Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TSK İç Hizmet Kanununda yapılması
planlanan değişikliklerle ilgili,
AA 27 Haziran 2013
"Kimse cumhuriyeti korumak ve kollamak
görevinden, sivillere karşı, hükümeti devirmek,
parlamentoyu feshetmek
veya adına darbe
deyin, bir başka şey deyin parlamentoyu
kapatarak kendi
yönetimlerini kurmayı
anlamasınlar veya bundan vazife çıkarmasınlar
diye Silahlı Kuvvetlerin vazifesini tekrar yeni
bir şekilde tarif
ediyoruz"
dedi.
Arınç, Samanyolu Haber televizyonunda gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
TSK
İç Hizmet Kanununun 35. maddesinin değiştirilmesini de kapsayan
tasarıya ilişkin soru üzerine Arınç, düzenlemenin sadece 35. maddeyle
ilgili olmadığını söyledi.
Söz konusu kanun maddesinin
artık Türkiye'de herkes tarafından bilindiğini, geçmişte askeri
darbelerden sonra bunun dayanak gibi gösterildiğini belirten Arınç,
"Hatta şimdi 12 Eylül darbesiyle yargılanan iki tane yaşlı kişinin
savunmalarında dahi cumhuriyeti korumak ve kollamak görevinin
kendilerine verildiğini, bunun yasal bir hak olduğunu ileri sürdüklerine
şahit oluyoruz" diye konuştu.
Arınç, 12 Eylül 2010'da
yapılan referandumla darbeyi yapanlardan hesap sorulabileceği için ondan
sonraki demokratik gelişmelerde hemen hemen tüm siyasi partilerin bu
maddenin kaldırılmasını veya değiştirilmesini istediklerini anlatarak,
kendilerinin de bunu yeni bir demokratik paket olarak sunulacağını ifade
ettiklerini dile getirdi.
CHP'nin
de buna benzer tekliflerinin daha önce parlamentoya verildiğini aktaran
Arınç, "Biz niye önce vermedik diye sorulabilir.
Biz buna yönelik pek
çok düzenleme yaptık. Bu düzenlemelerden sonra da onun da içerisinde
bulunacağı bir kaç maddeyi zamanı geldiğinde sunmak istedik. Çünkü
sadece ona dayanak yapılarak darbeler başarılmıyor" değerlendirmesinde
bulundu.
"Yasal düzenlemede yanlış anlaşılan veya zamanı
geldiğinde istismar edilebilecek bir maddenin herhalde anlaşılır hale
getirilmesi gerekiyordu" ifadesini kullanan Arınç, "Biz bu maddeyi şöyle
bir hale getiriyoruz ki bundan sonra kimse cumhuriyeti korumak ve
kollamak görevinden, sivillere karşı, hükümeti devirmek, parlamentoyu
feshetmek veya adına darbe deyin, bir başka şey deyin parlamentoyu
kapatarak kendi yönetimlerini kurmayı anlamasınlar veya bundan vazife
çıkarmasınlar diye o da şöyle olacak, Silahlı Kuvvetlerin vazifesini
tekrar yeni bir şekilde tarif ediyoruz" dedi.
Arınç,
TSK'nın vazifesi, görevi anayasada nasıl belirlendiyse ona uygun olarak
da İç Hizmet Kanunu'nda yeniden tarif edildiğini kaydetti.
Kanunun
43. maddesinin de istismara açık olduğunu belirterek, bunu da net bir
hale getirdiklerini söylen Arınç, "TSK mensupları siyasi faaliyette
bulunamaz. Bu demeç olarak da böyle, davranış olarak da böyle. Yani
sivil iradenin, hükümetin, ülkeyi yönetenlerin yapacakları herhangi bir
iş ve görev konusunda bir siyasi faaliyette bulunmak Türk Silahlı
Kuvvetleri için artık mümkün değildir. Buna dönüştürüyoruz" dedi.
