BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Haziran 2013 Cumartesi

Sanatçı mı mukallid mi 23 06 2013 pazar İslâmî müzik' nedir

Sanatçı mı mukallid mi ?

Dünyanın bütün köklü kültür ve medeniyetlerinde sanat ve sanatçılık için kabiliyet hiç kuşkusuz önemli bir kriterdir. 

 

Ama ne yazık ki yüzünü Batı'ya çevirmiş ve 'Batılılaşacağız' 

diye kendini yırtan bizim ülkemizde özellikle 

Cumhuriyet sonrası resmî Batılılaşma ile 

birlikte sanat sadece belli bir elitin ipoteği 

altına girdi ve kabiliyet bir kriter olmaktan 

 

–neredeyse- çıktı, onun yerine referans kriter 

olmaya başladı. 

Sanat belli bir sınıfın hizmet ve 

kontrolüne girdi, halkına yabancılaştı, halkın 

değerleri sanat yoluyla rencide edildi hatta yok 

sayıldı. 

Batı'nın oyunları sahnelendi, müzikleri çalındı, sanat eserleri sergilendi. 

Dolayısıyla yerlilik gelişmedi ve Batı'nın sanat değerleri taklid edilmeye başlandı. 

Bu yüzdendir ki özellikle Cumhuriyet'ten sonra yerleşen 

'Sanatın en güzeli Batı'da yapılır' 

anlayışı, 

bizde sanatçıdan çok 'mukkalid' yetiştirdi. 

Sanatın her alanında Batı'yı taklid eden bu 

mukallidler, sınırlı kabiliyetlerine rağmen her 

zaman toplumun ilerisinde görüldü ve halkın 

da böyle görmesi sağlandı. 

Yönetmenimiz Batılı bir yönetmeni, romancımız batılı bir romancıyı, müzisyenimiz batılı bir müzisyeni taklid etti.

Elbette sanatçı, sıradan bir insandan donanım ve kabiliyetler açısından ileride olmalıdır, ama 'sanatçılık' referansla elde edilen bir şey haline geldiğinden olsa gerek, referansı kuvvetli ama kabiliyeti yetersiz ve kifayetsiz biri, sanatçı diye tanıtıldı… ortaya koyduğu hiçbir özgün ve sanat değeri olmayan ürünleri de yüksek sanat eseri diye sunuldu. Daha da ileri gidilerek, bu sıradan ve herkeste varolan kabiliyetlere sahip sözde sanatçı profili abartıldı ve adeta kutsallaştırıldı. Ama norm olarak Batılı sanatçı örnek alındığı için, bu ülkenin sanatçı diye yetiştirilip ortalığa salıverilen tipleri, dünya sanat klasmanında hep son sıralarda yer aldı. Eğer bu sanatçılar içinde Türkiye'yi… kendi ülkesini eleştirenler varsa, ancak bu şartla dünya medyasının ilgisini çektiler ve ödüllendirildiler.

Müziği, tiyatrosu, sineması, resmi, heykeli ve edebiyatı ile bu ülkede sanat, 'yerli' olma özelliğini kaybetmiştir ve kaybetmeye devam etmektedir. 'Sanatçı' ilan edilmek için bir batılı sanatçıyı taklid etmenin, bir batılı yazarın yazdığını oynamanın yeterli olduğu bu yapı içinde gerçek sanatçı olmak için çabalamaya gerek yoktur, iyi bir mukallid olmak yeterlidir ve bizdeki sanatçı profili ancak bunu yapabilecek formatta yetiştirilmiştir. Türkiye'de sanatçı, devrimci ve tabu yıkıcısı pozları takınır ama kendisi birtakım tabularla sarmalanmıştır. Batılı sanatçının kendi toplumunu dönüştürmek konusunda gösterdiği yüksek çaba ve başarıyı, sanki bu işi kendisi başarmış gibi alıp kullanır ve referans olarak gösterir. Bu yaptığı görgüsüzlüğü de çağdaş bir sanatçı davranışı olarak sunar.

Sanat, yerelden evrensele açılır, ancak ülkemizde bu ağır yükü omuzlayacak sanatçı –birkaç kişi dışında- hemen hemen yok gibidir. Çünkü 'mukkalid', bu ağır yükü yüklenecek sıklette değildir. Durum böyle olunca, bu mukallidlere 'sanatçı' dememiz mümkün müdür ? Mukallide sanatçı demek gerçek sanatçıya haksızlık olmaz mı ? Hayatı taklid etmek ve kendisine verilen 'rolü' oynamakla geçen birinin attığı slogan ve yaptığı yürüyüş de kendisine 'verilen' rolü oynamak gibi bir eylemden öteye gidebilir mi ?

YALÇIN ÇETİNKAYA 

23 06 2013 pazar


'İslâmî müzik' nedir?

