BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Temmuz 2013 Salı

Ekonomik krizler niçin çıkıyor? Bu buhranlar kıtlıktan değil, bolluktan doğar; bu buhranlarda fiyatlar yükselmez, düşer Yurtseverlik adına veya kamuya hizmet olsun diye de kıllarını kıpırdatmazlar

Ekonomik krizler niçin çıkıyor?

“Bu ekonomik krizlerde yalnız varolan ürünlerin değil, daha önce yaratılagelmiş üretici güçlerin de büyük bir kısmı dönem dönem yok olur. Bu krizlerde, daha önceki bütün çağlarda akıl-dışı görünecek bir salgın yayılır — fazla üretim salgını. Toplum kendini birdenbire geçici bir barbarlık alanında bulur. Sanki bir kıtlık, evrensel bir yıkıcı savaş bütün geçim ve beslenme araçları stokunu kurutmuştur; endüstri ve ticaret yok olmuş gibidir. Peki, niçin? Çünkü, çok fazla uygarlık, çok fazla beslenme aracı, çok fazla endüstri, çok fazla ticaret vardır.”

Hayır, bu sözler dün yazılmadı.

Bu sözler, neredeyse yüzyıl önce, 1848′de Marx ile Engels’in yazdıkları Komünist Manifesto’da yer alıyor. Çok cüretli bir kehanet sayılmazdı — o dönemde birkaç yılda bir kapitalist toplumun başına gelen bir şeyi anlatıyordu. 1929′da on yaşından yukarı olanlar bunun böyle olmakta devam ettiğini bilirler. Alıntı bildik geliyor, çünkü dünyanın gördüğü en büyük ekonomik krizi [yani, 1929'da başlayan ekonomik krizi] yaşıyoruz.

Tarihin bütün dönemlerinde krizler olmuştur. Ama kapitalizmden önce olanlarla sonra olanlar arasında önemli bir ayrım vardır. Onsekizinci yüzyıldan önce en olağan buhran tipi kötü üründen, savaştan ya da buna benzer anormal bir olaydan doğardı; böyle buhranlarla yiyecek ve başka ihtiyaç maddeleri darlığı baş gösterir ve fiyatlar yükselirdi. Ama bildiğimiz buhranlar, kapitalist sistemin kuruluşuyla ortaya çıkan anormal olaylardan ileri gelmezler — ekonomik sistemimizin zorunlu parçasıdırlar. Bu buhranlar kıtlıktan değil, bolluktan doğar; bu buhranlarda fiyatlar yükselmez, düşer.

Kriz ve bunalımların öteki özelliklerini bilirsiniz: hem emek hem de sermaye için işsizlik, kârlarda düşme, hem üretim hem ticarette, endüstriyel etkinlikte genel bir yavaşlama… Bollukta yokluk paradoksu her yerde göze çarpar.

Hammadde mi eksiktir? Hiç bile. Pamuk üreticileri pamuklarını satmaya uğraşırlar… Sermaye eksikliği mi vardır? Hiç bile. Fabrika sahipleri sessiz fabrikalarında tezgâhların yeniden çalışmaya başladığını görmek için can atarlar… Emek darlığı mı vardır? Hiç bile. İşsiz tekstil işçileri alamadıkları pamukluyu yapmak için fabrikalara dönmeye fazlasıyla isteklidirler.

Hayır. Hammadde, sermaye ve emek,yani üretim için gerekli her şey hazırdır. Ama üretim yine de olamaz. Niçin?

Ekonomistler verilecek cevap konusunda anlaşamazlar.

Ama bir olgu üzerinde anlaşırlar. Zaten bu olguyu başlangıçta kavramazsanız, krizlerin nedeni sizin için kapalı bir kitap olmaya mahkûmdur.