"Günlük
hayat içerisinde yaşanan olaylarda sivil idarenin alanına girip
açıklama yapmak da buna giriyor mu" sorusu üzerine Arınç, şunları
söyledi:
"Tabii açıklama yapmak da buna giriyor. Bununla
ilgili bir mitinge katılmak da belki buna girebilecek veya bugüne kadar
emsallerini çokça gördüğümüz, bu işte mutlaka bir parmak vardır diye
düşündüğümüz siyasi sonuç meydana getirebilecek veya siyasete karşı bir
tavır anlamına gelebilecek hiçbir faaliyette bulunamayacaklar. Eski
kanunda da vardı siyasi demeç verenler hakkında ceza öngörüyordu. Ama
mesela biz bunun işletilmesini 1997-1998'lerde Osman Özbek isimli bir
generalin rahmetli Necmettin Erbakan'a karşı sarfettiği çirkin sözler
konusunda işletilmesini talep ettiğimizde buna engel olmuşlardı. Acıyla
hatırlıyorum. Ondan sonra da hemen hemen her konuda Genelkurmay
başkanlarından tutunuz kuvvet komutanlarına kadar, daha alt kademeyi
kast etmiyorum. Sivil hükümete ait işleri eleştirmek, yol göstermek,
yapamazsın demek, yaparsan şöyle olur demek artık bir siyasi faaliyet
olarak elbette kabul edilebilecek. Bu madde bundan sonra 27 Nisan
benzeri mektup, bildiri, muhtıra, ismini ne koyarsanız koyun bunların
tekrar gündeme gelmesine engel olabilecek kesin, köklü bir cümledir."
Arınç,
bir başka maddeyle de askerlikte harp sanatını öğrenmek ve yapma
mükellefiyetinin düzenlendiğini anlatarak, çalışmanın 40 maddeye yakın
teknik düzenlemeler içeren bir tasarı olduğunu, diğer maddelerin farklı
düzenlemeler içerdiğini bildirdi.
"Askerlik süresiyle ilgili çalışma yok"
"Askerlik
süresiyle ilgili herhangi bir değişiklik var mı" sorusuna karşılık
Arınç, "Bunun içerisinde yok. Böyle bir çalışma da şu anda mevcut değil"
dedi.
Düzenleme için Genelkurmaya danışılıp danışılmadığı
sorusu üzerine Arınç, çalışmayı Milli Savunma Bakanlığının yürüttüğünü
belirtti.
Arınç, "Milli Savunma Bakanımız zaten Genelkurmay
Başkanlığımızla, onların adli müşavirliğiyle ve ilgili arkadaşlarla
bunun detayları üzerinde çalıştı. Onların açıkça onayları veya rızaları,
bunu söylemek durumunda değilim ama Sayın Bakanım TSK'yı temsil eden,
komuta kademesinin en üstündeki Genelkurmay Başkanımızla bu tasarının
detayları üzerinde mutlaka görüştü. Onu iyi biliyorum. Bu ters bir şey
değil TSK'yı ilgilendiren bir konuda en azından görüş almak doğrudur ama
siyasi kararı hükümetimiz verir. Bütün görüşler, teklifler alınır, bunu
bakanlar kurulumuzda değerlendiririz, siyasetçi gözüyle hükümet gözüyle
nasıl olması gerektiğini virgülüne, noktasına kadar biz tespit ederiz.
bütün düşünceler alındıktan sonra ortaya çıkan tasarı bakanlar kurulunun
imzaladığı tasarı olur" ifadelerini kullandı.
Cizre'deki sözde asayiş timi
Cizre'deki
terör örgütünün kurduğu iddia edilen sözde asayiş birimine ilişkin
haberlerin doğruluğu sorulan Arınç, Valinin olayla ilgili soruşturma
açıldığı yönündeki beyanını anımsatarak, "Demek ki doğruluğu üzerinde
kanaat edindiler ki bugün emniyet güçlerimizin katıldığı bir operasyonla
bu olay ortaya çıkarılmak ve sorumluları hakkında yasal işlem yapılmak
istendi" dedi.
