BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Haziran 2013 Cumartesi

Mustafa Şerif Onaran

Mustafa Şerif Onaran

Mustafa Şerif Onaran ölmüş. 

23 Mayıs'ta... 

Ben bugün (28 Mayıs) internette gezinirken rastladım habere. Oysa canlı bir edebiyat ortamında bulunuyordum o gün. Kahramanmaraş'ta Uluslararası Necip Fazıl Kısakürek Sempozyumu'ndaydık. Türk edebiyatının dünüyle ve bugünüyle ilgili öğretim üyeleriyle bir aradaydık. Hiçbirinden Mustafa Şerif Onaran'ın ölümüyle ilgili herhangi bir duyum almadım. Demek kimse duymamıştı bu emektar edebiyat adamının öldüğünü... Bense, şimdi, onun ölümünü öğrenince karışık, karmaşık duygular içine girdim. Elbette hatırı sayılı bir kültür birikiminin dünyamızdan sessiz sedasız çekilmesi hüzün vericiydi.
Onu 1977 yılında yüz yüze tanıdım. Mavera dergisini yeni çıkarmaya başlamıştık. Cumhuriyet gazetesinde müteveffa Rauf Mutluay dergimizle ilgi yazılar yazıyor, hakkımızda kuşkular uyandıracak beyanlarda bulunuyordu. Biz, dergiyi, nerdeyse cep harçlıklarımızla çıkarmaya çalışırken Mutluay, bize petrodolarların nereden geldiğini soruyordu. Bir yazıyla yetinmedi. Bu soruyu birkaç yazısında tekrarladı. Arkadaşlarımız bu yazılara cevap verilmesi gerektiğini söylüyordu. Bense, bu yazıya cevap vermek iddiayı ciddiye almak olur, cevap vermeyerek iddia sahibini dikkate almadığımızı göstermek daha uygun olur, diyordum. Nitekim cevap vermedik. İşte o sıralarda Mustafa Şerif Onaran, Türk Dili dergisinde bu satırların yazarının öyküleri dolayımında Mavera dergisinden de söz açarak 'bu imzanın yer aldığı bir dergide Mutluay'ın değindiği nitelikte usulsüzlüklere yer verilemeyeceği' mealinde yazılar yazdı. Dediğim gibi o tarihte Onaran'la yüz yüze tanışmıyorduk. Bize olan bu gıyabi güveni benim için elbette kıvanç verici bir durumdu. İlk fırsatta adresini öğrenip teşekkür ziyaretimi gerçekleştirmek üzerime farz olmuştu.
Daha sonra çok çeşitli vesilelerle bir araya geldik. Birkaç defa Cumhurbaşkanlığı'nın düzenlediği resepsiyonlarda karşılaştık. Birkaç yıl önce Frankfurt Kitap Fuar'ında bir araya geldik. Fuarda, benim bir sunumum vardı, o sırada birlikte olduğu müteveffa tiyatro oyuncusu Rüştü Asyalı ile birlikte beni dinleme nezaketinde bulunmuştu.
Son yıllarda Hece dergisinde yazıyordu. Kimizaman aynı sayıda buluştuğumuz oluyordu. Her defasında beni arayarak yazımdan bahsetme nezaketinde bulunurdu. TRT Televizyonlarında yayınlanan Maveraya Yolculuk programındaki sohbetlerimizi değerli eşi, Doktor Leziz hanımefendi ile birlikte dinlediklerini, dingin, fakat devrimci olarak nitelediği üslubumuzu beğendiklerini her defasında tekrarlardı.
Geçtiğimiz yıl (12 Haziran 2012)Yunus Emre Vakfı'nın hakkımızda düzenlediği, Ankara Devlet Konuk Evi'nde gerçekleştirilen programa da katılma nezaketini göstermiş; hakkımızda uzunca bir tebliğ sunmuştu.
Birkaç yıl önce de, TRT 2 ekranlarında gösterilen bir edebiyat programına beni çağırma lütfunda bulunmuştu. Programı Necip Fazıl Kısakürek'in ölüm yıldönümünde onu anmaya ayırmışlardı. Programı Talat Sait Halman'la birlikte düzenliyorlardı, Erendiz Atasü de onlarla birlikteydi. Programda Necip Fazıl Kısakürek'in Anneciğim başlıklı şiirini okumuştu. Program arasında niçin bu şiiri tercih ettiğini sorduğumda, bu şiirin lirik olduğunu, kendisine annesini de hatırlattığını söyledi.
Birkaç dergide yoğunluklu olarak deneme yazıyor olmasına rağmen yıllardır şiir yazmıyordu. Karşılaşmalarımızda hep aklıma gelmesine rağmen belki uygunsuz kaçabilir mülahazasıyla nedenini sormamıştım. Sonra bir mülakatında öğrenmiştim bunun nedenini. Orada, İkinci Yeni şiirinin kendisini şiirden uzaklaştırdığını şöyle anlatıyordu:
'Ben kendimi 'Kırk Kuşağı'ndan sonra gelen 'Ara Kuşak'tan sayarım. Anlatı şiirinden kurtulamayan bir kuşak. 

'İkinci Yeni'deki biçem özelliğini kavrayamayan bir kuşak. ... 

Bana gelince, 'anlatı şiirinin kolaylığından kurtulamadığım için şiirden uzaklaştım' demeye çekindiğim için cerrahinin sıkıdüzenine sığınmaya çalıştım. ' (Sincan İstasyonu, Ocak 2011, Sayı: 41).
Ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum, aydınlık içinde yatsın. 

RASİM ÖZDENÖREN


Tarihçe-i Hayat yanlış bilinç 27 06 2013

Açıklama ve düzeltme

Geçen yazımızı 

(İlginç Bir Yanlış Bilinç Örneği 2, 27 Haziran 2013) bitirirken 'yanlış bilinç' konusunda 

31 Mart Vakası dolayımında üstat Bediüzzaman Said Nursî ile Mehmet Akif'in (Ersoy) isimlerini anmıştım.

 

 Üstat Bediüzzaman'ın mahut vakadaki pozisyonu konusunda Hasan Selvi imzasıyla bir e-posta mektubu aldım. 

 

Biraz uzunca olan mektubun ilgili parçalarını aşağıya alıyorum:

 

 

'Sayın Rasim ÖZDENÖREN
27 Haziran 2013 Perşembe günü Yenişafak gazetesindeki yazınızı okudum. Bir Yenişafak gazetesi okuyucusu olarak yazılarınızı severek ve ilgi ile takip etmekteyim. Bu günkü yazınızın üstat Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif ERSOY'un Sultan Abdulhamid'in politikalarını tenkit ettiği ve 31 Mart olayını destekledikleri ile ilgili kısmında yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek bazı bölümleri bulunmaktadır:
(...) 31 Mart hadisesinde Divan-ı Harbi Örfi'de yapmış olduğu savunmasını '2 Mektebi Musibetin Şehadetnamesi' adıyla kitaplaştırmıştır. İlgili eserin yani mahkemedeki müdaafatının 9. cinayetinde aynen şöyle demektedir: 'Mart 31. günündeki dehşetli hareketi 2-3 dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat, yedi renk süratle çevrilirse; yalnız beyaz göründüğü gibi o ayrı ayrı matlaplardaki fesadatı binden bire indiren ve avamı anarşistlikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mucize gibi muhafaza eden lafzı şeriat göründü. Anladım iş fena; itaat muhtel, nasihat tesirsizdir. Yoksa her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecektim. Fakat avam çok, bizim hemşeriler gafil ve safdil, ben de bir şöhret-i kazibe ile görünüyorum. 3 dakika sonra çekildim. Bakırköyü'ne gittim ta beni tanıyanlar karışmasınlar, rastgelenlere de karışmamak tavsiye ettim?' Cümlelerinden de anlaşıldığı gibi kendisi isyana destek vermemiş ve hatta bununla da yetinmeyerek insanların katılmasını da engellemeye çalışmıştır(...) Eski Said Dönemi Eserlerinin 307. sahifesinde bir mektupta ifade edildiği gibi; 'Üstadımız bütün hayatında tüm Osmanlı Sultanlarına 'Veli' nazarıyla bakmış ve saltanatları dönemindeki yanlış icraatları hükümetlere ve büroksiye mal etmiştir. (...) Sultan Abdulhamid'e 'Sultan-ı Mazlum' 'Veli' padişah gibi ünvanlarla mukabele ettiği halde, dönemindeki yanlış ve haksız uygulamaları da meşrutiyetin ilanı, Kanun-i Esasi'nin hazırlanması, sulh ve sükûnun temini konularında tebrik ve takdir etmiştir.
Yukarıda bahsi geçen eserlerin incelenmesi durumunda mesele tam anlaşılacaktır. Affınıza sığınarak hayırlı günler dilerim.'


NOTLAR:
1. Gerek yukarıya aldığım mektubuyla, gerekse farklı yayın organlarındaki değinileriyle kendimi düzeltmeme imkân veren tüm uyaranlara teşekkür borçluyum. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Tarihçe-i Hayat'a baktığımda, yukarıdaki düzeltme mektubunda yer alan bilgilerin teyit edildiğini memnuniyetle görmüş bulunuyorum.

2. Bu vesile ile elimdeki mehazlara yeniden göz attım, 31 Mart Vakasında merhum Mehmet Akif'in (Ersoy) adına da rastlamadığımı beyan etmek isterim.

3. Gerçeklik değindiğimiz işbu düzeltme istikametinde olmasına rağmen bizdeki hafıza aldanmasının sebebi ne 
olabilir diye düşündüm. 

