BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Temmuz 2013 Çarşamba

4 Temmuz 2013 “Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin başarısızlığı anlamına gelir mi?

Müslüman Kardeşler’in izdüşümü…

Yılın ilk ayı idi.

Beyrut’ta birlikte olduğum Arap dünyasının kimi kalburüstü entelektüellerinin tüm dikkatleri Mısır’ın üzerindeydi. 

Hemen hemen tümü 

“’Müslüman Kardeşler Tecrübe’sinin başarısızlıkla sonuçlandığı” 

 

kanısındaydılar.

 

Tümü de, Mısır’da 25 Ocak (2011) Devrimi’ni 

hararetle desteklemişlerdi. 

Müslüman Kardeşler’in Mısır’da seçimle, 

demokratik yıldan iktidara gelmesini çok 

önemsemişlerdi. 

Mısır’ın başta Arap dünyası, 

tüm bölge için tartışılmaz değerinin 

farkındaydılar. 

O yüzden, 

“Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin Mısır’da

“başarısızlıkla sonuçlanması”

 onlar açısından “hüzünlü” bir durumu ifade ediyordu.

 

Mısır’daki 

“Müslüman Kardeşler Tecrübesi” 

hakkında 

“erken hüküm”

 verdikleri kanısındaydım. 

 

Verdikleri hükmü isabetli bulmamıştım. 

Bence, yanılıyorlardı. 

Yine de o hükme bir yere not ettim. 

Ama, Temmuz 2013 itibarıyla onların hükmü doğru çıktı.

 

 Mısır’da Müslüman Kardeşler Tecrübesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

 

Bu satırları, Mısır Ordusu’nun Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye çekilmesi için verdiği ültimatomun dolmasına dakikalar kala yazıyorum. Mısır’ın “kader günü”nde yazılan satırlar, söz konusu hükmü değiştirmeyecek. Mısır’da “Müslüman Kardeşler Tecrübesi” –ne yazık ki- başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Mısır Ordusu’nun, seçimle gelmiş “meşru” bir yönetimi, “askeri müdahale” ile görevinden uzaklaştırmaya, yani “gayrı meşru” yollara başvurmaya kalkması, 

“Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin başarısızlığı anlamına gelir mi?

 

Soru bu değil. 

Sorulması gereken soru bu değil. Soru,30 Haziran 2011’de 

”sandıktan çıktığı” 

halde, Müslüman Kardeşler lideri Muhammed

 Mursi’nin nasıl olup da, tam bir yıl sonra, 

kendisinin çekilmesini isteyen tarihin en büyük 

kitle gösterilerinin hedefi haline gelmiş olması.

 