Cizre'nin terör döneminde en çok acıyı çeken
ilçelerin başında geldiğini, terör döneminde buraya yoğunlaşma olduğunu
anlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Orada, canlı, hareketli
bir terör grubunun geçmişten bu yana mevcut olduğunu biliyoruz. Sivil
halk tam aksi memleketine bağlı, milletine bağlı, inançlı, ahlaklı fakat
terör, eylemciler orayı kendilerine bir üs olarak seçmişlerdi. Bugün
Ergenekon ve diğer bağlantılı davaların pek çoğunda da geçmişte orada
mesela Levent Ersöz'ün görev yaptığı zamanları insanlar şöyle bir
karıştırıp baksalar maalesef başka yönden de Cizre'nin bir merkez olarak
seçildiğini görebiliriz. Yargılamaları devam ettiği için ayrıntıya
girmeyeyim ama Cizre bir taraftan bir örgütün eylem merkezi olarak
düşünülürken bir taraftan da onun öncesinde başkaları tarafından
maalesef, biliyorsunuz oranın eski belediye başkanı Kamil Ata ve bir
albayla ilgili olarak davalar henüz devam ediyor bildiğim kadarıyla,
ayrıca başka bir hareketin de merkezi haline getirilmişti ve halk iki
hareketin çarpışma alanında kalmıştı."
"Çözüm sürecinde
Kandil'in evet dediği, BDP'nin evet dediği pek çok olaya Cizre'deki
gruplar 'hayır' demişlerdir. İş buradan çıkıyor" diyen Arınç, sınır
dışına silahlarla çekilme, eylemlerden vazgeçme, tamamen siyasete dönüş
fikirleri ve terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın nevruz konuşmasına
karşı çıkanlardan birinin Cizre'deki gruplar olduğunu anlattı.
Fotoğrafların
ne kadarının gerçekleri yansıttığı, ne kadarının propagandaya dönük
olduğunun mutlaka ortaya çıkarılacağını belirten Arınç, "Ama biz
biliyoruz ki Cizre'deki silahlı eylemciler çözüm sürecine direnme kararı
almışlardır. Sınır dışına çıkmak veya eylemsizlik noktasına gelme
konusunda ne Kandil'i ne de BDP'yi dinleyecek durumda değillerdir. O
bakımdan Sayın (Selahattin) Demirtaş'ın dünkü ifadelerini biraz
anlayışla karşılamak lazım. 'Biz de bilmiyoruz orada ne olduğunu, bir
araştıralım, bakalım' sözlerini mazur karşılayacak bazı gerekçeler
elimizde var. O da herşeyin ne olduğunu çok iyi biliyor ama böyle bir
fotoğraf karşısında, böyle bir eylem karşısında Cizre'deki direnişe
karşı onlar açısından herhalde söyleyebilecek başka bir cümle de
bulamazdı" değerlendirmesinde bulundu.
"Etkileyemiyorlar, biraz da onun hırçınlığı var"
"Kandil'e
karşı direniş söz konusu o zaman. Ne kadar güçleri var, bu süreci ne
kadar olumsuz etkileyebilirler" sorusu üzerine Arınç, "Etkileyemiyorlar,
biraz da onun hırçınlığı var. Yani süreç devam ederken ona
karşıtlıklarını göstermek için böyle akıl dışı işler de yapıyorlar. Bu
yapılacak bir şey değil. Bu kendi iradelerini teslim ettikleri şahsın
talimatlarına da aykırı. Ama biz biliyoruz ki Kandil'de de buna karşı
bir direniş var" dedi.
Terör örgütü elebaşlarından Murat
Karayılan'ın "Bunu ben ve bazı komutanlar kabul edebilir ama bir de
bizim orta tabakamız var. Bizim altımızdakiler var. Onların direnişi söz
konusu olabilir. Onları da ikna etmek gerekir" sözlerini anımsatan
Arınç, Türkiye'deki teröristlerden de çözüm sürecine karşı olanlar
bulunduğunu söyledi. Arınç, "Çözüm sürecine karşı biz de böyle bir karşı
koymanın içerisindeyiz mesajını vermeye çalışıyorlar bildiğim
kadarıyla. Ama bu o kadar güçlü değil" diye konuştu.
