BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Antagonist Gezi'den agonist bir toplum çıkar mı? Siyasal birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir. BAYRAM ZİLAN DÜNYA DEMOKRASİ HAREKETİ GENEL BAŞKANI 27 HAZİRAN 2013

Antagonist Gezi'den agonist bir toplum çıkar mı?

Siyasal birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir. 

 

BAYRAM ZİLAN DÜNYA DEMOKRASİ HAREKETİ GENEL BAŞKANI  27 HAZİRAN 2013

 

Fransızca kökenli bir kelime olan Antagonizma, karşıtlık, zıtlık anlamına gelir. Farmakolojide, birlikte kullanılan iki ilacın birbirlerinin etkisini azaltması veya yok etmesi anlamında kullanılır. Öyle ki Antagonist iki ilacın aynı anda kullanılması zehirlenmeye, hatta ölüme bile neden olabilir. Başka bir anlamda Antagonizma, uzlaşmaz çelişkiyi ifade eder. Uzlaşmanın tek yolu çelişenlerden birinin yok olmasına bağlıdır.

Mouffe, hegemonya mücadelesinin tarafları olarak biz/onlar ilişkisini, Henry Staten'ın Derrida'dan hareketle önerdiği kurucu dışsallık kavramına dayandırarak tahayyül edilmesini önerir. Demokratik çoğulculuğun olanaklılığını kabullenmenin, demokratik siyaset için önemini vurgular ve çoğulcu demokrasiyle uyumlu bir 'biz/onlar' karşıtlığının hangisi olduğu sorusuna bir yanıt bulmanın demokrasi kuramının görevi olduğunu düşünür.

Siyasal birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir.

HASIMA DÖNÜŞTÜREN AGONİSTİK İLİŞKİ!

Agonizma, Yununca da güreşmek, yarışmak anlamına gelen 'agnista' kelimesinden gelir. Mouffe, çatışan tarafların muhaliflerinin meşruiyetini karşılıklı tanıdıkları bir 'biz/onlar' ilişkisi olarak tanımlar. Yani muhalif, ne rakiptir ne de düşman. Mouffe, diğer agonistik kuramcılardan farklı olarak siyasalı antagonizma ve çatışma alanı olarak tanımladıktan sonra, muhalif olanı 'hasım'a dönüştüren agonistik ilişkiyi temel demokratik ilişki olarak, demokratik mücadeleyi ise antagonizmayı agonizmaya dönüştürme mücadelesi olarak kabul eder.

Buradan hareketle Gezi Parkı'nda küçük bir grubun başlattığı eylemlerin, meşru ve demokratik yollarla seçilmiş bir iktidarı, anti-demokratik ve gayri-meşru yöntemlerle düşürmeye çalışan bir hegemonik güce nasıl dönüştüğünü Mouffe'un kuramıyla değerlendirmek Türkiye demokrasisine katkı sağlayacağını söylemek mümkün.

Ulusalcı sol eğilimliler, kentli elitler, belirgin bir siyasal eğilimi olmayanlar, Müslüman kapitalistler, devrimci İslamcılar, muhalif söylemin etkisinde kalan gençler, devrimci sol partiler, örgüt mensupları, marjinal kesimler, seküler eğilimli milliyetçiler, Kemalistler, militarist gruplar ve laiklerden oluşan Gezi Parkı ittifakı, Mouffe'un 'Antagonizmaların ehlileşerek Agonizmalara dönüşmesi' olarak açıkladığı demokratik mücadeleye denk düşmemektedir.

Antagonizmaların agonizmaya dönüşme mücadelesi ahlaki açıdan sorunlu gözükse bile aslında çoğulcu demokrasi veya demokrasinin demokratikleşmesi bağlamında önemlidir.

Burada ahlaki olmayan taraf; birbirine hiç tahammül edemeyen ve düşman olan antagonizmaların, sırf iktidarı alaşağı etmek için 'geçici bir işbirliğine' gitmesidir.