30 Haziran 2013 gününde, Kahire, dünya tarihinin en büyük kitle gösterisine sahne oldu. O muazzam kalabalığın, o insan selinin içinde, Hüsnü Mübarek rejimini yıkan Ocak-Şubat 2011’in Tahrir kalabalıkları vardı; yetmemiş gibi ikiye katlanmıştı. Dolayısıyla, “askeri darbe” ya da  “eski rejim yandaşları”ndan, “karşı-devrimciler”den söz etmenin münasebeti yok.
Önceki gün NYT’da yayımlanan “Mısır: Demokratlar ve Liberaller Birbirine Karşı” başlıklı bir makale “Mursi’yi laik ve liberal muhalefetin desteğiyle askeri darbe yoluyla devirmek, en kötü sonuç verecek gelişme” olur diye bitiyordu. Çok doğru. Seçimle gelen seçimle gitmeli.
Bununla birlikte, tarihin büyük altüst oluşları, çok kez kitabi doğrulara riayet etmiyorlar. Eğer, Mısır halkı onmilyonlar halinde, tarih rekoru kıracak şekilde, seçilmesinden bir yıl sonra Mursi’ye ve Müslüman Kardeşler iktidarına başkaldırmışsa, bu başlı başına bir tarihi olaydır ve askeri darbeye şiddetle karşı olmanız, Mısır 2013’ün sunduğu ve etkisini uzun yıllara yayacak olan “siyaset dersi”ni ortadan kaldırmıyor: Mısır’da Müslüman Kardeşler Tecrübesi, başarısızlıkla sonuçlanmıştır!
Niye böyle olduğu üzerinde de uzun uzun durulacaktır kuşkusuz. Daha şimdiden de tartışılıyor zaten. Örneğin, Mısırlı bir tarihçi, Halid Fehmi, Müslüman Kardeşler’in durumunu, büyük baskılara maruz kaldıkları ve yeraltına çekildikleri Nasır ve Mübarek dönemleriyle kıyaslanmayacak ölçüde “varoluşsal bir kriz” olarak niteliyor ve şunu belirtiyor:
“Mısır halkı, artan sayılarla, olan-bitenin İslam-laiklik karşıtlığı olmadığını söylüyor. Bir tarafta Mısır, diğer tarafta ise bir klik var. Durum budur.”
Müslüman Kardeşler, en yakın müttefikleri ve ortakları tarafından dahi terkedilmiş durumdalar. Selefiler ve onların Müslüman Kardeşler’den sonra en fazla oy almış olan partisi Nur da Müslüman Kardeşler ile, bu son krizde ittifak yapmıyor.
Herşeye rağmen, Muhammed Mursi, sıkı duracağını ilan etti; “Eğer meşruiyeti korumanın bedeli bir kanım ise, bu bedeli ödemeyi kabul edeceğim. Bu, bu ülkeyi korumak için ucuz bir fiyattır” diyerek dramatik bir direniş açıklaması yaptı. Bu açıklamasının ardından, onun getirip ordunun başına yerleştirdiği General Abdülfettah el-Sisi ise Mursi’ye karşı “Mısır halkının terörize edilmesi ya da tehdit edilmesine göz yummaktansa, ölmek daha onurludur” sözleriyle bir başka dramatik tepki verdi.
Vatanseverlik ispatı ve halk uğruna, “şehadet”, “ölüm”, “kan” gibi sözcükleri kullanmaya başlamışsanız, zaten, iş şirazesinden çıkmış demektir.
Müslüman Kardeşler, parlamento seçimlerinde yüzde 37 oy aldılar. Mursi, yüzde 51 ile cumhurbaşkanı seçildi. Tüm itirazlara rağmen, Müslüman Kardeşler’in görüşlerinin damgasını vuran yeni anayasa, yüzde 40 katılımın bulunduğu, yani nüfusun yarısının katılmadığı bir halk oylamasında zor bela geçti. Yani, “çoğunlukçuluk”, Müslüman Kardeşler tarafından “çoğulculuk”un üzerine çıkartıldı. Ekonomide kötüleşince, Mursi ve Müslüman Kardeşler’in “kibirli” iktidarı, bir yıl sonra duvara tosladı.
Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler’e, uzunca bir süredir Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresi ve Ak Partili kadrolar “akıl hocalığı” yapıyorlardı. “Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin Mısır’da iflasının, “Türkiye’de Ak Parti Tecrübesi”nin geleceği bakımından iç açıcı olmayan sinyaller veriyor olması doğaldır.
Türkiye’deki Ak Parti ile Mısır Müslüman Kardeşleri arasında, elbette, büyük farklar var –çünkü iki ülke arasında o farklar var- ama “ortak özellikler”, bir türlü “sıhriyet” de var. Dolayısıyla, Morsi’nin akıbetinin Türkiye’deki Tayyip Erdoğan iktidarını yakından ilgilendirdiği açık.
Ak Parti, tarihi geçmiş açısından olmasa da, “ülke yönetimi” yeteneği açısından Mısır’daki Müslüman Kardeşler’den hem çok daha tecrübeli, hem de çok daha başarılı. Türkiye’deki 2002-2011 iktidar performansı bunun kanıtı.
Ne var ki, Taksim-Gezi’den bu yana ortaya koyduğu, ülkesinin yeni dinamiklerine karşı yabancılaşma, sağırlık, anlayışsızlık, vs. gibi özellikleri, Mısır’daki Müslüman Kardeşler performansıyla kıyaslanmasına yol açtı.
“Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin Mısır’da başarısızlığa uğraması, elbette, Ak Parti açısından can sıkıcı bir sonuç. Ancak, benzeri bir gelişmenin Türkiye’de tekrarlanmaması, büyük ölçüde, Ak Parti’nin Mısır’dan doğru dersleri çıkartmasına bağlı.
Türkiye’de çıkartmakta direndiği dersleri, bari Mısır’a bakıp çıkartmasında, “demokrasinin selameti” ve kendi iktidarının sağlığı açısından yarar var.


  Cengiz ÇANDAR
 4 Temmuz 2013