Karakol
baskınlarının, çok sayıda şehit verilen çatışmaların, kaçırma
olaylarının artık yaşanmadığına dikkati çeken Arınç, bunun hem
eylemsizlik sürecinin bir tezahürü olduğunu, hem de çekilmeye verdikleri
önemi gösterdiğini belirtti.
"Önemli sayıda terörist teslim oldu"
Hem
Kuzey Irak tarafından hem Türkiye içerisinden önemli sayıda teröristin
teslim olduğu bilgisini veren Arınç, bunun sürecin olumlu gittiğini
gösteren önemli verilerden olduğunu söyledi.
"Bu sayı sınır
dışına çıkması planlananların içerisinden olan bir sayı mı" sorusu
üzerine Arınç, "Onlar ayrı onları kastederek söylemiyorum" dedi.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bir
vesileyle dağa çıkmış olan ama bizim kayıtlarımızda da eylem yaptığını,
ölümle sonuçlanan olaylara, patlayıcılara karıştığı konusunda herhangi
bir bilgi bulunmayan, TCK 221. maddesine göre 'Ben oraya gitmiştim,
orada da bir süre kalmıştım ama hiçbir olaya katılmadım, şimdi teslim
oluyorum' dediği zaman esasen bizde herhangi bir suç isnat edilmiyor,
hüviyet tespiti yapılıp ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. şu
ana kadar teslim olanlar bizim kayıtlarımızda arayamadığımız, hakkında
bilgi sahibi olmadığımız, eylemler konusunda da bugüne kadar
istihbaratımızda herhangi bir değerlendirme yapamadığımız kişiler.
Sayıları bizim için çok önemli. Bu, bu süreç içerisinde dağdan inişlerin
ve teslim oluşların önemli bir sayıda olduğunu gösteriyor. Biz bunu kar
hanesine yazabiliriz."
Sayısı az da olsa bazı olaylar
yaşandığını anlatan Arınç, "Çözüm sürecine büyük planda bakarsak süreci
zedelemeyecek veya onu tekrar geriye döndürecek güçte değil. Olmasa çok
daha iyi olur. Cizre'de yaşadığımız olay gibi belki bir kaç ilçede daha
dikkat çekecek kadar adam kaçırma veya tehditlerin yoğunluğu gibi. Diğer
bölgelerin de kendilerine göre özel sebepleri olabilir. Hepsi kontrol
edilebilir noktada. Hepsine müdahale ediliyor. Güvenlik güçlerimiz
hiçbir zaman gözlerini kapatarak bu olaylara duyarsız kalmıyorlar" diye
konuştu.
Bazı yerlerde sözde bayraklar, flamalar, masa üstü
süslemeler ve bazı törenler görüldüğünü belirten Arınç, 3. yargı paketi
kapsamında şiddete, silaha yönlendirmeyen bir takım ifade ve ibarelerin
suç olmaktan çıkarıldığını anımsattı.
Arınç,
"Dolayısıyla
gördüğünüz fotoğraflara tepki
gösterebilirsiniz ama bunu Avrupa Birliği
ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını,
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini yorumlayan
içtihatlara uygun olduğu için yaptık.
Çünkü o
içtihatların tamamında şiddete
yönlendirmeyen, silaha yönlendirmeyen,
suç
işlenmesine yönlendirmeyen propaganda suç
sayılmaz diyor.
Bugün
Avrupa mantalitesiyle Türkiye'de yaşadıklarımızın farklılığı da burada
zaten.
'Niye bizi bu adamlar anlamıyorlar'
dediğimiz zaman onların
anladıkları bu, bizim anladıklarımız farklı olabilir.
Son günlerde
Avrupa Birliğinde yaşadıklarımız
da bunun bir başka tezahürü"
değerlendirmesinde bulundu.