Bu konuda vaktiyle (1960'lı yılların ilk yarısı dolayları) Marmara Kıraathanesi'nde, aramızda tarihçilerin de bulunduğu sohbetlerde fırsat oldukça bu konuya da değinilirdi.

 O sohbetlerde, ya benim yazıda değindiğim biçimiyle konuyu ele alanlar olmuştur yahut da ben o sohbetleri yazıda değindiğim biçimde algılamış olabilirim. 

Maksadım birilerini karalama olmadığı, bir davranış biçimini öne çıkarma olduğu için yazıyı kaleme alırken mehazlara göz atma ihtiyacını duymamıştım. 

Fakat görüyorum ki, yanılmışım.

4. Burada değindiğim düzeltme, bizim 'yanlış bilinç' hususundaki önermemizi haleldar etmiyor. 
Adı geçen yazımızdaki özel isimler bir sembol olarak kabul edilerek yazının öylece değerlendirilmesini salık veririm. 


RASİM ÖZDENÖREN 


 İlginç bir yanlış bilinç örneği

Emek ve Adalet Platformu'nun çağrısıyla 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı saat 7'de Vefa'da Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nde kamuya açık olarak gerçekleştirilen istişareden sonra bir bildiri hazırlanarak kamuoyuna sunulmuştu.
Biz, bu bildiriyi internet sitesinin 15 Haziran 2013 Cumartesi tarihli yayınından aldık. Bildirinin hemen her cümlesi bir yanlış bilinç örneği olarak dışa vuruyor. Bildirinin altında yer alan imzaların arasında birebir tanıdığım ve kendilerini her zaman anlamaya çalıştığım arkadaşlarım da bulunmaktadır.
Gerçi bu metin üzerinde ancak olayların soğumaya başladığı bir dönemde durmaya fırsat bulmuş olduk. Ancak bizim derdimiz, bizi tanıyanların bildiği gibi güncel olanla doğrudan bağlantılı değil. Bildiri metninde yansıyan yanlış bilinç örnekleri bu ülkede yaşayan Müslümanların bazılarının karşı karşıya bulunduğu handikapları veciz biçimde dile getirmesi bakımından önem taşıyor.
Bu bildiri olayların patlak vermesinin üstünden 16 gün geçtikten sonra yayınlanıyor. Yani masum protestocularla onların sırtından anarşi ve terör çıkarmak isteyen güruhun kesinlikle artık birbirinden ayrıldığının ortaya çıktığı bir dönemde...
Bildirinin her bir cümlesi üzerinde durmaya gerek yok. Aralarından ayıkladığım parçalar üzerinde durmak yeterli sayılmalı. İşte o parçalardan bazıları:
* Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
- Bildiri sahipleri besbelli ki, masum protestocularla 'çapulcu' yaftasını hemen benimseyenler arasında bir ayırım yapmak istemiyor. Hükümetin karıştırıcılara müdahale etmesi durumunu, karıştırıcılık yapan 28 Şubatçılarla aynı kefede değerlendiriyor. Vahim hata...
* Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
- Bir kere İstanbul Belediyesi'nin aldığı karar korsan bir karar değil. Belediye Meclisi'nin tüm üyelerinin oybirliği ile alınmıştır. Tepkilerden sonra da geri adım atılmıştır. Bu anlayış, hırsızda hiç kabahat bulmuyor, bütün sorumluluğu ev sahibinin üstüne atıyor.
* Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde onları 'çapulcu' olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkânların tahrip edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne kaydığı da bilinmektedir.
- 'Çapulcu' olarak nitelenenler masum protestocular değil, belediye otobüslerini, halk otobüslerini yakanlar; dükkânları yakıp yıkıp yağmalayanlar ve benzeri her türlü tahrip eylemine girişenlerdir. Polis müdahalesinin durduğu yerlerde ve zamanlarda bile bu güruhun saldırmaktan geri durmadığı kayıtlarda mevcuttur.
* Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.
- Bu ifadelerde de vahim bir kafa karışıklığı ve ilginç bir yanlış bilincin dışa vurumu gözlemleniyor. Alıntıladığımız parçanın ilk cümlesindeki iddialar ile Taksim Gezisi'ndeki olaylar arasında doğrudan bir irtibat yoktur. İkinci cümlenin beyanına gelince: hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir.


Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 

 

Anayasası'nın öngördüğü hükümlere göre 

 

 

kurulmuş bir hükümettir. 

 

Binaenaleyh ondan 

 

Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar 

 

beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.

 

 

Konuyu tamamlayamadım.

 

 Gelecek yazıda başka birkaç örnekle yanlış 

 

bilinçlenmenin mahiyeti üzerinde durarak 

 

bitirmek istiyorum.

ABD'deki Türkler CNN'i protesto etti NEW YORK 29 Haziran 2013 21:31 CNN'in Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yayınları New York'ta protesto edildi

ABD'deki Türkler CNN'i protesto etti

NEW YORK  29 Haziran 2013 21:31

CNN'in Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yayınları New York'ta protesto edildi.

New York'taki Türk toplumu CNN'in 59. Cadde'deki binasının önüne, üzerinde  "CNN, yalan yayınları bırak" yazılı siyah çelenk bıraktı.

Türk toplumu temsilcilerinden Mehmet Durmuş, burada yaptığı açıklamada, "CNN'in Türkiye'de savaş varmış gibi yayın yapmasını kınadıklarını" söyledi.

Tepkilerini CNN yöneticileri ve Kongre üyelerine de ileteceklerini belirten Durmuş, "CNN, daha önce sadece Körfez Savaşı'nda bu şekilde yayın yapmıştı. Şimdi de sadece savaş varmış gibi gösteriyorlar. Biz, bu yayın politikasına tepkimizi göstermek için bugün burada toplandık" dedi.

Protesto gösterisinde Amerikan ve Türk bayrakları açıldı.

Gösteride, CNN'in başharflerinin "Crush, News, Network" olarak sembolize edildiği, kamu malına zarar veren ve polise taş atan göstericilere ilişkin fotoğrafın da üzerinde bulunduğu, "CNN, bunları da göster" yazılı pankart açıldı.

Grup, daha sonra CNN binasının önünden ayrıldı.


Teniste altın madalya MERSİN 29 Haziran 2013 20:11 17. Akdeniz Oyunları'nda tek kadınlar finalinde milli tenisçi Çağla Büyükakçay, İspanyol rakibini yenerek altın madalyanın sahibi oldu

Teniste altın madalya

MERSİN  29 Haziran 2013 20:11

17. Akdeniz Oyunları'nda tek kadınlar finalinde milli tenisçi Çağla Büyükakçay, İspanyol rakibini yenerek altın madalyanın sahibi oldu.

Yeni Tesis Merkez Kort'ta oynanan final mücadelesinde milli raket Çağla Büyükakçay, İspanyol Sara Sorribes Tormo ile karşılaştı. Müsabakanın ilk setini 6-1, ikinci setini ise 6-3 üstün kapatan Büyükakçay, karşılaşmayı da 2-0 kazandı. 

Bu sonuçla Çağla Büyükakçay, Akdeniz Oyunları tarihinde Türkiye'ye, teklerdeki ilk altın madalyasını kazandırdı. 

İspanyol Tormo'nun gümüş madalyada kaldığı tek kadınlarda İtalyan Federica Di Sarra, vatandaşı Anastasia Grymalska'yı 6-3'lük iki setle, 2-0 mağlup ederek bronz madalya elde etti

 

 

Binnaz Uslu Türkiye'ye getirildi

  29 Haziran 2013 17:56
İngiltere'de ameliyat olduktan sonra yoğun bakımda tutulan milli atlet Binnaz Uslu, Ankara'ya getirildi.
Avrupa Takımlar Şampiyonlası için gittiği İngiltere'de rahatsızlanarak ameliyat olan ve yaklaşık bir haftadır yoğun bakımda tutulan milli atlet Binnaz Uslu, Sağlık Bakanlığına ait ambulans jetle Ankara'ya getirildi.
Milli Takım kampında geçirdiği rahatsızlık sonucu Newcastle kentinde Kraliçe Elizabeth Hastanesine kaldırılan ve burada geçirdiği 3,5 saatlik operasyonun ardından tedavisine uyutularak devam edilen Binnaz Uslu, dün uyandırılması ve solunum destek cihazından çıkarılmasının ardından ambulans jetle getirildiği Ankara'da, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi altına alındı.
İngiltere'den ambulans jetle, Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Ali Coşkun ile Uslu'nun ablası Yeliz Uslu da Ankara'ya geldi.
Uslu'nun sağlık durumuyla ilgili gazetecilere açıklama yapan Coşkun, ''Uslu, bulunduğu bölgede daha yarışmaya katılmadan karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle  Kraliçe Elizabeth Hastanesine müracat etti. Orada yapılan tetkikler sonucunda karın zarında iltihaplanma, periton teşhisi konuldu" diye konuştu.
Milli atletin laparoskopi yöntemle kontrol sonrası patalojiyi tam ortaya koyabilmek için açık yöntemle ameliyat edildiğini anlatan Coşkun, şunları söyledi:
"Bu süreçte tabii basına da yansıyan çok haberler oldu. Bu, üst üste yapılan hem tanı hem de tedaviye dönük işlemlerden sonra karın zarında gelişen iltihaba bağlı olarak takip eden süreçte, yoğun bakımda uyutulan hastamıza antibiyotik tedavileri uygulandı. Buna bağlı etkilenmiş olan akciğerleri ve diğer organlarından dolayı bir süre makinaya bağlı kaldı." 
Verilen görev üzerine Uslu'nunu ablasıyla İngiltere'ye giderek yetkililerle görüştüklerini ve hastanın durumunda çok memnun edici gelişmeler gözlemlediklerini belirten Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son derece iyi bir netice alındı. Dün yaşadığımız iyi haberlerden sonra hastamızı bugün ülkemize transfer etme kararı aldık, İngiliz yetkililer de bu transferi onayladı. Tabii ki her şeyden önce transfere uygun şartları ülkemizde ayarlamıştık. Bunu nakledebilecek donanımda ambulans uçaklarımızla birlikte bölgeye gittik. Uzman doktorlarımızı bölgeye götürdük. Bugün için geldiğimiz noktada Atatürk Eğitim Araştırma Hastanemizde hastamıza ait tahlil ve tetkikler sürecek. Bir süre daha gözetimi devam edecek, kontrolleri yapılacak. Öyle ümit ediyorum ki kısa bir zamanda tekrar normal yaşantısına, tekrar günlük aktivitesine tabii ki pistlere dönecektir.

