BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Haziran 2013 Cumartesi

Tarihçe-i Hayat yanlış bilinç 27 06 2013

Açıklama ve düzeltme

Geçen yazımızı 

(İlginç Bir Yanlış Bilinç Örneği 2, 27 Haziran 2013) bitirirken 'yanlış bilinç' konusunda 

31 Mart Vakası dolayımında üstat Bediüzzaman Said Nursî ile Mehmet Akif'in (Ersoy) isimlerini anmıştım.

 

 Üstat Bediüzzaman'ın mahut vakadaki pozisyonu konusunda Hasan Selvi imzasıyla bir e-posta mektubu aldım. 

 

Biraz uzunca olan mektubun ilgili parçalarını aşağıya alıyorum:

 

 

'Sayın Rasim ÖZDENÖREN
27 Haziran 2013 Perşembe günü Yenişafak gazetesindeki yazınızı okudum. Bir Yenişafak gazetesi okuyucusu olarak yazılarınızı severek ve ilgi ile takip etmekteyim. Bu günkü yazınızın üstat Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif ERSOY'un Sultan Abdulhamid'in politikalarını tenkit ettiği ve 31 Mart olayını destekledikleri ile ilgili kısmında yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek bazı bölümleri bulunmaktadır:
(...) 31 Mart hadisesinde Divan-ı Harbi Örfi'de yapmış olduğu savunmasını '2 Mektebi Musibetin Şehadetnamesi' adıyla kitaplaştırmıştır. İlgili eserin yani mahkemedeki müdaafatının 9. cinayetinde aynen şöyle demektedir: 'Mart 31. günündeki dehşetli hareketi 2-3 dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat, yedi renk süratle çevrilirse; yalnız beyaz göründüğü gibi o ayrı ayrı matlaplardaki fesadatı binden bire indiren ve avamı anarşistlikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mucize gibi muhafaza eden lafzı şeriat göründü. Anladım iş fena; itaat muhtel, nasihat tesirsizdir. Yoksa her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecektim. Fakat avam çok, bizim hemşeriler gafil ve safdil, ben de bir şöhret-i kazibe ile görünüyorum. 3 dakika sonra çekildim. Bakırköyü'ne gittim ta beni tanıyanlar karışmasınlar, rastgelenlere de karışmamak tavsiye ettim?' Cümlelerinden de anlaşıldığı gibi kendisi isyana destek vermemiş ve hatta bununla da yetinmeyerek insanların katılmasını da engellemeye çalışmıştır(...) Eski Said Dönemi Eserlerinin 307. sahifesinde bir mektupta ifade edildiği gibi; 'Üstadımız bütün hayatında tüm Osmanlı Sultanlarına 'Veli' nazarıyla bakmış ve saltanatları dönemindeki yanlış icraatları hükümetlere ve büroksiye mal etmiştir. (...) Sultan Abdulhamid'e 'Sultan-ı Mazlum' 'Veli' padişah gibi ünvanlarla mukabele ettiği halde, dönemindeki yanlış ve haksız uygulamaları da meşrutiyetin ilanı, Kanun-i Esasi'nin hazırlanması, sulh ve sükûnun temini konularında tebrik ve takdir etmiştir.
Yukarıda bahsi geçen eserlerin incelenmesi durumunda mesele tam anlaşılacaktır. Affınıza sığınarak hayırlı günler dilerim.'


NOTLAR:
1. Gerek yukarıya aldığım mektubuyla, gerekse farklı yayın organlarındaki değinileriyle kendimi düzeltmeme imkân veren tüm uyaranlara teşekkür borçluyum. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Tarihçe-i Hayat'a baktığımda, yukarıdaki düzeltme mektubunda yer alan bilgilerin teyit edildiğini memnuniyetle görmüş bulunuyorum.

2. Bu vesile ile elimdeki mehazlara yeniden göz attım, 31 Mart Vakasında merhum Mehmet Akif'in (Ersoy) adına da rastlamadığımı beyan etmek isterim.

3. Gerçeklik değindiğimiz işbu düzeltme istikametinde olmasına rağmen bizdeki hafıza aldanmasının sebebi ne 
olabilir diye düşündüm. 

Bu konuda vaktiyle (1960'lı yılların ilk yarısı dolayları) Marmara Kıraathanesi'nde, aramızda tarihçilerin de bulunduğu sohbetlerde fırsat oldukça bu konuya da değinilirdi.