Müzik, Allah'ın yarattığı seslere melodi giydirmek suretiyle yapılan bir sanattır ve insana melodi yapma kabiliyetini veren de Allah'tır. Müzik gibi gürültü de yine seslerden meydana gelir. Müzik, seslerin harmonisinin/uyumunun/âhenginin ifadesidir, Aristo'nun dediği gibi 'güzellik bir uyumluluktur', o halde müziği güzel yapan da sesler arasındaki uyumluluk/âhengtir. Seslerin birbiriyle uyumlu/âhengli olması da 'melodi' demektir. Ama gürültü, kakafonik sesler bütünü ve uyumsuzluklar ifadesidir. Bu, bir müziğin İslâmî olup olmadığı konusunda çok da belirleyici bir durum değildir. Çünkü Batı'da hem dînî hem de din dışı nitelik taşıyan pekçok müzik armoni kurallarına uygun yazılmıştır. Lâkin Batı'da armoni kurallarına uygun olarak yazılan her müzik güzel değildir. Ama güzel olan her müzik, mutlaka armoni/aheng kurallarına da uygundur. Nâçizâne 'güzelliği', bir nesnenin İslâmî olup olmadığı konusunda önemli ve ayırdedici bir unsur olarak kabul ediyorum. Allah, varlığı güzel yaratmıştır ve bir hadiste 'Allah güzeldir, güzeli sever' buyurulduğu rivâyet edilmiştir. 'Güzel', İslâmî ve tabii bir vasıftır, dini, mezhebi, milliyeti ne olursa olsun bütün insanların ortak olduğu hususlardan bir tanesi 'güzellik algısı'dır. Güzellik algısı izâfî (kişiden kişiye değişen) olsa bile, bu algı insanoğluna Allah'ın verdiği bir algıdır. O halde dünyanın neresinde ve kim tarafından bestelenirse bestelensin güzel bir müzik, 'İslâmî' olma özelliği taşıyor demektir.

O halde bir müziğin 'İslâmî' olup olmadığını sormadan önce, İslâmî olmanın ne demek olduğunu ve bir şeye 'İslâmî' olma özelliği kazandıran unsurların neler olduğunu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Evet, eşya masumdur, müzik de insana verilmiş bir tür 'eşya'dır. Ancak müziği 'müzik' yapan onun eşya olması değil o eşyayı kullananın ona verdiği şekil ve onunla ne ifade ettiğidir. Müziği karakterize eden, insanın duygu ve düşünceleridir, duygu ve düşüncelerini belirleyen de durduğu yer ve inandığı değerlerdir. Eşyayı anlamlandıran, insanın niyetleri ve o eşyayı kullanma biçimidir. Ayrıca sanırım bir şeyin 'İslâmî' olması başka, İslâmiyet'in konusu olması başka şeylerdir. Meselâ şirk, İslâmiyet'in bir konusu olabilir, ama Allah'a şirk koşmak İslâmî bir davranış olmadığı gibi, Allah'ın affetmeyeceği bir günahtır.

Allah Kur'an'da; 'Üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmiyet'i seçtim' buyurduysa, o halde 'İslâmî' olmak bir anlam ve değer taşıyor olmalıdır. Ama 'İslamî' olanın sınırları nereye kadardır ? Bence bir şey haramla kirletilmediği, onun fıtrîliğine zarar verilmediği, insanı büyük günah işlemeye teşvik etmediği, Allah'a şirk koşulmadığı ve buna vasıta olmadığı sürece her şey İslâmîdir. Müzik açısından bakacak olursak, meselâ Vivaldi'nin mevsimler süiti pekâlâ İslâmî olabilir. Albinoni'nin Adagio'su pekâlâ İslamî olabilir, Mozart'ın 'Alla Turca'sı pekçok eseri pekâlâ İslâmî olabilir. (Ve daha pekçok Batılı ve Doğulu bestecinin eserleri). Bu insanlar Hıristiyan kültürüne ait olsalar bile yaptıkları müzikler güzeldir, içlerinde şirk barındıran bir unsur yoksa bu müziklere 'İslâm dışıdır' demek mümkün değildir; fakat Bach'ın 'Kilise'nin Tanrısı' için yazdığı müziklerin de 'İslâmî' olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu müzikler, Allah'tan başka bir ilâh tanımına uyularak ve bu Tanrı adına yapılmış müziklerdir. İslâmiyet insanlığa 'Allah'tan başka ilâh olmadığını, Allah'ın doğurmadığını ve doğurulmadığını, evlât da edinmediğini' öğrettiği halde Kilise bu hakikati reddeden bir öğreti üzerine bir inanç tesis etmişse, varlığın anlamını bozuyor ve açıkça şirk koşuyor demektir. Dolayısıyla bu inancın müziği de İslâmî değildir. Ama aynı Bach'ın çello süitleri, Brandenburg Konçertoları, kahve kantatası…ve Kilise'nin 'Tanrısı' adına yapılmayan bütün 'güzel' müzikleri yine pekâlâ 'İslâmî' olabilir. Hatta bu müzisyenlerin müziklerinin, günümüzde kendisini 'İslâmî müzisyen' olarak tanımlayan kişilerin yaptığı tuhaf müziklerden daha güzel olmaları bakımından daha 'İslâmî' özellikler taşıdığını söyleyebiliriz.

İslâmiyet, müzikte bir 'form' tanımı ve dayatması yapmaz ve bir kalıp da çizmez. İslâmî olan; 'güzel', 'doğru', 'iyi', 'fıtrata ve ahlâkî normlara uygun' olan her şeyi içine alır. Çünkü insan, İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır. (Dolayısıyla Hıristiyan bir müzisyenin yaptığı senfonik bir müzik, İslâmî olabilir.) Bir müziğin İslâmî olması için içinde ille de Allah, Muhammed, Filistin, Cihad, Mekke, Medine kelimelerinin geçmesi gerekmez. Belki de bu özelliği ile, içinde bu kelimelerin geçtiği ve adına birilerinin 'İslâmî' dediği pekçok müzik, sırf çok kötü oldukları için aslında 'İslâmî' olma vasfını kaybetmiş de olabilir. Ayrıca 'İslâmî' olan bir müziği veya başka bir şeyi sadece Müslümanlar yapar diye bir kural olmadığı gibi, Müslümanların yaptığı her şey İslâmî de olmayabilir.

İslâmî olan, Kelime-i Tevhîd ve Kelime-i Şehâdete, fıtrata, güzelliğe uygun olandır. Bir müzik, kim tarafından bestelenirse bestelensin bu prensiplere uygunsa pekâlâ İslâmîdir.

19 05 2013