KAHİRE 29 Haziran 2013 19:20 Mısır'da, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin istifası talebiyle imza kampanyası yürüten Temerrüt (İsyan) Hareketi, şu ana kadar 22 milyondan fazla imza toplandığını iddia etti

Mursi karşıtı 22 milyon imza

KAHİRE  29 Haziran 2013 19:20

Mısır'da, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin istifası talebiyle imza kampanyası yürüten Temerrüt (İsyan) Hareketi, şu ana kadar 22 milyondan fazla imza toplandığını iddia etti.


Kampanya sözcüsü Muhammed Abdulaziz, düzenlediği basın toplantısında, toplanan imzaların, Cumhurbaşkanı Mursi'nin meşruiyetini kaybettiğinin delili olduğunu ileri sürdü.

Temerrüt Hareketi'nin, barışçıl yollarla mücadele verdiğini dile getiren Abdulaziz, Mısırlılardan yarın Tahrir Meydanı ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde düzenlenecek Mursi karşıtı gösterilere katılmalarını istedi.

Mısır'da muhalefet, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevi bırakması ve erken seçime gidilmesi çağrısıyla yarın başta Tahrir Meydanı olmak üzere ülke genelinde gösteriler düzenlemeye hazırlanıyor. Mursi yanlıları ise "meşruiyetin korunması" sloganıyla aynı gün Cumhurbaşkanı'na destek gösterileri yapacak.

Gösterilerde ölenlerin sayısı 10'a yükseldi

Öte yandan Sağlık Bakanlığı'nın İskenderiye'deki yetkilisi Emel Şaravi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dün İskenderiye'de meydana gelen çatışmalarda yaralanan bir kişinin hayatını kaybetmesiyle kentte ölenlerin sayısının 3'e çıktığını belirtti.

İskenderiye, Port Said, Mansura, Zegazig ve Feyyum kentlerinde Mursi yanlıları ile muhalifler arasında çıkan çatışmalarda son bir haftada ölenlerin sayısı böylece 10'a yükseldi. 


Davutoğlu, Kerry ve Lavrov ile görüşecek İSTANBUL 29 Haziran 2013 18:55 Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ASEAN toplantısında, Kerry ve Lavrov ile Suriye konusu başta olmak üzere ilgili konuları istişare etme imkanı bulacaklarını söyled

Davutoğlu, Kerry ve Lavrov ile görüşecek

İSTANBUL  29 Haziran 2013 18:55

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ASEAN toplantısında, Kerry ve Lavrov ile Suriye konusu başta olmak üzere ilgili konuları istişare etme imkanı bulacaklarını söyledi.


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) 22. Genel Kurulu kapsamında TBMM ve Anadolu Ajansı işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi/Humanitarian Tragedy in Syria" sergisinin açlışının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Kuruluşundan itibaren AGİT'in içinde bulunulduğunu anımsatan Davutoğlu, özellikle yeni güvenlik risklerine karşı, Avrupa'daki ekonomik krizin ürettiği yabancı düşmanlığı, İslamofobia ve zenofobiaya karşı bir yumuşak güç olarak da AGİT'in devreye girmesi gerektiğine vurgu yaptı. 

Brunei'deki ASEAN toplantısı

ASEAN dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere Brunei'ye gideceğini aktaran Davutoğlu, ASEAN'la iki yıl önce diyalog ortaklığı sürecinin başladığını söyledi. Davutoğlu, orada 27 ülkenin dışişleri bakanlarıyla bir araya geleceklerini anlatarak, şöyle devam etti:

"Sayın Kerry ve Sayın Lavrov da orada olacaklar. Bu vesileyle de onlarla Suriye konusu başta olmak üzere ilgili konuları istişare etme imkanı bulacağız. Bundan birkaç gün önce Lavrov'la yaptığımız görüşmede, Brunei'de bir araya gelerek bundan sonraki süreçte paralel bir şekilde çalışma konusunda mutabık kalmıştık. Lavrov'la Doha'da yaptığımız toplantıda benzer bir mutabakat sağlamıştık. Brunei' de ASEAN marjında ikili görüşmeler yaparak, bölgedeki sorunları ve ayrıca Güney Doğu Asya'daki gelişmeleri inceleme imkanı bulacağız. Bu vesileyle Kamboçya gibi yeni büyükelçilik açacağımız ülkelerin dışişleri bakanlarıyla da görüşeceğiz."

AGİTPA Başkanı Grossruck'un değerlendirmesi

Davutoğlu, bir gazetecinin, "AGİTPA Başkanı Wolfgang Grossrcuk'un konuşmasını dinledik. 'İfade özgürlüğü temel haktır. Gösterilere orantılı şekilide müdahale edilmeli' diyerek Gezi Parkı olaylarına değindi. Sizin yorumunuz nedir?" şeklindeki sorusunu da şöyle yanıtladı: 

"Bu konuda zaten gerekli açıklamaları yaptık. Özgürlükler ancak ve ancak hukuk devleti kurallarıyla hayata geçirildiğinde gerçek toplumsal barış zeminine katkıda bulunabilir. Yine hukuk devleti kuralları da özgürlüklerle ancak desteklenebilir. Türkiye her zaman özgürlüklerle hukuk devleti kurallarını birlikte işletmiş bir ülkedir. Türkiye'de hiçbir zaman, bir dakika dahi özgürlüklere dayalı toplu gösterilere yasak getirilmemiştir. İzin verilen ve normal hukuki prosedürlerle talep edilen bütün gösteri hakkı kullanımları gerçekleşmiştir. Bu süreçte Türk halkı olgunluğunu da göstermiştir. Barışçıl gösteri talepleriyle şiddet kullanan ve vandalizm yapanlar arasındaki ayrımı gözetemezsek, bu kez de hukuk devletini bazı vandalizm yanlısı şiddet unsurlarına kurban etmiş oluruz. Bu dengeyi Türkiye muhafaza etmiştir, edecektir. Hiçbir şekilde hiçbir dönemde barışçıl gösterilere kısıtlama getirilmemiştir, bundan sonra da hükümetimizin ve Sayın Başbakanımızın vurguladığı gibi 'her zaman, herkes, hangi düşünceden, hangi kanaatten olursa olsun bu gösteri yapma hakkına sahiptir ve sahip olmaya devam edecektir." 

Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze ziyaretinin tarihinin ise Başbakan'ın takvimi ve bölgedeki gelişmelere göre belli olacağını söyledi.


Geçmişten ders çıkarmalı işbirliğini geliştirmeliyiz İSTANBUL 29 Haziran 2013 17:47 TBMM Başkanı Cemil Çiçek, günümüzde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) coğrafyasının, siyasi ve ekonomik alanlarda büyük fırsatlar ve işbirliği imkanları sunduğunu belirtti

Geçmişten ders çıkarmalı işbirliğini geliştirmeliyiz

İSTANBUL  29 Haziran 2013 17:47

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, günümüzde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) coğrafyasının, siyasi ve ekonomik alanlarda büyük fırsatlar ve işbirliği imkanları sunduğunu belirtti.

TBMM'nin ev sahipliğinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) 22. Genel Kurulu'nun açılışında konuşan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, günümüzde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) coğrafyasının, siyasi ve ekonomik alanlarda büyük fırsatlar ve işbirliği imkanları sunduğunu belirterek, "Geçmişteki çatışmalardan ve bölünmelerden gerekli dersleri çıkarmamız, işbirliğini ve dayanışmamızı geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum" dedi. 

İrlanda'nın başkenti Dublin'de 6-7 Aralık 2012'de yapılan AGİT 19. Bakanlar Konseyi'nde alınan kararları hatırlatan Çiçek, Helsinki+40 sürecinin ilerletilmesi ve başarıyla sonuçlandırılabilmesi açısından, örgütün gündelik faaliyetleri kapsamında katılımcı devletler arasında süregelen güven eksikliğinin aşılabilmesinin elzem olduğunu kaydederek, bunun ise kolay olmayacağı söyledi.