Bu çok önemli olgu sadece şudur: Kapitalist toplumda metalar kullanım için değil, mübadele için üretilir, yani kârla değiş-tokuş edilmek üzere… Toplumumuzda madenlerin topraktan çıkarılması, ürünlerin biçilmesi, insanlara iş verilmesi, endüstri çarklarının işlemeye başlaması, malların alınıp satılması, ancak üretim araçları sahiplerinin —yani, kapitalist sınıfın— kâr etme fırsatını görmeleriyle mümkün olur. 

Walter Lippmann Herald Tribune‘deki köşesinde 13 Temmuz 1934′te bunu açıkça dile getiriyordu:


Büyük küçük bütün kapitalistler kâr etmek amacıyla yatırım yapmaya başlamadıkça, bu koşullarda durumun düzelmesi beklenemez.

 Madalya almak için yatırım yapmaz kapitalistler. 

 Yurtseverlik adına veya kamuya hizmet olsun diye de kıllarını kıpırdatmazlar.

 Para kazanma fırsatını görürlerse işe girişirler. Bu, kapitalist sistemdir. 

Bu sistem böyle çalışır.

Leo Huberman

Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, İletişim Yayınları

 

“Bu ekonomik krizlerde yalnız varolan ürünlerin değil, daha önce yaratılagelmiş üretici güçlerin de büyük bir kısmı dönem dönem yok olur. Bu krizlerde, daha önceki bütün çağlarda akıl-dışı görünecek bir salgın yayılır — fazla üretim salgını. Toplum kendini birdenbire geçici bir barbarlık alanında bulur. Sanki bir kıtlık, evrensel bir yıkıcı savaş bütün geçim ve beslenme araçları stokunu kurutmuştur; endüstri ve ticaret yok olmuş gibidir. Peki, niçin? Çünkü, çok fazla uygarlık, çok fazla beslenme aracı, çok fazla endüstri, çok fazla ticaret vardır.”

Hayır, bu sözler dün yazılmadı.

Bu sözler, neredeyse yüzyıl önce, 1848′de Marx ile Engels’in yazdıkları Komünist Manifesto’da yer alıyor. Çok cüretli bir kehanet sayılmazdı — o dönemde birkaç yılda bir kapitalist toplumun başına gelen bir şeyi anlatıyordu. 1929′da on yaşından yukarı olanlar bunun böyle olmakta devam ettiğini bilirler. Alıntı bildik geliyor, çünkü dünyanın gördüğü en büyük ekonomik krizi [yani, 1929'da başlayan ekonomik krizi] yaşıyoruz.

Tarihin bütün dönemlerinde krizler olmuştur. Ama kapitalizmden önce olanlarla sonra olanlar arasında önemli bir ayrım vardır. Onsekizinci yüzyıldan önce en olağan buhran tipi kötü üründen, savaştan ya da buna benzer anormal bir olaydan doğardı; böyle buhranlarla yiyecek ve başka ihtiyaç maddeleri darlığı baş gösterir ve fiyatlar yükselirdi. Ama bildiğimiz buhranlar, kapitalist sistemin kuruluşuyla ortaya çıkan anormal olaylardan ileri gelmezler — ekonomik sistemimizin zorunlu parçasıdırlar.


Bu buhranlar kıtlıktan değil, bolluktan doğar; bu buhranlarda fiyatlar yükselmez, düşer. 

 

Kriz ve bunalımların öteki özelliklerini bilirsiniz: hem emek hem de sermaye için işsizlik, kârlarda düşme, hem üretim hem ticarette, endüstriyel etkinlikte genel bir yavaşlama… Bollukta yokluk paradoksu her yerde göze çarpar.

Hammadde mi eksiktir? Hiç bile. Pamuk üreticileri pamuklarını satmaya uğraşırlar… Sermaye eksikliği mi vardır? Hiç bile. Fabrika sahipleri sessiz fabrikalarında tezgâhların yeniden çalışmaya başladığını görmek için can atarlar… Emek darlığı mı vardır? Hiç bile. İşsiz tekstil işçileri alamadıkları pamukluyu yapmak için fabrikalara dönmeye fazlasıyla isteklidirler.

