Mısır'da darbe ve global irtica tehdidi

2010 yılı Aralık ayında Tunus'ta manavlık yapan Buazizi Tunus Polisi'nin kendisine kötü muamelede bulunduğunu belirterek üzerine benzin dökmek suretiyle kendisini yakmıştı. Buazizi ölmeden önce ''Yoksulluğa ve işsizliğe son'' diye de haykırmıştı. Bu olay Tunusluları sokağa dökmüş ve 23 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin devrilmesine neden olmuştu.

Tunus ayaklanması Ortadoğu'da domino etkisi yaratmış, Bahreyn, Ürdün, Cezayir, Mısır, Libya Yemen, Moritanya, Suriye ve Fas'ta baş gösteren mitingler, protestolar ve halk ayaklanmaları genel olarak Arap Baharı olarak nitelendirilmişti. Bu toplumsal olaylar sonucunda Hüsnü Mübarek, Kaddafi rejimleri de son bulmuştu.

Arap Baharı sosyal medyada örgütlenmiş, örgütsüz, lidersiz, batıya yüzünü dönmüş, gelecek endişesi taşıyan, dikta rejim ve liderlerden bunalmış özgürlük arayışı içindeki genç nüfusun bir araya gelerek başlattıkları bir devrimler silsilesi mi yoksa oryantalizmin küreselleşme sürecine adapte edilmiş yeni bir boyutu muydu?

ABD'ye ait diplomatik belgelerin sızdırılarak uluslararası kamuoyuna açıklandığı Wikileaks belgeleri dünyada özellikle Ortadoğu'da, deprem etkisi yaratmıştı. Belgelerin sızdırılış biçimi, uluslararası hedeflere uzanan bilgileri deşifre etmesi, belgelerin konu edildiği ülkelerde halklar üzerinde yarattığı şok etkisi ile birlikte değerlendirildiğinde Ortadoğu ülkelerinin, yeniden şekillendirilme ve dizayn edilme tehdidine yönelik küresel bir istihbarat operasyonu ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılıyordu.

Arap Baharı'nın ilk ayağı olan Tunus'ta başlayan toplumsal ayaklanmaların Wikileaks belgelerinin sızdırılmasından 40-45 gün sonraya denk gelmesi ve başkaldırının en büyük nedeninin de, dönemin Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve eşiyle ilgili Wikileaks'te yayınlanan yolsuzluk belgeleri olması gösterilebilir. Ayrıca Ortadoğu halklarının kendilerini yöneten yöneticilerin kendi ülkelerine ve halkına yaptıkları ihanet ve soygunları Wikileaks belgelerinde tüm çıplaklığıyla görerek, rejimlerine yönelik güvensizlik psikolojisi içine sokulmaları da ayaklanmaları tetikleyen önemli bir etken olabilir.

Sosyologlar Arap Baharı sürecinin, sosyal bilimler alanında kesin bir sonucunun olmadığı gerçeği nedeniyle bu sürecin kendi iç ve bölgesel dinamikleri ile değil oryantalizm ile vücut bulduğunu iddia ediyorlar. 

 

Oryantalizm 

egemenliğindeki sosyal bilimlerin Arap 

Baharı'nı henüz anlayamadığı da iddialar 

arasında bulunuyor.

 

Arap Baharı olarak başlayan süreçte yaklaşık 

bir yıl önce %52 oy alarak Cumhurbaşkanı 

seçilen Mursi'nin Mısır ordusu tarafından 

 

gerçekleştirilen bir darbe ile iktidardan 

uzaklaştırılıp tutuklanması, Türkiye, Tunus ve 

Afrika Birliği tarafından kınanarak şiddetle eleştirildi. 

 

Ancak demokrasi ve insan hakları havarisi 

geçinen Batı'lı egemen güçlerin, Mısır 

Ordusu'nun Mursi'ye karşı harekete geçip 

darbe yapmasını kınamak bir yana alenen 

desteklemesi anlamına gelen ve askeri 

müdahaleyi devrim olarak niteleyen 

açıklamaları olayı demokratikleşme açısından 

ele almayıp, Müslüman Kardeşler Örgütü'nü 

dini kimlikleri üzerinden bir tehdit olarak 

değerlendirdiklerinin somut bir işareti olarak algılanıyor.

 

Mısır'daki darbenin arkasında olduğu yönde 

güçlü ipuçları bulunan ABD-İsrail derin 

yapılarının bundan sonraki hedeflerinin 

Müslüman Kardeşler Örgütü'nün iktidarda 

olduğu Tunus ve Libya olabileceği 

değerlendiriliyor.

 

Mısır'daki siyasi iktidarın 

'dini kimliği' 

yüzünden devrilmediğine yönelik medya'da 

çeşitli spekülatif haberler yapılıyor. 

 

Bu görüşlere dayanak olarak da Mısır'daki Selefi grupların taşıdığı dini kimliğin renginin İhvan'ın yanında daha koyu tonlarda olması gösteriliyor.

 

Mısır siyasetinde ciddi bir etkisi olan Selefi Nur

 Partisi, darbeyi meşrulaştırma adına darbeci 

Sisi'ye, Kıpti Patriği ve El Ezher uleması ile 

birlikte verdiği destekle darbecilerin safında 

önemli bir rol oynamış gözüküyor.

 

Ayrıca Mısır-İsrail arasında 1978 yılında 

imzalanan Camp-David Anlaşması'na karşı 

olmadıklarını açıklayarak İsrail ile yakınlaşma 

çabalarına girmiş olmaları da İslami 

platformlarda büyük tepki çekmiş görünüyor.

 

Mısır'da ve Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler

 üzerinden başlatılan cadı avı ve irtica tehditdi 

paranoyası, ABD'nin ve Batı'nın çıkarları söz 

konusu olduğunda demokrasiyi teferruat ve bir 

araç olarak gören yaklaşımını açıkça ortaya 

koymuş görünüyor.

Biz Türkiye olarak bu ülkelerden mi demokrasiye ve Mısır halkının siyasi iradesine sahip çıkmalarını bekliyoruz. 

 

28 Şubat Darbesi'nin arkasında çıkan dış 

güçlerin, Mısır Darbesi'nin de arkasında 

çıkmaları, Ortadoğu'da Müslüman dünyası 

üzerinde sanal bir tehdit algısı yaratılarak 

İslam'ı hedef alan global bir 28 Şubat yaratma

 çabalarını gözler önüne seriyor.

 

ABD Adalet Bakanı Eric Holder'in Mart 2012 

tarihli açıklamaları 

Amerika'da ulusal güvenlik 

söz konusu olduğunda, insan hakları, 

özgürlükleri ve hukuk'un nasıl gözardı 

edilebildiği ve demokrasinin nasıl çökmekte 

olduğunu açıkça anlayabiliyoruz.

BÜLENT ORAKOĞLU

08 07 2013