Katılımcı devletlerin bu yöndeki çalışmalarına pozitif bir gündem temelinde başlamalarının, ihtiyaç duyulan karşılıklı güvenin yeniden tesisi açısından faydalı olacağını düşündüklerini aktaran Çiçek, şöyle devam etti: 

"Tabiatıyla sürecin rotasının doğru tespit edilebilmesi ve sürdürülebilmesi bakımından mevcut Ukrayna Dönem Başkanlığı ile müteakip İsviçre ve Sırbistan dönem başkanlıklarına önemli görev düşmektedir. Üç dönem başkanlığının şimdiden birlikte çalışıyor ve ortak planlamaya girişiyor olması bu açıdan memnuniyet vericidir. Süreç boyunca katılımcı devletler arasındaki işbirliği ve angajman kültürünün geliştirilmesi mümkün olabilirse, bu başlı başına bir başarıyı teşkil edecektir.

Öte yandan, Helsinki+40 Süreci'nin sonucunda, 2015'te, dönüm noktası niteliğinde bir vizyon belgesinin tercihen katılımcı devletlerin devlet ve hükümet başkanlarınca kabul edilmesiyle gerçekten değerli bir sonuç elde edilebilecektir. Bu suretle AGİT'in önümüzdeki yıllardaki faaliyetlerine yol gösterici bir adım atılmış olacaktır. Bununla birlikte vizyon belgesinin üretilmesinin sürecin son aşamalarına bırakılmamasının, aksine eşgüdüm içerisinde hareket etmekte olan Dönem Başkanlığı troykasının sağladığı yapıcı ortamdan da istifade edilerek, bu alanda ufak ama somut adımlarla şimdiden ilerleme kaydedilmeye başlanmasının en verimli yöntem olacağı görüşündeyiz."

"İhtilafların çözümü hepimiziçin ihtiyaçtır"

Çiçek, "Bu teşkilatın öneminin vurgulanması açısından bu başarılar şarttır. Başta Kafkasya ve Balkanlar olmak üzere AGİT coğrafyasında seneler süren ihtilafların barışçıl yol ve yöntemlerle ve adil bir sonuca ulaşması ve çözüme kavuşması hepimiz açısından ihtiyaçtır. Aksi takdirde bu sorunları zamanın insafına ve çözümüne terk edemeyiz" ifadelerini kullandı. 

Öncelikli konular 

TBMM Başkanı Çiçek, AGİTPA'nın, bireylerin güvenliğine tehdit oluşturan ırkçılık, terörizm, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve İslamofobi konularını gündeminde öncelikli olarak muhafaza etmesini gerekli gördüklerini dile getirdi. 

 "Güvenlik ve özgürlük dengesi"  

Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir diğer önemli hususun "güvenlik ve özgürlük dengesi" olduğunu kaydeden Çiçek, bir taraftan güvenliğe karşı tehditlerle etkin mücadele ederken, diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Davutoğlu: Yeni hedefler belirlemek için doğru zaman

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT), soğuk savaşın sonundan bu yana Avrasya bölgesinde meydana gelen değişikliklere başarıyla karşılık verdiğini belirterek,  "Şimdi deneyimlerimizi gözden geçirmek ve  AGİT için yeni hedefler belirlemek için doğru zaman" dedi.


"Suriye'de İnsani Trajedi" sergisi açıldı İSTANBUL AA 29 Haziran 2013 18:03 TBMM ve Anadolu Ajansı işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı

"Suriye'de İnsani Trajedi" sergisi açıldı

  İSTANBUL AA 29 Haziran 2013 18:03

TBMM ve Anadolu Ajansı işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı.

Türkiye Büyük Milet Meclisi (TBMM)  ve Anadolu Ajansı (AA) işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi/Humanitarian Tragedy in Syria" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı. 

Serginin açılışı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) 22. Genel Kurulu'nun açılış töreninin ardından gerçekleştirildi. 

Açılışa, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Lenoid Kozhara, AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Öztürk ile davetliler katıldı.

AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk, Çiçek, Davutoğlu ve Kozhara'ya, sergiyi gezdirerek, fotoğraflar hakkında bilgi verdi.

Sergide fotoğrafları bulunan AA foto muhabirleri de çektikleri kareler hakkında Çiçek, Davutoğlu ve Kozhara'ya bilgi verdi.

"Sergi farklı yerlerde de açılabilecek"

Sergiyi gezen Çiçek ve Davutoğlu, Suriye'de yaralanan AA foto muhabiri Sinan Gül ile kısa süre sohbet ederek, geçmiş olsun dileklerini iletti.

Sinan Gül de Suriye'de yaşadığı saldırı ve sağlık durumu hakkında Çiçek ve Davutoğlu'na bilgi verdi.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Lenoid Kozhara da fotoğrafları ilgiyle inceleyerek, sık sık soru sordu, fotoğraflar hakkında bilgi aldı.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, sergiyi gezerken, mühim olanın fotoğrafları çok sayıda kişinin görmesi olduğunu belirterek, bu nedenle serginin farklı yerlerde de açılabileceğini söyledi.

Serginin çok kuvvetli bir mesaj verdiğini belirten Çiçek, "Mesajı veriyor bu fotoğraflar da duyanların sayısı az dünyada. Sıradan bir derbi maçına bir futbol maçına bile gösterilen ilginin onda biri bu insanlık dramına gösterilmedi, insanlık maalesef bu konuda sınıfta kaldı bana göre. Kuruluşlar da sınıfta kaldı. Çünkü bu kuruluşlar bugünler için vardır. İnsanların bu türlü felaketleri yaşamaması, sıkıntılara maruz kalmaması bakımından maalesef uluslararası camia lafın iyisini ediyor, işin kötüsünü yapıyor. Bunun en açık örneği de burada yaşanan dramdır" dedi. 

Çiçek, şu ana kadar yaşananların hiç olmazsa insanlığın uyanmasına vesile olmasını ümid ederek, "Türkiye söz konusu olduğunda 8 saat yayın yapanlar, Suriye konusunda 8 dakika bile yayın yapmadılar. Bunların da bu işlerin ne kadar içinde, arkasında, önünde olduğunu gösteriyor. Bu fotoğrafları biz gördük, yaşıyoruz, Türkiye olarak fazlasıyla yaşıyoruz ama maalesef insanlık henüz üzerine düşeni yapmadı iyi bir sınav vermedi" diye konuştu.

"Çok etkileyici insanın yüreğine işleyen fotoğraflar..."

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise "Çok etkileyici insanın yüreğine işleyen fotoğraflar... Doğrusu ben fotoğrafları gördüğümde en fazla beni etkileyen insanların yüzü…" ifadelerini kullandı.

Çaresizlik içinde bakan gözlerin ister çocuk olsun, ister yaşlı, ister genç hepsinin büyük bir ümitsizliğin, bir çaresizliğin ama aynı zamanda bir haykırışın yüz ifadeleri olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ben çok etkilendim. Anadolu Ajansı'nı tebrik ediyorum bu zor şartlarda görev yapmaları dolayısıyla. Özellikle Sinan kardeşimiz, Sinan Gül çektiği fotoğraftan iki gün sonra yaralanarak, ayak parmaklarını kaybetmiş, acil şifalar diliyorum. Bu zor dönemlerde hepimiz bir insanlık sınavından geçiyoruz. Tarih şunu kaydedecektir; bu insanlık sınavından Türk halkı bütün unsurları, bütün kurumları, gazetecileriyle dahi geçmiştir. Zor şartlarda bu haykırışın sözcüsü olmuştur, olmaya devam edeceğiz. Keşke bizim takip ettiğimiz açık kapı politikasını eleştirenler, Türkiye içinde eleştirenler, sayısız soru önergesi vererek, Meclisimizi neredeyse büyük bir soru önergesi bombardımanına muhatap kılanlar, gelip bu yüz ifadelerini görseler, bu yüz ifadelerinde eminim onların da yürekleri sızlayacaktır. Eminim Türkiye'nin takip ettiği, hükümetimizin takip ettiği açık kapı politikasının bu haykırışlara bir cevap niteliği taşıdığını göreceklerdir."

Bakan Davutoğlu, kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin Suriye halkının Türkiye'nin ezeli ve ebedi dostu olduğunu ifade ederek, "Bu yüz ifadeleriyle bize doğru koşan, o tel örgülerin üzerinden küçük çocuğunu eşine vermeye çalışan baba ya da annelerin sesine her zaman kulak vereceğiz. Mübarek ramazan ayı yaklaşıyor, hepimiz bu acıyı yüreğimizde hissediyoruz. Türkiye, bu kardeşlerimizin yanında bütün imkanlarıyla olmaya devam edecek"  diye konuştu.

Sergi, 3 Temmuz'a kadar gezilebilecek

TBMM'nin, AGİTPA 22. Genel Kurulu kapsamında İstanbul'a gelecek 56 ülkeden yaklaşık 350 parlamenter, basın mensubu, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve misyon şeflerine Suriye'deki dramı anlatabilmek ve dikkatleri Suriye üzerine çekebilmek için AA ile ortaklaşa hazırladığı "Suriye'de İnsani Trajedi" başlıklı sergi, 3 Temmuz’a kadar gezilebilecek.

Sergide, AA foto muhabiri ve muhabirleri tarafından Suriye'nin çeşitli yerleri ile Türkiye-Suriye sınırında 2011-2013 yılları arasında çekilen, 30 bin fotoğraf arasından seçilen 75 fotoğraf yer alıyor.


"Suriye'de İnsani Trajedi" sergisi açıldı İSTANBUL 29 Haziran 2013 16:37 TBMM ve Anadolu Ajansı işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı

"Suriye'de İnsani Trajedi" sergisi açıldı

İSTANBUL  29 Haziran 2013 16:37

TBMM ve Anadolu Ajansı işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı.