Birbirine tahammülü olmayanların, bir türlü birbirine tahammül eder hale gelememesi, Türkiye demokrasisini çok ciddi biçimde yaralamakta, gelişmesini engellemektedir.

Bu tıkayıcı hal, neredeyse bütün kronik meselelerimizin çözülmesine başlanması evresinde karşımıza çıkmaktadır.

KATILIMCI DEMOKRASİ!

Agonistik bir ortam olması beklenen TBMM'de bile, grubu bulunan siyasi partilerin birbirlerine tahammülü çoğu zaman yoktur. Milletvekillerinin birbirlerine olan kin ve nefreti, düşmanca sözleri, demokratik seviyemiz açısından kıymetli bir veridir.

Seçilmişlerin bile birbirine tahammülsüz olduğu bir ortamdan yeni ve sivil bir anayasa beklemek lüks bir iyimserliktir.

Gezi Parkı bileşenlerinin, Post-Gezi'de, tekrar eskisi gibi birbirine düşman hale geleceğini kestirmek güç değildir.

Siyasal iktidarın 'Gezi' özelinden, Mouffe'un 'biz/onlar' şeklinde tarif ettiği farklı toplum kesimlerinin 'neden hasımlıktan hısımlığa evrilemediği' sorusuna cevap araması gerekmektedir.

Bu soruya verilecek cevaplar, önümüzdeki süreçte Türkiye'nin demokratikleşme yolunda alacağı mesafeyi belirleyecektir.

Gezi Parkı olayları 'Katılımcı Demokrasi' ihtiyacını keşfetmemizi sağlamıştır.

Günlük gazetelerin bayat kaldığı, son dakika, -hatta son saniye- haberlerin rağbet gördüğü, sosyal medyanın giderek güçlendiği ve sınırların anlamsızlaştığı bir dünya da, 'Sandık Demokrasi'si çok yetersiz kalmaktadır.

Vatandaşlar, artık sadece sandıkta değil, kendilerini ilgilendiren bütün karar verme süreçlerinde dahlinin olmasını talep etmektedir.

Bu talebin bugüne kadar tam olarak karşılanmaması, bazı toplum kesimleri tarafından 'iktidarın mutlak hegemonyası' olarak algılanmıştır. Bu algı -ideolojisi aklının önünde olan kesimin algısı olsa bile- düzeltilmeye, onarılmaya muhtaçtır.

Demokratik sistemlerde 'tek doğru' 'mutlak model' yoktur. 'Sandık'tan çıkan kararın 'bütün karar alma süreçleri' için geçerli olduğunu düşünmek, buna göre tavır sergilemek yanlıştır. 'Sandıktan onaylı meşruiyetim var, dolaysıyla tek doğru, benim doğrumdur, mutlak model, benim modelimdir' yaklaşımı sorunlu olduğu gibi antagonizmaların ehlileşmesine de engeldir. http://www.aa.com.tr/live/

Son tahlilde Antagonist Gezi'den, Agonist bir toplumun çıkması siyasal iktidarın bundan sonraki pratiklerine bağlıdır.

Eğer karar alma süreçlerine bütün toplum kesimlerini dâhil eder, paydaşları genişletirse, özellikle yerel yönetimlerin çoğu kararlarını (3. köprü ismi gibi) halkın onayına açarsa,

Hem 'dış kullanıma açık' bir toplumsal öfke birikmesini önlemiş olur…

Hem Türkiye toplumunun demokratik, birbirinin varlığına tahammül eden bir toplum olmasının önünü açmış olur…

Türkiye'nin kadim hasımlarının hısımlaşması sürecini hızlandırmış olur hem de Sivil Anayasa, TMK'nın düzenlenmesi, adem-i merkeziyetçilik, ana dilde eğitim, başörtülülere kamu ve TBMM'de serbestlik, Alevi ve Kürt meselesi gibi kronik problemlerin daha büyük bir toplumsal mutabakatla, hızlıca çözüme kavuşmasını sağlamış olur.

Neden olmasın?