Hayır. Hammadde, sermaye ve emek,yani üretim için gerekli her şey hazırdır. Ama üretim yine de olamaz. Niçin?

Ekonomistler verilecek cevap konusunda anlaşamazlar.

Ama bir olgu üzerinde anlaşırlar. Zaten bu olguyu başlangıçta kavramazsanız, krizlerin nedeni sizin için kapalı bir kitap olmaya mahkûmdur.

Bu çok önemli olgu sadece şudur: Kapitalist toplumda metalar kullanım için değil, mübadele için üretilir, yani kârla değiş-tokuş edilmek üzere… Toplumumuzda madenlerin topraktan çıkarılması, ürünlerin biçilmesi, insanlara iş verilmesi, endüstri çarklarının işlemeye başlaması, malların alınıp satılması, ancak üretim araçları sahiplerinin —yani, kapitalist sınıfın— kâr etme fırsatını görmeleriyle mümkün olur.

Walter Lippmann Herald Tribune’deki köşesinde 13 Temmuz 1934′te bunu açıkça dile getiriyordu:

“Büyük küçük bütün kapitalistler kâr etmek amacıyla yatırım yapmaya başlamadıkça, bu koşullarda durumun düzelmesi beklenemez. Madalya almak için yatırım yapmaz kapitalistler. Yurtseverlik adına veya kamuya hizmet olsun diye de kıllarını kıpırdatmazlar. Para kazanma fırsatını görürlerse işe girişirler. Bu, kapitalist sistemdir. Bu sistem böyle çalışır.”

Künye: Huberman, Leo. Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, Çev. Murat Belge, İletişim Yayınları, Beşinci Baskı, 1991.

Leo Huberman

 

 

İslam ve Arap Uyanışı Tarık Ramazan İslami Yenilenmenin Kökenleri Afgani'den El-Benna'ya Kadar İslam Islahatçıları

Gerçekler hangi açıdan yorumlanırsa yorumlansın, Orta Doğu'da bir şeylerin değiştiği ve geri döndürülemez bir sürece girildiği açık. 

 

Ülke bazında yapılan tahliller, İslam'ın toplumdaki yeri hakkında sürdürülen tartışmaların iki ana tema üzerinde odaklandığını gösteriyor:

 

 İslam'ın demokratik çoğulculuk ve dini çeşitlilikle uyumluluğu ve daha özel olarak,

 (bugün her yerde bulunan) 

İslamcı partilerin diktatörlükten kurtulmuş toplumlarda oynayacağı rol. Ayaklanmaları doğuran ve ilerlemesini sağlayan sloganlarda bu tip endişeler yok gibi görünebilir;

 

 ancak, diktatörlüklerin düşmesinden sonra yeni anayasa tasarılarının çizilmesi, parlamento ve başkanlık seçimlerinin yapılmasıyla demokrasiye kapının açıldığı bir süreçte endişeye her zaman yer vardır. 

 

İslam'ın kitle başkaldırılarındaki yeri ve İslami kaynakların dini, ahlaki ve siyasi düzlemlerde nasıl hayata geçirildiği bütün boyutlarıyla ele alınmak isteniyorsa, bu tip hayati soruların tarihi ve ideolojik içeriklerini idrak etmek şart. 

 

Bu kitabın amacı, açımlanmakta olan Arap uyanışının içerisine İslam'ı dini ve ideolojik bir kaynak olarak oturtmak;

 uyanışı teşkil eden ayaklanmaları yakın tarih, muhtemel sebepler ve daha geniş bir siyasi, ekonomik ve jeostratejik bağlamda tahlil etmektir. 

Aslında, bu veçhelerin her biri mevcut çalışmanın boyutunu aşan tam kapsamlı bir incelemeye konu olacak noktalardır.

