BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Haziran 2013 Cumartesi

Mustafa Şerif Onaran

Mustafa Şerif Onaran

Mustafa Şerif Onaran ölmüş. 

23 Mayıs'ta... 

Ben bugün (28 Mayıs) internette gezinirken rastladım habere. Oysa canlı bir edebiyat ortamında bulunuyordum o gün. Kahramanmaraş'ta Uluslararası Necip Fazıl Kısakürek Sempozyumu'ndaydık. Türk edebiyatının dünüyle ve bugünüyle ilgili öğretim üyeleriyle bir aradaydık. Hiçbirinden Mustafa Şerif Onaran'ın ölümüyle ilgili herhangi bir duyum almadım. Demek kimse duymamıştı bu emektar edebiyat adamının öldüğünü... Bense, şimdi, onun ölümünü öğrenince karışık, karmaşık duygular içine girdim. Elbette hatırı sayılı bir kültür birikiminin dünyamızdan sessiz sedasız çekilmesi hüzün vericiydi.
Onu 1977 yılında yüz yüze tanıdım. Mavera dergisini yeni çıkarmaya başlamıştık. Cumhuriyet gazetesinde müteveffa Rauf Mutluay dergimizle ilgi yazılar yazıyor, hakkımızda kuşkular uyandıracak beyanlarda bulunuyordu. Biz, dergiyi, nerdeyse cep harçlıklarımızla çıkarmaya çalışırken Mutluay, bize petrodolarların nereden geldiğini soruyordu. Bir yazıyla yetinmedi. Bu soruyu birkaç yazısında tekrarladı. Arkadaşlarımız bu yazılara cevap verilmesi gerektiğini söylüyordu. Bense, bu yazıya cevap vermek iddiayı ciddiye almak olur, cevap vermeyerek iddia sahibini dikkate almadığımızı göstermek daha uygun olur, diyordum. Nitekim cevap vermedik. İşte o sıralarda Mustafa Şerif Onaran, Türk Dili dergisinde bu satırların yazarının öyküleri dolayımında Mavera dergisinden de söz açarak 'bu imzanın yer aldığı bir dergide Mutluay'ın değindiği nitelikte usulsüzlüklere yer verilemeyeceği' mealinde yazılar yazdı. Dediğim gibi o tarihte Onaran'la yüz yüze tanışmıyorduk. Bize olan bu gıyabi güveni benim için elbette kıvanç verici bir durumdu. İlk fırsatta adresini öğrenip teşekkür ziyaretimi gerçekleştirmek üzerime farz olmuştu.
Daha sonra çok çeşitli vesilelerle bir araya geldik. Birkaç defa Cumhurbaşkanlığı'nın düzenlediği resepsiyonlarda karşılaştık. Birkaç yıl önce Frankfurt Kitap Fuar'ında bir araya geldik. Fuarda, benim bir sunumum vardı, o sırada birlikte olduğu müteveffa tiyatro oyuncusu Rüştü Asyalı ile birlikte beni dinleme nezaketinde bulunmuştu.
Son yıllarda Hece dergisinde yazıyordu. Kimizaman aynı sayıda buluştuğumuz oluyordu. Her defasında beni arayarak yazımdan bahsetme nezaketinde bulunurdu. TRT Televizyonlarında yayınlanan Maveraya Yolculuk programındaki sohbetlerimizi değerli eşi, Doktor Leziz hanımefendi ile birlikte dinlediklerini, dingin, fakat devrimci olarak nitelediği üslubumuzu beğendiklerini her defasında tekrarlardı.
Geçtiğimiz yıl (12 Haziran 2012)Yunus Emre Vakfı'nın hakkımızda düzenlediği, Ankara Devlet Konuk Evi'nde gerçekleştirilen programa da katılma nezaketini göstermiş; hakkımızda uzunca bir tebliğ sunmuştu.
Birkaç yıl önce de, TRT 2 ekranlarında gösterilen bir edebiyat programına beni çağırma lütfunda bulunmuştu. Programı Necip Fazıl Kısakürek'in ölüm yıldönümünde onu anmaya ayırmışlardı. Programı Talat Sait Halman'la birlikte düzenliyorlardı, Erendiz Atasü de onlarla birlikteydi. Programda Necip Fazıl Kısakürek'in Anneciğim başlıklı şiirini okumuştu. Program arasında niçin bu şiiri tercih ettiğini sorduğumda, bu şiirin lirik olduğunu, kendisine annesini de hatırlattığını söyledi.
Birkaç dergide yoğunluklu olarak deneme yazıyor olmasına rağmen yıllardır şiir yazmıyordu. Karşılaşmalarımızda hep aklıma gelmesine rağmen belki uygunsuz kaçabilir mülahazasıyla nedenini sormamıştım. Sonra bir mülakatında öğrenmiştim bunun nedenini. Orada, İkinci Yeni şiirinin kendisini şiirden uzaklaştırdığını şöyle anlatıyordu:
'Ben kendimi 'Kırk Kuşağı'ndan sonra gelen 'Ara Kuşak'tan sayarım. Anlatı şiirinden kurtulamayan bir kuşak. 

'İkinci Yeni'deki biçem özelliğini kavrayamayan bir kuşak. ... 

Bana gelince, 'anlatı şiirinin kolaylığından kurtulamadığım için şiirden uzaklaştım' demeye çekindiğim için cerrahinin sıkıdüzenine sığınmaya çalıştım. ' (Sincan İstasyonu, Ocak 2011, Sayı: 41).
Ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum, aydınlık içinde yatsın. 

RASİM ÖZDENÖREN