BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Haziran 2013 Pazar

Bakın işte bu bir ‘sınıf’ savaşı 16 Haziran 2013 Pazar

 Bakın işte bu bir ‘sınıf’ savaşı

 16 Haziran 2013 Pazar

Cemil ERTEM


Cuma günü, Muş Alparslan Üniversitesi’nin 

 

Malazgirt ilçesindeki Meslek Yüksek 

Okulu’nun yeni kampüsünün temel atma 

töreni için Muş ve Malazgirt’e gittik. Ekonomi 

Bakanı Zafer Çağlayan Muşlu ve bu kampüsün 

yapımını üstlenmiş. Temel atma töreninde Muş 

Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat 

İnanç, ilk olarak söz aldı ve konuşmasını 

Kürtçe selamla bitirdi; daha sonra söz olan 

 

Zafer Çağlayan ise konuşmasına yine Kürtçe 

 

selamla başladı ve bol alkış aldı.

 

 Biliyorsunuz, Malazgirt’in tarihi, milliyetçi -ve aslında bu 

anlamda bölücü- söylemler için epey kullanılan 

bir tarihtir. Tamam, 1071 tarihi önemlidir ama 

bu, bu toprakların yalnız Türkler’e ait 

 

olduğunu anlatmak için kullanılırsa, önemli ve 

doğru bir tarihi olayı, yanlış politikalar için 

kullanmaya dönüşür ki, bu ilk önce tarihe ihanettir. 

 

Bu yıllardır yapıldı, oradak

 İşte 

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı hem birliğe 

vurgu yapıyor hem de yıllardır fiili olarak 

yasak olan Kürtçe ile konuşmasına başlıyor. 

 

Demek ki birlik inkardan geçmiyormuş, birlik 

ve bununla birlikte gelecek refah, 

demokrasiden, bir arada yaşama kültürünü 

geliştirmekten ve tam burada ısrar etmekten geçiyormuş.

 

 

Çağlayan’ın artık hiç de münferit olmayan hikayesi

İşte cuma günü Malazgirt’te Zafer Çağlayan’ı 

dinlerken ilk önce bunu düşündüm. 

 

Sonra Çağlayan, kendisinden de bahsetti; bakın bu da, tam da içinde bulunduğumuz şu

 ‘zamanı’ 

anlatmak açısından ilginçtir. Çağlayan, işçi, beş 

çocuklu bir ailenin ferdi. Baba Çağlayan’ın, 

Petkim işçisi olarak, Muş’tan Ankara’ya tayini 

 

 çıkıyor. 

 

 Çağlayan, 1975 yılında Ankara’da 

 

üniversite giriş kursuna gitmek için dershane 

 

parası bulamadığını ve hiçbir zaman 

 

‘sıfır’ 

 

kitap alamadığını anlattı. 

 

 Kızılay’da Zafer Çarşısı’nın kullanılmış kitap satan 

kitapçılarının abonesiymiş. 

 

O yıllarda hiç ‘gıcır’ kitabı olmamış. 

 

Üniversite ve sonra 

sanayicilik tabii ki bu anlamda bir başarı 

hikayesi...

 

Ama burada benim üzerinde durmak istediğim,

 Çağlayan’ın şahsında ifade edebileceğimiz 

Türkiye için yeni girişimci-sanayici profili. 

 

   Yani baba Çağlayan patron değil işçi, bırakın 

 aileden size bir şey kalmasını okumak için bile 

çalışmak zorundasınız.

 

Sanıyorum bugün Anadolu’nun birçok yerinde

 aile birikimine dayanmayan birçok girişimci 

Türkiye’nin ihracatının önemli bir bölümünü 

üstleniyor. 

 

Genel olarak bu dünyada da olan bir trend; örneğin, özellikle ABD’de ‘ileri 

teknolojiye’ dayanan yeni bir burjuva sınıfı var 

bu sınıf, geleneksel ve aynı zamanda tam 

 

şimdilerde çürüyerek çöken eski hakim sınıfın 

hızla yerini alıyor.

 

Kriz biraz da bunun krizi. 

 

Siz örneğin 

meraklıysanız Ford ya da Rothchild Ailesi’nin 

soyağacını sayabilirsiniz. 