 O sohbetlerde, ya benim yazıda değindiğim biçimiyle konuyu ele alanlar olmuştur yahut da ben o sohbetleri yazıda değindiğim biçimde algılamış olabilirim. 

Maksadım birilerini karalama olmadığı, bir davranış biçimini öne çıkarma olduğu için yazıyı kaleme alırken mehazlara göz atma ihtiyacını duymamıştım. 

Fakat görüyorum ki, yanılmışım.

4. Burada değindiğim düzeltme, bizim 'yanlış bilinç' hususundaki önermemizi haleldar etmiyor. 
Adı geçen yazımızdaki özel isimler bir sembol olarak kabul edilerek yazının öylece değerlendirilmesini salık veririm. 


RASİM ÖZDENÖREN 


 İlginç bir yanlış bilinç örneği

Emek ve Adalet Platformu'nun çağrısıyla 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı saat 7'de Vefa'da Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nde kamuya açık olarak gerçekleştirilen istişareden sonra bir bildiri hazırlanarak kamuoyuna sunulmuştu.
Biz, bu bildiriyi internet sitesinin 15 Haziran 2013 Cumartesi tarihli yayınından aldık. Bildirinin hemen her cümlesi bir yanlış bilinç örneği olarak dışa vuruyor. Bildirinin altında yer alan imzaların arasında birebir tanıdığım ve kendilerini her zaman anlamaya çalıştığım arkadaşlarım da bulunmaktadır.
Gerçi bu metin üzerinde ancak olayların soğumaya başladığı bir dönemde durmaya fırsat bulmuş olduk. Ancak bizim derdimiz, bizi tanıyanların bildiği gibi güncel olanla doğrudan bağlantılı değil. Bildiri metninde yansıyan yanlış bilinç örnekleri bu ülkede yaşayan Müslümanların bazılarının karşı karşıya bulunduğu handikapları veciz biçimde dile getirmesi bakımından önem taşıyor.
Bu bildiri olayların patlak vermesinin üstünden 16 gün geçtikten sonra yayınlanıyor. Yani masum protestocularla onların sırtından anarşi ve terör çıkarmak isteyen güruhun kesinlikle artık birbirinden ayrıldığının ortaya çıktığı bir dönemde...
Bildirinin her bir cümlesi üzerinde durmaya gerek yok. Aralarından ayıkladığım parçalar üzerinde durmak yeterli sayılmalı. İşte o parçalardan bazıları:
* Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
- Bildiri sahipleri besbelli ki, masum protestocularla 'çapulcu' yaftasını hemen benimseyenler arasında bir ayırım yapmak istemiyor. Hükümetin karıştırıcılara müdahale etmesi durumunu, karıştırıcılık yapan 28 Şubatçılarla aynı kefede değerlendiriyor. Vahim hata...
* Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
- Bir kere İstanbul Belediyesi'nin aldığı karar korsan bir karar değil. Belediye Meclisi'nin tüm üyelerinin oybirliği ile alınmıştır. Tepkilerden sonra da geri adım atılmıştır. Bu anlayış, hırsızda hiç kabahat bulmuyor, bütün sorumluluğu ev sahibinin üstüne atıyor.
* Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde onları 'çapulcu' olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkânların tahrip edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne kaydığı da bilinmektedir.
- 'Çapulcu' olarak nitelenenler masum protestocular değil, belediye otobüslerini, halk otobüslerini yakanlar; dükkânları yakıp yıkıp yağmalayanlar ve benzeri her türlü tahrip eylemine girişenlerdir. Polis müdahalesinin durduğu yerlerde ve zamanlarda bile bu güruhun saldırmaktan geri durmadığı kayıtlarda mevcuttur.
* Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.
- Bu ifadelerde de vahim bir kafa karışıklığı ve ilginç bir yanlış bilincin dışa vurumu gözlemleniyor. Alıntıladığımız parçanın ilk cümlesindeki iddialar ile Taksim Gezisi'ndeki olaylar arasında doğrudan bir irtibat yoktur. İkinci cümlenin beyanına gelince: hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir.


Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 

 

Anayasası'nın öngördüğü hükümlere göre 

 

 

kurulmuş bir hükümettir. 

 

Binaenaleyh ondan 

 

Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar 

 

beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.

 

 

Konuyu tamamlayamadım.

 

 Gelecek yazıda başka birkaç örnekle yanlış 

 

bilinçlenmenin mahiyeti üzerinde durarak 

 

bitirmek istiyorum.