bu arada Ramses meydanında görüntü çeken Anadolu Ajansı Ortadoğu Bölge Müdürlüğünde görevli Kameraman Ahmed Mohi, yaralandı. Üzerinden motosiklet geçen Kameraman Mohi, ağır yara almadan kurtuldu. Mohi, meslektaşları aracılığıyla meydandan çıkarıldı.

Ülkenin her yerinde darbe karşıtı gösteri var

Ülkenin ikinci büyük kenti İskenderiye'nin de 3 ayrı noktasında binlerce kişi askeri darbeye karşı gösteri yapıyor. 

Güney kentleri Asyut, Luksor,Asvan, Nil Deltası'nda bulunan Minye, Dimyat, Şarkıye, Sina Yarımadası'nda bulunan El Ariş ve Refah, kanal boyunca sıralanan İsmailiye, Süveyş ve Port Said kentiyle batıdaki Marsa Matruh kentlerinde gösteri yapan binlerce kişi ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye destek veriyor. 

Mısır'da 3 Temmuz'da darbenin ilan edilmesinin ardından darbeye karşı gösteri çağrısında bulunan Hürriyet ve Adalet Partisi milyonların sokağa ineceğini ilan etmişti.

Tahrir'de UKC iftarı

Öte yandan Mısır'da Muhammed Mursi karşıtı gösterilerin en büyük destekçilerinden Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC), Tahrir meydanındaki göstericilere iftar verdi.

Tahrir meydanının bir bölümüne iftar masaları yerleştirildi. UKC'nin çağrısı üzerine gelenlere iftar verildi. Katılımın beklenenden az olduğu gözlendi.

Rabiatul Adeviyye'de "Meydan Mutfağı"

  15 Temmuz 2013 14:16 KAHİRE

Ramazan ayına rağmen meydanı terk etmeyen göstericilere meydandaki mutfaklarda iftar yemeği hazırlanıyor.


Mısır'da ordunun yönetime el koymasının ardından Rabiatul Adeviyye'de toplanan ve ramazan ayına rağmen meydanı terk etmeyen demokrasi yanlısı göstericiler için meydan mutfaklarında iftar yemekleri hazırlanıyor.

Çok sayıda gönüllü, Rabiatul Adeviyye'deki göstericilerin yemeklerini hazırlamak için meydan mutfaklarında çalışıyor. Bağışlarla hazırlanan iftar yemekleri ve iftariyelikler akşam ezanı öncesi gönüllü ekipler tarafından göstericilere dağıtılıyor. Rabiatul Adeviye meydanına sığmayan ve meydana bağlanan ana yolların da kapatılmasına neden olan iftar sofralarının, "dünyanın en büyük iftar sofrası" olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi bekleniyor.

AA muhabirine konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen Rabiatul Adeviyye Meydanı mutfakları sorumlusu (E.A), şunları anlattı:

"Sadece bir grup veya topluluk değil meydanda bulunan herkes için iftar yemeği hazırlıyoruz. Meydanı bölümlere ayırıyoruz ve ekiplerimiz saat 5'te yemekleri dağıtmaya başlıyor. Günde en az 20 bin kişiye iftar yemeği çıkarıyoruz. Bunun yanısıra sahur için yoğurt, peynir ve tatlıdan oluşan paketler dağıtıyoruz. Bütün bunlar göstericilerin bağışlarıyla karşılanıyor. Genellikle tavuk, et, pilav ve meyve suyundan oluşan iftar yemeğini sabah namazının ardından hazırlamaya başlıyoruz. Malzemeler satın alınıyor ve hazırlık aşamasında yüzlerce gönüllü çalışıyor. Meydandaki yemeklerin hazırlandığı büyük mutfaklardan biri de Abdulaziz Caviş İlkokulu içerisinde" dedi.

Abdulaziz Caviş İlkokulu'ndaki aşçılardan Mustafa Selame, "Ben Demenhur kentindenim. Şef ve tatlıcıyım. Ramazan'da gösterilere katılmaya başladım ve oruçlu göstericilere iftar yemeği hazırlamak için gönüllü oldum. Mutfaktan en az 2 bin 500 kişilik iftar yemeği çıkıyor. Gönüllüler bu mutfaklar için ayni ve nakdi yardımlarda bulunuyor. Hatta bazı gönüllüler, sebze çuvalları, dana ve koyun bağışında bulunuyor. Bugün gönüllülerden biri kapıya bir dana bağladı ve 'bu yarın oruçlular için iftar yemeği' dedi" diye konuştu.

Doktor Said Seyyid ise meydanın farklı illerden ve bölgelerden gelenlere göre bölümlere ayrıldığını belirterek, "Bazı aileler, evlerde yemekleri hazırlayıp göstericilere dağıtmak için meydana getiriyor. Mesela bir bölge yaklaşık 120 kişi bulunuyor ancak yemekler fazlaca yapılarak civardaki çadırlarda bulunan göstericilere de dağıtılıyor" ifadelerini kullandı.

Lokanta sahibi Ebu Hacer de meydanda bir şube açmaya karar verdiklerini ifade ederek, göstericilere destek olmak için yemekleri normalden daha ucuza sattıklarını, bazı yardımseverlerin göstericilere yemek dağıtılması için iftar öncesi belli miktarda kendilerine para verdiğini belirtti.