 

Ama bugün elinizdeki 

akıllı telefonu ya da kullandığınız sosyal medya 

araçlarını geliştirip zengin olan 

‘garaj 

çocuklarının’ 

babalarını biliyor musunuz, 

bunların resimlerini bir yerde gördünüz mü?

 

Bu açıdan Zafer Çağlayan’ın hikayesi, 

  Türkiye’de başarılı bir KOBİ ve bunun 

sosyal- siyasi yanı da güçlü olan patronunun 

münferit  hikayesi değildir.

 

Bu giderek çoğalacak ve yalnız geleneksel 

sanayi ile de kalmayacak, ABD gibi gelişmiş 

 

ülkelerde de görüldüğü gibi, yüksek teknoloji 

ve bilişim teknolojisi alanlarına da sıçrayacak 

yeni, karşı konulmaz bir sınıfın yükselişidir.

 

Çarpıcı bir örnek

Örneğin Zafer Çağlayan 

 ‘faiz lobisi’nden bahsederken şu örneği veriyor; 

 

‘bize gelen 

 şikayetler içinde şu çarpıcı örnek var, bir 

bankadan 10 milyon Euro kredi kullanan bir 

KOBİ, düşen faizlere bağlı olarak, bu kredisini 

 kapatıp yeniden yapılandırmak istemiş, bunun 

 

 

için kapatma komisyonu olarak tam 1 milyon 

 

100 bin Euro istemişler.’

 

 Çağlayan böyle örneklerin çok olduğunu, aynı durumun 

tüketiciler nezdinde de olduğunu söylüyor. 

 

 

 Yani Çağlayan, Ekonomi Bakanı olarak geldiği iki 

yeri savunuyor. 

 

Birincisi geldiği yoksul aileleri, 

tüketicileri, ikincisi eski bir KOBİ patronu 

olarak KOBİ’leri ve tekel olmayan sanayicileri. 

 

İnanın Türkiye’deki itişmenin arkasında, 

büyük oranda, bu

 ‘sınıf’

 savaşı yatar. 

 

Devrim mi arıyorsunuz, işte!

 

Denetlenemeyen ve geometrik olarak çoğalan, 

yayılan bir teknoloji devriminden 

bahsediyoruz. 

 

Bunun artık dur durağı yok. 

 

Dünyada  geleneksel hakim yapı ve bunun 

koruyucusu olan ulus-devletler, savaşlar için, 

birbirlerini  ve halklarını yok etmek için 

ürettikleri teknolojiyi denetleyemiyorlar ve 

 

teknoloji üretimi artık savaş, tehdit ve insanlığa 

aykırı hakimiyet siyasası için üretilmiyor. 

 

 Çünkü teknoloji üretimi, devletlerden ve bu 

devletlere dayanan eski   hakim sınıfların 

tekelinden çıktı.

 

Dünyanın her yerinde bunun çatışması var. 

 

Türkiye’de de, devletin oluşturduğu rant 

alanlarında büyüyen, asker ve sivil devlet 

bürokrasisi ile ortaklık yapan oligarşik bir 

diktatörlük oluşturan, bizim yedi sülalesini 

‘zengin’ 

bildiğimiz ve isimlerini tek tek 

 

sayabiliceğimiz

 ‘o’ 

ailelerin hakimiyeti bitiyor. 

Yeni sanayiciler, ihracatçılar zenginliklerini 

ailelerinin devlet korumasında büyümüş 

servetlerinden devralmıyorlar.

Elinizi çekin!

Bu arada şöyle paradoksal bir durumdan da 

bahsedeyim, bu

 ‘eski’

 oligarşik yapı, 

daha önce 

Türkiye’nin başına ne darbeler ne 

‘çoraplar’ 

ördüğünü hiç görmemiş yeni kuşağın özgürlük 

taleplerini destekler gibi yapıyor.

 

 Örneğin Gezi’de bu gençlerin kendilerini ifade etmelerini, siyasallaşmalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. 

 

 Onlara kirli ellerini bu çocukların masumiyetinden çekmesini tavsiye ediyorum. 

 

Ayrıca o çocuklar bu oligarşinin mezar kazıcısı bunu da bilin. 

 

Ama bunu öğrendiklerinde 

‘onlar’

 için çok geç de olacak. 

 

Başta İngiliz büyük burjuva devrimi olmak 

üzere, bütün değişimlerde, alt-üst oluşlarda 

bunun sayısız örneği vardır.