Türkiye Büyük Milet Meclisi (TBMM) ve Anadolu Ajansı (AA) işbirliğiyle hazırlanan "Suriye'de İnsani Trajedi/Humanitarian Tragedy in Syria" başlıklı sergi, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda açıldı.

Serginin açılışını TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirdi.

Sergide, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) 22. Genel Kurulu kapsamında İstanbul'a gelen, 56 ülkeden yaklaşık 350 misafire, fotoğraflarla "Suriye'deki dram" anlatılıyor.

"30 bin fotoğraf arasından seçildi"

Sergide, AA foto muhabiri ve muhabirleri tarafından Suriye'nin çeşitli yerleri ile Türkiye-Suriye sınırında 2011-2013 yılları arasında çekilen, 30 bin fotoğraf arasından seçilen 75 fotoğraf yer alıyor.

Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'ndaki sergi, genel kurulun sona ereceği 3 Temmuz'a kadar görülebilecek.

Sergiyle yabancı misafirlere fotoğraflarla Suriye'de yaşanan dram gösterilerek, kamuoyu oluşturulması amaçlanıyor.

"Suriye'de İnsanı Trajedi" başlıklı sergi, İstanbul'un ardından Ankara'da da açılacak.


DİYARBAKIR 29 Haziran 2013 16:38 Lice'nin Kayacık köyünde karakol yapımı gerginliğinde yaşanan olaylarda yaşamını yitiren Medeni Yıldırım'ın cenazesi, Diyarbakır Yeniköy Mezarlığı'nda toprağa verildi

Yıldırım'ın cenazesi toprağa verildi

 DİYARBAKIR  29 Haziran 2013 16:38

Lice'nin Kayacık köyünde karakol yapımı gerginliğinde yaşanan olaylarda yaşamını yitiren Medeni Yıldırım'ın cenazesi, Diyarbakır Yeniköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Lice'nin Kayacık köyünde karakol yapımı gerginliğinde yaşanan olaylarda yaşamını yitiren Medeni Yıldırım'ın cenazesi Diyarbakır Eğitim ve Aaraştırma Hastanesi'ndeki otopsinin ardından Bayramoğlu Camisi'ne getirildi.

Burada kılınan cenaze namazının ardından Yıldırım'ın cenazesi Bağlar ilçesindeki Yeniköy Mezarlığı'nda defnedildi.

Yeniköy Mezarlığı'ndaki defin işlemlerinden sonra bir açıklama yapan BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, ölümleri durdurmak için gençleri yaşatmak için, özgür bir gelecek kurmak için yeni bir süreç başlatıldığını hatırlattı.  

6 aydır çatışmaların durduğunu ifade eden Kışanak, "Artık savaşların ilelebet bu topraklarda yaşanmayacağı kalıcı bir barıştan bahsediyoruz, bunu inşa etmeye çalışıyoruz ama AK Parti Hükümeti karakol inşa ediyor. Yeni korucu kadrosu açıyor. Halkın demokratik tepkisinin önüne polisi, panzeri çıkarıyor" dedi. 

Kışanak, dün Lice'de en demokratik, meşru, haklı, doğru taleplerini dile getiren halka karşı otomatik silahlarla ateş açıldığını iddia ederek, "Bugün burada barış sürecinde, bu demokratik çözüm sürecinde özveride bulunan, büyük bir kararlılıkla mücadele eden Kürt halkının yiğit bir evladını toprağa veriyoruz. Bunu kabullenmek mümkün değil" diye konuştu

Olayın faillerinin biran önce ortaya çıkarılmasını isteyen Kışanak, "Başbakan çıksın ya süreci bitirdim desin ya da sürece sahip çıksın, katilleri yargıya teslim etsin, karakol komutanını derhal görevden alsın" ifadelerini kullandı.

Namazın kılındığı camiye gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ise Yıldırım'ın yakınlarına başsağlığı diledi.

Tanrıkulu, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, toplantı ve gösterilerde tepkilerini ortaya koyan insanların ölmesinin kabul edilemeyeceğini ifade ederek, "İnsanlar bir şekilde tepkilerini ortaya koyarlar. Bunu da devlet ve hükümetin hazmetmesi lazım" dedi.


Gezi krizi sonrası hasar ve kazanç raporu 28 Haziran İstanbul

Gezi krizi sonrası hasar ve kazanç raporu

 

Üç haftalık zor, sıkıntılı ve endişe verici 

günlerden sonra, biraz daha sakinleştiğimizi düşünüyor ve umuyorum. Hepimizi geren, yoran bir deneyim yaşadık. Şimdi daha aklı selimle hareket etme, düşünme zamanı. İnsanlar yapıları gereği gerginken normal şartlarda yapmayacakları şeyleri yapıyor, söylemeyecekleri şeyleri söyleyebiliyorlar. 

 

Sakinleşince ise, fabrika ayarlarımıza dönüyoruz. Bunun bilincinde olmak, hem gergin anlarımızda kontrolümüzü yitirmemeye, hem de sonrasında bu gibi anlarda yaptıklarımızı sahiplenmemeye yarayabilir. Önceki bir yazımda, “Birbirimizin yüzüne bakacağız” uyarısında bulunmam bu nedenleydi.

Baştan beri altını çizdim: Hükümetin ve Başbakan Erdoğan’ın üç iktidar döneminde yaptığı veya yaptığı iddia edilen hatalar ile, son bir ayda yaşadıklarımız arasında siyasi bir orantı yok. Türkiye’de iktidara muhalefeti bir iç çatışma düzeyine çıkarmanın siyasi olarak rasyonel bir gerekçesi de yok. O nedenle, yaşanan şeyin şiddetinde, irrasyonel, sosyolojik ve operasyonel olan faktörler öne çıktı. Bunun, Gezi gençliğinin de dikkatini çekmiş olduğunu, Gezi meşruiyeti ile hükümeti devirme safhasını birbirinden ayrılmaya başlaması gerektiğini düşünüyorum. Ayıranların da gittikçe arttığını görüyorum.

Mesele Gezi enerjisine yurt çapında eklemlen gruplarca Başbakan’ı devirmek ve hükümeti ülkeyi yönetemez hale getirmeye doğru hızla savruldu. Uzaylılar Türkiye’yi istila etse yan yana gelemeyecek olanlar, bir nefret şemsiyesinin altında dayanışma sergilediler. Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi ve Erdoğan’ın konutu işgal edilmek istendi. Sürekli olarak ilk günlerdeki polisin orantısız şiddetine, ölen, yaralanan vatandaşlarımıza gönderme yapılarak, sonraki vandalizm meşrulaştırıldı. Seçimle gelen, çözüm sürecinin bütün yükünü omuzlayan bir hükümeti devirmeye çalışmanın, liderine, gerçeklik algılarıyla oynayarak Esed, Hitler, Franco benzetmeleri yapmanın demokratik direnişle hiçbir ilişkisi yoktu. Karşılıklı olarak alınan bu rijid pozisyonlar, yani olayı sadece bir komplo veya sadece bir özgürlük hareketi olarak okuma durumu, arada yer alan birçok toplumsal katman ve onların değişik itirazlarının da gölgede kalmasına yol açtı.
Süreçte yazdığım altı yazıda, bu katmanların çoğuna değinmeye çalıştım. Ancak toparlamak ve sistematik olarak daha görünür kılmak için sokağa inenleri kronolojik olarak kendimce sıralamaya gayret edeceğim:

1- Gezi’deki ağaçların sökülmesine ve kışla inşasına karşı olanlar, çevreciler.
2- Hükümetin kent siyasetinden rahatsız olan, ortak yaşam alanları hakkında görüşlerinin sorulmamasına tepkili daha siyasi ve geniş bir çevre.
3- Gezi’ye sabahın beşinde yapılan sert müdahale ve polis gazına yönelik öfke hissine kapılan ve Gezi ile dayanışma gösteren kesimler.
4- Paternalist dile ve gerontokrasiye karşı tepki duyan, ebeveynlerinin kendilerine verdiği her şeyi bir nimet değil, bir vazife olarak algılayan daha olgun gençler.
5- Türkiye’nin yakın geçmişini bugünle mukayese etme şansına sahip olmayan, son on yılın özgür ortamında büyüyen ve daha fazlasını isteyen doksan kuşağı daha genç-ergen kuşak.
6- Hükümetin kendi cemaatini ve kültürel muhafazakarlığı dayattığını düşünen, kendisini laik-demokrat olarak tanımlayanlar.
7- Hükümetin son 10.5 yıllık yavaş devriminin, kendilerine karşı yapıldığını düşünen, mütedeyyinlere kibirle bakan, onlarla eşit olmayı hazmedemeyen, ancak CHP tarafından temsil edilmediği için madunlaşmaya tepkili ulusalcı, jakoben orta ve üst sınıf laikler.
8- Halkla ilişkileri olmayan, gittikçe marjinalleşen ve meydana çıkan enerjiyi bir devrim nostaljisine çevirmeye çalışan örgütler, sekter solcular.
9- LGBT, feminist gruplar ve sosyalist Müslümanlar gibi çevreler.
10- Kendi yapıları hükümetten çok daha cemaatçi, antidemokratik ve kollektivist olan, ancak alanlara çıkmayı bir memuriyet görevi olarak içselleştirmiş sendikalar, odalar, STK’lar.
11- Daha çok sosyal medyada ve medyada işlev gören, Erdoğan’la kişisel-ideolojik hesaplarını görmek isteyen “aydın ve gazeteci” grubu.
12- Yukarıdaki grupların aralarına karışan ve kaostan medet uman provokatörler.