 İlerleyen sayfalardaki hedefim ise, Arap dünyasının eşiğinde bulunduğu bu tarihi gelişim anında İslam'ın bir kaynak olarak ne gibi roller üstleneceği ve üstlenebileceğini değerlendirmektir.

Türkiye'nin Mısır büyükelçileri

 

Türkiye'nin Mısır büyükelçileri

  T.C Büyükelçileri şablonları

 

 

Beni Böyle Sev 22.Bölüm İzle

16 Temmuz 2013 18:05 Salı 48 maddenin içeriğinde neler var insan haysiyeti ve “onuru kavramları norm haline geliyor Asgari ücretten vergi alınmayacak Kişisel bilgi ve verilerin gizliliği esastır

48 maddenin içeriğinde neler var?

Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 20 aydır çalışmalarını sürdürüyor.

 

 Süreç öngörülen takvimden saptı. 

 

Gelinen noktada 4 siyasi parti 48 maddede uzlaşma sağlayabildi. 

 

Ancak uzlaşılan maddelerde de hayati önem taşıyan başlıklar yer alıyor.

 16 Temmuz 2013 18:05 Salı 

48 maddenin içeriğinde neler var?

Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 20 aydır çalışmalarını sürdürüyor.

 Süreç öngörülen takvimden saptı. 

Gelinen noktada 4 siyasi parti 48 maddede uzlaşma sağlayabildi. 

Ancak uzlaşılan maddelerde de hayati önem taşıyan başlıklar yer alıyor.

 

"Temel hak ve hürriyetler"

Bu çerçevede en fazla uzlaşı sağlanan bölüm 

"Temel Hak ve Hürriyetler"

 kısmı oldu.

Bu bölümde mutabakata varılan madde sayısı 35 oldu.

Mevcut anayasada satır arasında geçen

 “insan haysiyeti” ve “onuru”

 kavramları norm haline geliyor.

"İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. İnsan onur ve haysiyeti insan haklarının ve anayasal düzenin temelidir"

Bu maddeyle anayasa gereği insan, ön palana alınıyor. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" ilkesi benimseniyor.

"İşkence insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasaktır"

Uzlaşılan maddelerden biri de işkence kavramı. İşkence kavramı sivil anayasada daha somut hale ve tanıma kavuşturuluyor. Maddeye ''İnsanlık dışı'' ve ''Aşağılayıcı muamele'' ifadeleri eklendi.

"İdari makamlar kanuna dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yeri güzergahı ve zamanını hakkın demokratik işlevi ve etkisini dikkate alarak belirler"

Türkiye’nin son zamanlarda en çok tartıştığı konular arasında yer alan “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlığında da önemli düzenlemelere gidildi.
Maddedeki “milli güvenlik” kavramı kaldırıldı, daha kısa bir tanıma yer verildi.
Yeni anayasada, toplantı yerinin belirlenmesinde kanunların yanında “demokratik işlevinin ve etkisinin gözetilmesine” de atıf yapılıyor.

"Kişisel bilgi ve verilerin gizliliği esastır"

Sivil Anayasa'da uzlaşılan maddelerden biri de özel hayatın gizliliği oldu.Kişisel bilgi ve verilerin korunması bölümüne yeni bir madde daha eklendi ve gizliliğin önemi vurgulandı.

"Hürriyeti esas sınırlama istisnadır, tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır"

Temel Hak ve Hürriyetlerin sınırlanması konusunda ise ''Hürriyet'' kavramı esas alınıyor.
Tereddüt halinde hürriyet lehine yorum yapılması isteniyor.

"Hakimler görevlerinde bağımsız ve tarafsızdırlar; anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler"

Öte yandan Yasama ve yargı bölümlerinde ise 5'er maddede uzlaşı sağlandı.Uzlaşılan maddeler mevcut anayasayla büyük oranda benzerlik taşıyor.Ancak mevcut durumdan farklı olarak ahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığında Anayasa ve kanunların yanında etik kurallara da vurgu yapılıyor.