Katmanları biraz daha çoğaltmak veya birleştirmek mümkün olabilir. Ancak, ortaya çıkan aşkın tepkinin tüm bu toplumsal, siyasi ve operasyonel katmanların Gezi ateşi ile reaksiyona girmesiyle oluştuğunu, bunlardan sadece biri veya birkaçına odaklanarak analiz yapmanın hep eksik olacağını görmek gerekiyor. O nedenle, henüz anlamadığımız bir fenomen üzerinde konuşurken, kimsenin tatmin olmayacağı, herkesin kendi grubundan yola çıkarak bir genelleme peşinde olduğu da bir vaka. Başbakan Erdoğan’ın da, diline daha dikkat etse bile, aynı anda birçok gruba sesleniyor olma mecburiyeti ve her grubun kendisine seslenildiğini düşünmesi açısından kendi tabanı dışında etkili olabilmesi gerçekten zordu. Ama bundan sonra daha mümkün ve hatta kaçınılmaz.

Bu krizden en çok hükümetin faydalanması gerekiyor. Kent siyasetinin gözden geçirilmesi, demokrasi kültürümüzün yükseltilmesi, siyaset zemininin korunması ve genişletilmesi, algı yönetiminin en öncelikli konu haline gelmesi, dil ve üslubun, icraattan daha önemli olduğu kritik bir süreçte olma, hayatını ve gözlerini kaybedenlerin sorumlularının adalete hesap vermesi, adalet duygusunun tamir edilmesi, ahlaki üstünlüğün, her zaman sorumluluğu alanda, çözüm isteyende olma zorunluluğu umarım ki fark edilmiştir.

Hükümetin Gezi’deki farklı katmanları ve neden bu kadar aşkın bir patlama yaşandığını iyi analiz etmesi şart. Çünkü en büyük bedelin de, kazanımın da muhatabı öncelikle hükümet olacak. Daha önceki yazılarımda çokça değindim; hükümetin sadece kendi tabanına yönelik siyaset yapma lüksü yok. Türkiye, normalleşme yolunda, ancak hala anormal şartlara haiz bir ülke. CHP tabanı olarak adlandırabileceğimiz, ama sadece CHP tabanı diyerek asla tam olarak anlayamayacağımız kesimlerin karmaşık kodlarını doğru okumak gerekiyor. Unutmayalım ki, bu krizde asıl sahadan silinen CHP oldu ve bir halk kesimi sokağa inerek siyasi aktör haline geldi. Bu çok tehlikeli bir durum. Bu durumun hızlıca tamir görmesi gerekiyor. Bu anlamda, diğer büyük toplumsal parçanın Erdoğan tarafından mitinglerle demokratik olana- seçimlere- kanalize edilerek sokaktan uzak tutulması övgüye değer bir fedakarlık olmuştur. Çünkü hiçbir siyasetçi, sekiz ay öncesinden seçim atmosferine girmek istemez. Duymaktan hoşlanmayacak olanlar olsa da, Erdoğan’ın burada büyük bir kişisel fedakarlık yaptığını teslim etmek gerekir.

“Neler yapılabilir” diye düşünüldüğünde, öncelikle, hükümetin “laik kesimin” artık farkına varması gerektiğini söylemek gerekir. AK Parti, arkasına aldığı çeperdeki “cumhuriyetin öteki çocukları” ile merkeze doğru yürürken, belki de vesayete verdiği sert mücadelenin etkisi ile, karşı mahalleyi anlama zorunluluğu hissetmedi. Cumhuriyet mitinglerinde gördüğümüz kalabalıkların, vesayeti çağıran bir kitle olarak algılanması doğruydu ama, bu kitlelerin 90 yıllık bir ideolojik tedrisattan geçtikleri, korkularının sürekli manipüle edildiği, ama muhalefet partisince ne kadar eksik temsil edildiği ihmal edildi. Oraya yönelik daha empatik bir yaklaşım elzemdi. Dindar kesim ne kadar heterojen ise, (dindarların reformculuğuna rağmen hala içinde barındırdığı eski Türkiye’ye dair milliyetçilik, devletçilik, mukaddesatçılık kodları gibi), laikler de tüm arızalarına rağmen heterojenleşme yolundaydılar. Laikler, 90 yıldır üzerlerinde nasıl bir sosyal mühendislik yapıldığının farkında dahi değillerdi. Bunu fark etmeleri için, belki korkularını yatıştıracak demokratik nefes borularına ve saygı görmeye ihtiyaçları vardı. Çoğu, dindarların doğal hakları olan kamu alanında yer alma hareketini, doğrudan yaşam biçimlerine müdahale olarak yorumluyordu. Bu algıda ciddi sınıfsal kibir ve dindarlarla eşitliğe tahammülsüzlük de vardı. Ama bir şeyin irrasyonel olması, o şeyin toplumsal olmadığı, tüm ülkeyi etkilemeyeceği anlamına gelmiyordu. Görüldüğü gibi etkiledi de.

Bu psikolojik durumu daha da vahim hale getiren iktidarın dil sorunu, kent politikaları ve estetik siyaseti oldu. Hükümet, artık bizzat kendi verdiği kavga ile Türkiye’nin yeni bir demokratik düzeye, üsluba, yönetim becerisi ve daha fazla özgürlüğe ihtiyaç duyduğunu görmeli. Demek ve ne güzel ki, artık bu kadar demokrasi bize yetmiyor. AK Parti’nin vesayetle mücadele dönemindeki dili ve argümanları, bugünü, hele gençlerin duymak istediklerini karşılamıyor. Erdoğan, ilk yıllardaki vesayet saldırılarını, reformlara direnci ve darbe girişimlerini siyasete tahvil ve tabanını tahkim etmekte çok başarılı oldu. Bu hükümetin tercih etmediği bir kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Bu kutuplaşma dalgalarında başarıyla sörf yapan bir lider olan Erdoğan, Türkiye’nin yeni döneminde, bu durumun artık vadesinin dolduğunu fark etmeli. Çünkü artık muhatap, asker veya CHP değil, toplumun bir kesiminin ta kendisi. Her şeyi daha karmaşık ve tehlikeli hale getiren de bu yeni durum.

Yaşananların karanlık yüzü, Erdoğan’a yönelik operasyon, ekonomik çıkar grupları ve diğer operasyonel bileşenler, hükümetin bundan sonrasını tayin edecek siyasi olgunluğu göstermesini engellememeli. Laik-ulusalcı mahallenin karmaşık katmanları doğru tahlil edilebilirse, bu kesimlere yönelik daha mülayim, empatik bir dil geliştirilirse hiçbir şey kaybedilmez. Birden bir mucize olmasını, laikler ve ulusalcıların, dindarlar ve Kürtler gibi reformlara hemen destek vermelerini beklemek fazla iyimserlik olur, ama o kesimin içinde de artık hiç kimseye ayrımcılık yapılmasını istemeyen ve başörtüsü gibi Cumhuriyet tarihi boyunca rejimin kırmızıçizgisi olan konuları da istisna addetmeden reddeden çok sayıda insan var. Forumlarda ortaya çıkan bu nüve çok önemli ve hükümet laik kesimdeki bu kırılmayı göz ardı etmemeli.

Bu olası açılım, aynı zamanda 2002-2010 dönemindeki dış ve iç kaynaklı olarak sağlanan güçlü meşruiyetin, 2013 ve sonrasında gerekli olan meşruiyete yükseltilmesi demek de olacaktır. Böylelikle, hükümet bir daha “yönetemez olma” tehlikesine bu kadar yaklaşmaz, dış dünyada bu kadar yanlış anlaşılmaz ve haklı itirazların, vesayet isteyenlerce ambalaj malzemesi olarak sömürülmesine imkan tanımaz.

Olayın sıcaklığında bu nüansları görmeyip kırıcı ve kötümser olabilsek de, sakinleştiğimizde, aslında iyimser olmamızı gerektirecek önemli ve çok değerli tecrübeler edindiğimizi fark edeceğimizi düşünüyorum.
Zor olması, kalıcı ve değerli olması anlamına da geliyor. O nedenle, moralleri bozmadan işe koyulmak en iyisi.

28 Haziran İstanbul

 

Kimin hatası varsa gereğini yaparız ANKARA 29 Haziran 2013 16:04 Başbakan Yardımcısı Atalay, Lice'deki gerginlikle ilgili, "Kimin orada hatası varsa gereğini yaparız. Hepimize düşen serinkanlı olmak ve failleri üzerinde gerekeni yapmaktır"

Kimin hatası varsa gereğini yaparız

ANKARA  29 Haziran 2013 16:04
Başbakan Yardımcısı Atalay, Lice'deki gerginlikle ilgili,

 

 "Kimin orada hatası varsa gereğini yaparız. Hepimize düşen serinkanlı olmak ve failleri üzerinde gerekeni yapmaktır"

 dedi.

 

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, NTV'ye telefonla bağlanarak Diyarbakır'ın Lice ilçesinde yaşanan olayı ve çözüm sürecini değerlendirdi.

Lice'nin Kayacık Köyü'nde meydana gelen olaydan büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Atalay, çözüm sürecinin şu anda Türkiye'de yürütülen en önemli konulardan biri olduğunu söyledi.

Atalay, Kayacık Köyü'nde yaşanan olayda bir kişinin hayatını kaybetiğini, yaralılar bulunduğunu ve bir askerin de kaçırıldığını dile getirirek, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da olay sonrası yaptığı açıklamaları önemli bulduğunu kaydetti. 

"Bu süreci yürüten kişileriz bizler, bunun siyasi muhatabı BDP'dir, Sayın Demirtaş ve arkadaşlarıdır" diyen Atalay, şöyle devam etti:

"Bizler burada çok dürüst, hiç tahrik etmeden, daima yatıştırıcı bir rol oynama durumundayız. Bu karakolların hepsiyle ilgili bizim bilgimiz var, bunlar daha önceden başlamış, çözüm sürecinden sonra başlayan proje değil hiçbirisi. Özellikle Kayacık Köyü ve sözü edilenler eski karakollar. Bir zamanlar karakolların güvensizliği, eksikliği tartışılıyordu, o süreçte karakollarımızı yenileme çalışması başlatıldı. Kayacık Köyü'nde zaten eskiden beri bir karakol var, şu anda yeni yapılan onun yerine yapılan bir karakoldur, oraya yeni bir karakol inşası yapılmıyor, eski karakolun binası yenilenmiş oluyor."

Siyasiler olayı iyice araştırmadan beyanatta bulunamaz

Siyasilerin açıklama yapmadan önce olayı iyi araştırması gerektiğini vurgulayan Atalay, "Olayı iyice araştırmadan, çevreden gelen değişik bilgilerle, taraflı bilgilerle beyanatta bulunamayız. Hükümet burada tutarlı davranışta bulunuyor. Mülkiye müfettişlerini, jandarma teftiş heyetleriyle biz olayın aslını öğrenmek istiyoruz. Bir provakasyon var mı, askerin oradaki tutumu nasıl, vatandaşın gerçekten taşlı saldırısı, molotofkokteyli saldırısı var mı öğrenmek istiyoruz. Biz, olayı gördükten sonra gereğini de yaparız. Kimin orada hatası varsa biz gereğini yaparız. Burada hepimize düşen serinkanlı olmak, üzücü olayı aydınlatmak ve failleri üzerinde gerekeni yapmaktır" diye konuştu.

Çözüm sürecini kararlılıkla yürütüyoruz

Akil İnsanlar Heyeti'nin raporlarını aldıklarını, 7 heyetin raporunu tek bir rapor haline getirmeye çalıştıklarını dile getiren Atalay, "30 Eylül'de büyük kongremizde ilan ettiğimiz 2023 vizyon kitapcığımız var, orada 63 maddede topladığımız demokratikleşme adımlarımız var, Akil İnsanlar Heyeti'nin raporları var, Meclis komisyonunun çalışmaları var. Biz, çözüm sürecini bütün kararlılığımızla yürütüyoruz, yürüteceğiz" diye konuştu.

Çözüm sürecinin, terör unsurlarının yurt dışına çıktıktan sonra siyaset kurumu bir araya gelmesi olduğunu kaydeden Atalay, "Biz, BDP ile sağlıklı iletişim içindeyiz. BDP'nin birkaç gündür dillendirdiği 'ikinci aşamaya geçildi, Hükümet birşey yapmıyor' gibi vatandaşı tahrik eden ifadelerini de ben çok yanlış buluyorum. Bunlar olgun ifadeler değil. Biz, tutarlı olmalıyız, bu süreç Türkiye için çok önemli" değerlendirmesinde bulundu.


Van Gölü'nde renkli festival BİTLİS VAN 29 Haziran 2013 15:40 "4. Van-Bitlis Uluslararası Su Sporları Festivali" kapsamında Bitlis'in Tatvan ilçesinde düzenlenen etkinlik, renkli görüntülere sahne oldu

Van Gölü'nde renkli festival

 BİTLİS VAN 29 Haziran 2013 15:40

"4. Van-Bitlis Uluslararası Su Sporları Festivali" kapsamında Bitlis'in Tatvan ilçesinde düzenlenen etkinlik, renkli görüntülere sahne oldu.

Van Gölü sahilindeki 6 yerleşimde 3 gün süresince gerçekleşecek etkinlikler için yurt içi ve yurt dışında gelen 630 sporcu, 12 dalda düzenlenen yarışmalara katılacak.

Bitlis'in Tatvan İskelesi'nde düzenlenen festivalin açılışını yapan Vali Veysel Yurdakul, protokol üyeleri, sporcular ve vatandaşlarla davul zurna eşliğinde halay çekti.

Vali Yurdakul, burada yaptığı konuşmada, Bitlis'in, bu festivalle olağanüstü bir gün yaşadığını belirterek, bölgedeki turizm potansiyelini açığa çıkarmanın ve farkına varmanın gururunu yaşadıklarını söyledi.

Festival dragon, yelken, bilek güreşi ve satranç yarışmalarıyla devam ettiği esnada, Taşlıtepe mevkisinden havalanan paraşütçüler de festival alanı üzerinde uçuşlar gerçekleştirdi.

Sporculardan Mesut Çetin'in paraşütü, rüzgarın etkisiyle savrularak bir anda yere çakıldı. Bacağı kırılan Çetin, 112 Acil Sağlık ekiplerinin yaptığı ilk müdahalenin ardından, Tatvan Devlet Hastanesine kaldırılarak tedavi altına alındı.

İlk kez uluslararası boyut kazandı

Festival dolayısıyla Van'ın Edremit ilçesindeki Gebze Dostluk Parkı'nda düzenlenen açılış töreninde konuşan Van Valisi Münir Karaloğlu da Van Gölü çevresinde yaşayan 1,5 milyon insanın göle sırtını döndüğünü ve gölü yeteri kadar değerlendiremediğini belirterek, insanların yüzünü göle çevirmeye çalıştıklarını söyledi.

Karaloğlu, bu yıl 4'üncüsü düzenlenen festivalin ilk kez uluslararası boyut kazandığını vurgulayarak, "Festivalimize İran, KKTC ve İran’dan sporcular katıldı. Bundan sonraki yıllarda çok sayıda uluslararası sporcunun etkinliğimize katılması için daha büyük festivaller düzenleyeceğiz" dedi.

AK Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan da "Bizler burada çocuklarımız için barış ve sevgi tohumları ekerken, birileri bir yerlerde savaş tohumları ekiyor. Yapacağımız en önemli çalışma bize bırakılan kötü mirası barışa, huzura çevirmek. Barışı ve huzuru sahiplenmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.

AK Parti Van Milletvekili Mustafa Bilici ise ülkede huzur ve kardeşliğin olmasını istemeyen güçlerin istikrarı ve çözüm sürecini sekteye uğratmak için büyük gayret gösterdiğine dikkati çekerek, Gezi Parkı odaklı olaylara destek vermeyen bölge halkının, son zamanlarda yaşanan gelişmelerle farklı olayların içine çekilmeye çalışıldığını dile getirdi.

ABD'li akrobatların gösterisi nefes kesti

Konuşmaların ardından ABD'den gelen "Stars Of Florida" akrobasi takımının gösterisiyle festivalin açılışını yaptı. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte, Amerikalı akrobatlar gölde açtıkları Türk bayrağıyla vatandaşları selamladı.

Gölde yaptıkları gösteri ile izleyenleri kendilerine hayran bırakan akrobatlar, su kayağı yaptıkları esnada Van yöresine ait "Şemmame" adlı oyunu da sergiledi.

Amerakalı akrobatların gösterisinin ardından festival alanını dolduran kalabalık, Vali Karaloğlu, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç ve diğer protokol üyeleri ile halay çekti.

Festival alanında bulunan kalabalık da bir taraftan etkinlikler kapsamındaki gösterileri izlerken bir taraftan da piknik yaptı.


Akil İnsanlar "sağduyu" dedi ANKARA 29 Haziran 2013 15:20 Akil İnsanlar Heyeti başkanları, başkan vekilleri ve genel sekreterleri, Lice'deki gerginlikle ilgili "sağduyu ve provokasyona gelmeme" çağrısında bulundu

Akil İnsanlar "sağduyu" dedi

ANKARA  29 Haziran 2013 15:20

Akil İnsanlar Heyeti başkanları, başkan vekilleri ve genel sekreterleri, Lice'deki gerginlikle ilgili "sağduyu ve provokasyona gelmeme" çağrısında bulundu.

 

Akil İnsanlar Heyeti başkanları, başkan vekilleri ve genel sekreterleri, 1 kişinin öldüğü, 9 kişinin yaralandığı Lice'deki karakol yapımı gerginliğine ilişkin AA muhabirlerine değerlendirmelerde bulundu. Akil İnsanların değerlendirmelere şöyle:

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Grubu Genel Sekreteri Mehmet Emin Ekmen: Adli ve idari soruşturmanın çok hızlı bir şekilde neticelendirmesi gerekir. Savcının çok erken bir saatte olay yerine gidip avukatlarla delil toplaması bu anlamda ümidimizi artıran bir tablo. Başlatılan adli ve idari tahkikatın çok hızlı bir şekilde neticelendirilmesi insanların hem bu olaydan doğan acılarını hafifletecek hem de sürece olan güvenlerini artıracaktır. Protesto demokratik bir haktır ancak protestoların hiçbir zaman şiddete yönelmemesi, özellikle ateşli ve yakıcı silahların kullanılmaması gerekiyor.Göstericiler üzerine tesir edebilecek siyasi irade ve devleti yöneten siyasi irade bu olayın bir krize dönüşmemesi için oldukça hassas davranıyor. Bu süreçte hassasiyetimizi ve duyarlılığımızı korumamız gerekiyor.