"Asgari ücretten vergi alınmayacak"

Yeni Anayasa'da uzlaşılan maddeler arasında iş güvenliği ve Adil Ücretlendirme Maddesi de yer alıyor.Böylece iş güvenliği ve adil ücretlendirme Anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Adil ücretlendirme kapsamında Asgari Ücretten vergi alınmaması amaçlanıyor.

TRT HABER - Canlı İzle - TRT yaban koyunları

TRT HABER - Canlı İzle - TRT

yaban koyunları 

16 Temmuz 2013 15:50 TOCKHOLM AA Norveç'te gerçekleştirdiği terör saldırılarıyla 77 kişiyi öldüren Breivik'e destek olmak için eylem hazırlığı içinde olan bir Norveçli Fransa'da yakalandı

İkinci Breivik Fransa'da yakalandı

  16 Temmuz 2013 15:50 STOCKHOLM AA
Norveç'te gerçekleştirdiği terör saldırılarıyla 77 kişiyi öldüren Breivik'e destek olmak için eylem hazırlığı içinde olan bir Norveçli Fransa'da yakalandı.

Norveç'te gerçekleştirdiği iki ayrı terör saldırısı ile 77 kişiyi öldüren ve 21 yıl hapis cezasına çarptırılan Norveçli Anders Behring Breivik'e destek olmak amacıyle eylem hazırlığı içinde olan bir Norveçli'nin Fransa'da yakalandığı bildirildi.
Corrèze'da yakalanan Norveç vatandaşı zanlının uzun zamandan bu yana Fransa'da yaşadığı, bir Fransız kadınla evli ve 3 çocuk babası olduğu belirtildi. 40 yaşındaki zanlının Norveç'te, aralarında adam öldürme suçlarıyla birlikte çok sayıda suça karıştığı ve bu suçlardan 21 yıl hapis cezasına çarptırıldığı, 2009 yılında ise serbest kaldığı kaydedildi.
Norveç'te yayınlanan Aftenposten Gazetesi'nde yer alan habere göre, ismi açıklanmayan Norveçli zanlının Fransız eşi de yeni satın aldığı 4 silah ve çok sayıda patlayacı madde ile yakalandı. Fransız polisi ayrıca çiftin kaldığı çiftlikte patlayıcı arıyor.
Emniyet kaynaklarına göre, Fransa'da yakalanan zanlı, Breivik'in 2011 yılında Oslo ve Utöya Adası'nda gerçekleştirdiği saldırılardan sonra internet aracılığıyla gönderdiği manifestosuna destek veren 530 kişiden biri.

Norveçli zanlının satanist olduğu ve İskandinav bölgesinde bu alanda çok tanınan lider konunumunda bulunduğu bilgisi de verildi.



Uygur bölgesine haber ambargosu

  16 Temmuz 2013 13:19 
Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde ramazan ayı geniş güvenlik önlemleri altında sürerken, bölgeden haber almakta güçlük yaşanıyor.

Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Turfan vilayetine bağlı Lukçün kasabasında geçen ay 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayın ardından bölgede güvenlik önlemleri en üst seviyeye çıkartıldı. 
Bölge genelinden Çin resmi basınının sağladığı haber ve görsel dışında sağlıklı bir bilgi alınamıyor. 
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde genel olarak silahlı güvenlik güçlerinin, yine şiddet olaylarının yaşandığı 2009'dan bu yana gruplar halinde devriye gezdiği belirtiliyor ancak bu yıl güvenliğin önceki yıllara göre daha fazla olduğu kaydediliyor. 
Çin basını genel olarak son olayın ardından bölgede yaşanan çatışmaları "ayrılıkçı ve radikal" olarak tanımlıyor ve bölgedeki güvenlik olaylarına ilişkin haberler yayımlıyor. 
Resmi basın son olarak bölgede 22 santimden uzun çakı ve bıçakların güvenlik güçlerine teslim edilmesi yönünde çağrı yapmış, sonrasında bölge halkının bunları kendi rızasıyla teslim ettiğini yazmıştı.  
Ayrıca Çin'in sağladığı bilgiler içinde Sincan bölgesinin kültürel etkinlikleri ve turizm açısından önemi vurgulanırken, bölgede son yaşanan olayda "mağdurların ifadelerine" yer verilen haber ve yaşam hikayeleri anlatılmıştı. 
Eyaletle ilgili yurt dışından yayın yapan birçok internet sitesi ile Çin'in yayınları arasında büyük bir fark bulunuyor ancak Çin özellikle kendince hassas olarak belirlediği konulardaki tavrını uzun yıllardır değiştirmiyor. Diğer yandan geçen yıl "her ramazan bölgede memur ve öğrencilerin oruç tutmasının yasak olduğu, dini kısıtlamaların yaşandığı yönünde" iddialar yer almış, yine bu konudaki tek kaynak olan Çin basını da resmi yetkililerin ağzından "kimseyi yemek yemeye zorlamadıkları" yönünde haberler yapmıştı. 
Eyalette haziranda yaşanan son olaylar sonrası hem Çinli hem de yabancı basın mensuplarına "güvenlik gerekçesiyle" bölgeye gitmelerine izin verilmemiş, olayın üzerinden belirli bir süre geçmesinin ardından sadece ülkenin resmi ajansı ve televizyonu bölgeden haberler yayınlamıştı. 
Son olayın ardından Şinhua ajansı aralarında iki polisin de bulunduğu 24 kişinin geçen haftaki olayda öldüğünü belirtmiş ancak Çin Komünist Partisi'nin yayın organlarından Global Times gazetesi olaydan iki gün sonra yaralananlardan bazılarının hayatını kaybetmesi nedeniyle ölü sayısının 35'e yükseldiğini duyurmuştu.
Çin, bölgede son dönemde yaşanan olayların arkasında "dış güçler" olduğunu savunuyor. 
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde, son olarak nisan ayında Kaşgar'ın Baçu kasabasında üç kamu görevlisinin, bir evde çok sayıda delici ve kesici alet tespit ettiği gerekçesiyle başlayan olaylarda 21 kişi hayatını kaybetmişti. Sincan'da en büyük olay 2009 temmuzun da yaşanmış ve eyalet başkenti Urumçi'de 197 kişi yaşamını yitirmişti.



Baltacılar Fetih camisini kuşattı

  16 Temmuz 2013 11:10 
Mısır ordusu ile silahlı baltacılar, darbe karşıtı yaklaşık 300 kişiyi, Kahire'nin Ramses meydanındaki Fetih camisinde kuşatma altına aldı.

Cami içinde kuşatma altında kalan darbe karşıtlarından Usame ebu el-Hasan, AA muhabirine telefonla yaptığı açıklamada, 2 saatten beri camide kuşatıldıklarını ve baltacıların pencerelerinden içeri silahlarını doğrultarak tehditlerde bulunduklarını belirtti.
Camide kuşatılan yaklaşık 300 kişinin çoğunluğunun yaşlı, kadın ve çocuklardan oluştuğunu ifade eden Ebu el-Hasan, "Şimdi biz buradan herkese bizi baltacılardan kurtarmaları çağrısında bulunuyoruz. Kadınlarımızı ve çocuklarımızı koruması için Allah'a yalvarıyoruz" dedi.

Suriye halkı ölüme terk ediliyor 16 Temmuz 2013 14:31 İSTANBUL Özgür Suriye Ordusu Genelkurmay Başkanı Tümgeneral İdris, "İngiltere'nin Suriye muhalefetine silah yardımı yapmama" kararını değerlendirdi

Suriye halkı ölüme terk ediliyor

  16 Temmuz 2013 14:31 İSTANBUL 
Özgür Suriye Ordusu Genelkurmay Başkanı Tümgeneral İdris, "İngiltere'nin Suriye muhalefetine silah yardımı yapmama" kararını değerlendirdi.

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Birleşik Komutanlığı Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Selim İdris, İngiltere'nin Suriye muhalefetine silah yardımı yapılmayacağına ilişkin kararını "Suriye halkını ölüme terk etmek ve ihanet" olarak nitelendirdi. 
İdris yaptığı yazılı açıklamada, İngiltere Başbakanı David Cameron'un kararının Suriye halkını Esed güçlerinin katliamlarıyla başbaşa bırakmak anlamına geldiğini vurgulayarak, "Cameron'un Suriye muhalefetine silah yardımı yapılmayacağını teyit etmesi, Suriye halkını Esed güçlerinin katliamlarıyla başbaşa bırakmak ve ölüme terk etmek anlamına gelmektedir. Bu ihanet aynı zamanda ülkemizdeki El-Kaide örgütünü güçlendirecektir" ifadesini kullandı.
İdris, ÖSO’ya ulaştırılan “gelişmiş silahlar” ile mühimmatın, çeşitli silahlı muhalif gruplara dağıtılması ve kullanımı hakkında da bilgi verdi.
"Değişik cephelerde Esed güçleriyle çarpışan silahlı gruplara mühimmat ve mali desteği ulaştırmak için ellerindeki tüm imkanları seferber ettiklerini fakat yardımların ihtiyaç duyulan miktarın altında olduğunu" vurgulayan İdris, şunları kaydetti:
 "Bize ulaştırılan mühimmatı gelir gelmez cephe ve bölge meclislerine dağıtıyoruz. Dağıttığımız silah, mühimmat ve paraların miktarları tescil edilmektedir. Verilen silahlar grupların tümüne dağıtılacak miktarda değildir. İhtiyacımızı karşılamamaktadır.  Aldığımız silahların tümünü muhtelif operasyonlarda kullanıyor ve olumlu sonuçlar alıyoruz." 

Merkezi Londra'da bulunan The Telegraph gazetesi, dün İngiltere Başbakanı Cameron'un  Suriyeli muhaliflere silah yardımı yapmamayı kararlaştırdığını, Cameron'ın kararını, İngiltere ordusunun tavsiyesi doğrultusunda aldığını belirtmişti.

İstanbul'da Gezi Parkı operasyonu: 30 gözaltı 16 Temmuz 2013 10:33 İSTANBUL 100 ayrı adrese düzenlenen operasyonda 30 kişinin gözaltına alındığı bildirildi

İstanbul'da Gezi Parkı operasyonu: 30 gözaltı

  16 Temmuz 2013 10:33

İSTANBUL 100 ayrı adrese düzenlenen operasyonda 30 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Gezi Parkı odaklı düzenlenen operasyonlarda 30 kişi gözaltına alındı.

İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Gezi Parkı eylemlerine yönelik sürdürülen soruşturma kapsamında, sabah erken saatlerde operasyon başlattı.

Özel Harekat Şube Müdürlüğü polislerinin de katıldığı operasyonlarda 100'ün üzerinde adrese baskın düzenlendi. Bazı öğrenci yurtlarının da arasında bulunduğu adreslerde, 30 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

Gözaltına alınanların Gezi Parkı eylemlerini organize ettikleri ve şiddet olaylarına karıştıkları iddia edildi.

Operasyonların sürdüğü, gözaltı sayısının artabileceği bildirildi.

Esnafa şiddet uygulayanlar

Gözaltına alınan 30 kişi arasında Türkiye Gençlik Birliği (TGB) İstanbul İl Başkanı Olgu Özdemir ile bazı üyelerinin de bulunduğu öğrenildi.

Gezi Parkı olaylarında esnafa ve polise yönelik şiddet eylemlerine karıştıkları iddia edilen şüphelilerin adreslerinde pankart ve döviz gibi malzemeler ele geçirildiği, bilgisayarların ise incelendiği bildirildi.