Doğu Anadolu Bölgesi Grubu Başkanı Can Paker: Türkiye için cumhuriyet tarihinin en önemli projesidir çözüm süreci. Ama anlaşılan bunun önünü kesmek isteyenler de var. Buna siyasi görüşü ne olursa olsun herkesin barış sürecine destek vermesi lazım.

Doğu Anadolu Bölgesi Grubu Sekreteri Ayhan Ogan: Hem Lice'de hem diğer bölgelerde yaşananlar Türkiye'nin yakaladığı bu barış sürecinden rahatsız olanlardan kaynaklanıyor. Burada birtakım çatışmalardan beslenen çevreler veya ideolojik olarak bu sürece karşı çıkan çevrelerin bu tür provokasyonlar içerisine gireceği konusunda önceden beri gerek hükümet çevrelerinde, gerek bu işle ilgilenen aydın kesimden uyarılar yapılıyor.  Örgüt içerisinde güvenlik güçleri içerisinde süreci sabote etmeye dönük bazı kesimlerin işbirliği bile söz konusu olabilir. Bu tür provokasyonlara karşı uyanık olmak lazım.

Ege Bölgesi Grubu Başkanı Tarhan Erdem: Olaylarla ilgili henüz sağlıklı bilgi alınamıyor. Olayın kim tarafından düzenlendiğine ve nasıl örgütlendiğine ilgili bilgiler olmadan yorum yapmak mümkün değil. Silahsız ortamın ne zaman sağlanacağı ve hangi durumda silahsız ortamın sağlanmış sayılacağına ilişkin belirsizlik var. Sayın Başbakan'ın bu ortamda kafasındaki yol haritasının en azından ilk adımını açıklaması gerekiyor. Son günlerdeki konuşmalarında buna yönelik bir işaret yoktu. Tüm kesimlerin  sürece hassasiyetle yaklaşması gerekiyor.x

Akdeniz Bölgesi Grubu Genel Sekreteri Tarık Çelenk: Türkiye'de son haftalarda çıkan eylemlerde 1990'lı kuşak öne çıktı. Bu kuşak daha bireysel yetişti, hükümet de 90'lı kuşağın ana temasını anlamakta ve iletişim kurmakta zorlanıyor. BDP kitlesinde de böyle bir kuşak var. Bu jenerasyon, sürecin dışında inisiyatif kullanmak istiyor, heyecanına hakim olamıyor. Mevcut kararlılıkla süreç Lice'de yaşanan gerginlikten etkilenmeyeceğini düşünüyorum. Bu sürecin devam ettirilmesi lazım. Bu belki de Türkiye'nin son şansı. Hükümet bunun bilincinde ve bu konuda elinden gelen gayreti gösteriyor.

Karadeniz Bölgesi Grubu Başkanı Yusuf Şevki Hakyemez: Özellikle BDP'ye Lice olayları ile ilgili olarak çok fazla sorumluluk ve görev düşüyor. Onların oradaki halkı teskin etmesi gerekiyor. Aksi takdirde çözüm süreci ruhuna aykırı bir durum ortaya çıkar. Bunu da hiç kimse izah edemez. Sağduyulu olmak, provokasyonlara gelmemek gerekiyor, bu biçimdeki provokasyonlara karşı süreci hiçbir zaman kurban etmemek gerekiyor. Dikkatli olmak gerekiyor. Tüm hassasiyetleri göz önüne alarak açıklamalara dikkat edilmesi lazım.

İç Anadolu Bölgesi Grubu Başkan Vekili Beril Dedeoğlu: Bu provokasyonu kimin yaptığı konusunda tahminde bulunmak zor. Taraflar bu süreci devam ettirmekte kararlıysa bu tip provokasyonları da bekliyorlar demektir. Dolayısıyla bu beklenti çerçevesinde stratejilerini geliştirmişlerdir. Bunlardan etkilenmeyerek yollarına devam etmeleri gerekiyor. Çünkü durdukları an bu provokasyonların alanı genişler. Bence bu süreçte normal terörle mücadele çerçevesinde ne yapılması gerekiyorsa yapılmaya devam edilmeli ama bunlar yapılırken de sürece zarar verecek adımlar atılmamasına gayret gösterilmelidir. Meselenin siyasi boyutunda barış sürecine doğru giden yolda hızlı adımlar atılması gerekir. BDP'nin yumuşak yapıcı bir dil kullanmaya devam etmesi, böyle bir dil kullanması önemli.


Mısır meydanlarında gergin bekleyiş KAHİRE 29 Haziran 2013 15:20 Mısır'da çarşamba gününden bu yana Cumhurbaşkanı Mursi yanlıları ile karşıtları arasındaki çatışmalarda 7 kişi ölürken, yarınki gösteriler arifesinde gergin bekleyiş sürüyor

Mısır meydanlarında gergin bekleyiş

KAHİRE  29 Haziran 2013 15:20

Mısır'da çarşamba gününden bu yana Cumhurbaşkanı Mursi yanlıları ile karşıtları arasındaki çatışmalarda 7 kişi ölürken, yarınki gösteriler arifesinde gergin bekleyiş sürüyor.

 

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, bu sayının Dakahliye, Şarkiye, Garbiye, Minufiye, Port Said ve İskenderiye illerinde meydana gelen çatışmaların bilançosu olduğu bildirildi.

Açıklamada, Dakahliye ilinin Mansura şehrinde 3, Şarkiye ilinin Zagazig şehrinde 1, Port Said'de meydana gelen patlamada 1, İskenderiye ilinde ise 2 kişi olmak üzere 7 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi.

İskenderiye'de hayatını kaybedenlerden birinin bıçaklı yaralanma sonucu ölen Andrew Driscoll (21) isimli ABD vatandaşı, diğerinin ise başına kurşun isabet etmesi sonucu ölen bir Mısırlı olduğu ancak kimliğinin belirlenemediği kaydedildi.

Gergin bekleyiş sürüyor

Mısır'ın farklı şehirlerinde dün meydana gelen şiddet olayları bugün yerini sükunete bırakırken, karşıt görüşlü grupların yarın yapacakları gösteriler arifesinde gergin bekleyiş devam ediyor.

Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevi bırakması ve erken seçime gidilmesi çağrısıyla muhalif kesimler, yarın başta Kahire'deki Tahrir Meydanı olmak üzere ülke genelinde gösteriler düzenlemeye hazırlanıyor. Mursi yanlıları ise "meşruiyetin korunması" sloganıyla aynı gün Cumhurbaşkanı'na destek gösterileri düzenleyecek. 

Mursi yanlılarının yapacağı gösterilerin, başkentteki Rabiatu'l-Adeviyye meydanında yoğunlaşması bekleniyor. Yarınki gösteriye hazırlık olarak binlerce kişinin şimdiden meydanda toplanması dikkati çekiyor. Gösteriyi organize eden gruplar, muhtemel şiddet olaylarını da dikkate alarak, acil tıbbi yardıma ihtiyaç duyulması halinde kullanılacak revirler de hazırladı. Bazı göstericilerin ise alana başlarında kasklarla geldikleri görüldü.

Muhaliflerin ise Kahire'nin merkezindeki Tahrir Meydanı'nın yanı sıra, Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresinde gösteriler düzenlemesi bekleniyor.

Sabah saatlerinden itibaren Tahrir Meydanı'nda toplanmaya başlayan kalabalıklar, Cumhurbaşkanı Mursi aleyhinde sloganlar atıyor.


Mandela fener gibi parlamaya devam ediyor PRETORIA 29 Haziran 2013 14:33 ABD Başkanı Obama, "Mandela, dürüstlüğün gücü ve doğruyu savunmak konusunda fener gibi parlamaya devam ediyor"

Mandela fener gibi parlamaya devam ediyor

PRETORIA  29 Haziran 2013 14:33
ABD Başkanı Obama, 

"Mandela, dürüstlüğün gücü ve doğruyu savunmak konusunda fener gibi parlamaya devam ediyor" 

dedi.

ABD Başkanı Barack Obama, Güney Afrika'nın eski Devlet Başkanı Nelson Mandela'nın dürüstlüğün gücü ve doğruyu savunmak konusunda fener gibi parlamaya devam ettiğini söyledi. 

Afrika turu kapsamında Güney Afrika'da bulunan Obama, Devlet Başkanı Jacob Zuma ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından gerçekleştirilen ortak basın toplantısında konuşan Obama, hastanede tedavi görmekte olan, ırkçılığa karşı mücadele vermiş Nobel ödüllü eski Devlet Başkanı Mandela'nın dürüstlüğün gücü ve doğru olanı savunmak konusunda bir fener gibi parlamayı sürdürdüğünü belirtti. 

Obama, Güney Afrika'nın, ırkçılıktan özgür bir topluma dönüşmesinin hem bireysel olarak hem de dünyaya ilham kaynağı olduğunu kaydetti. 

Sağlık durumu ciddi olan ırkçılık karşıtlığının simgesi Mandela'ya gösterilen sevginin, insanlardaki adalet ve ciddiyet arzusunu gösterdiğini belirten Obama, bu arzunun sınıf, ırk ve ülke sınırlarının ötesine geçtiğini ifade etti. 

Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, Obama'nın yoğun bakımda tedavisi süren Mandela'yı ziyaret etmeyeceği, ailesiyle görüşeceği bildirilmişti. 

Güney Afrika'nın demokratik seçimle göreve gelen ilk devlet başkanı 94 yaşındaki Mandela, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeniyle 8 Haziran'dan bu yana hastanede tedavi görüyordu. Durumu hafta başında kötüleşen Mandela, halen yoğun bakım ünitesinde tutuluyor.