Barış sürecinin devam etmesi seçim değil zorunluluk
İSTANBUL 27 Haziran 2013 16:03
Akil
İnsanlar Heyeti Marmara Bölgesi Grubu Başkanı Prof. Dr. Arıboğan,
"Barış sürecinin durmadan devam etmesi bir seçim değil, bir
zorunluluktur"
dedi.
Akil İnsanlar Heyeti Marmara Bölgesi Grubu Başkanı Prof. Dr. Deniz Ülke
Arıboğan, Başbakan, ilgili bakan ve yetkililere sunulan, üyelerin
katılımıyla hazırlanan ortak raporda yer alan kişisel değerlendirme
bölümünü, resmi internet sitesinden paylaştı.
Arıboğan'ın
raporunda, çözüm sürecinin en kırılgan
noktasının Türkiye'nin, Cumhuriyet döneminden bu yana şekillenen sosyal
ve siyasal yapılanmasına alternatif bir duruş önermesi olduğu ifade
edildi.
Heyet toplantıları
boyunca sürece en fazla destek verenlerin, çatışma ortamından en fazla
etkilenenler olduğu bildirilen raporda, şu görüşler yer aldı:
"Marmara
bölgesi, Kürtler'in göç alanı olması ve son 30 yıl boyunca evini terk
etmek durumunda bulunan mağdur Kürt nüfusun bu coğrafyaya akması
dolayısıyla oldukça tepkili bir insan grubunu da içerisinde
barındırıyor. Kürt bölgelerinden gelen insanlardaki ağır travma son
derece somut ve reel, buna karşın Türkiye'nin batısının yaklaşımı daha
ziyade psikolojik ve sanal. Bölgede yaşayan Kürtler korkunun bizzat
içinde yaşadıkları için umut etmek istiyor, Batıda ise korkular ve
tehdit algısı daha yüksek. Doğu'nun bu kadar arzulu ve barış yanlısı
olmasını gizli bir nedene bağlıyorlar. Doğulular ise Batılılar'ın
yaklaşımını bencil ve umursamaz buluyor. Bu nedenle karşılıklı empati
kurma zorluğu yaşanıyor."
"Çözüm sürecine neden girildiği anlatılmalı"
Raporda, 30 yıllık çatışmanın ağır tahribat yarattığına vurgu yapılarak, şu değerlendirmeye yer verildi:
"Çatışma
dönemi boyunca hiç kimse bunun nedenlerini, aktörlerini sorgulamaya
cüret edememiş. Olan kabul edilmiş ve bunun üzerinden bir yaşam
kurgulanmış. Şimdi insanlara 30 yıllık mücadelenin temelden yanlış
olduğu söyleniyor ve başka bir zihinsel dünyaya geçiş öneriliyor. Bu,
bir yönüyle bireylerin kendi kendisini yalanlaması ve daha önce inanmış
olduğundan dönmesi anlamına geleceğinden, ister istemez savaş sürecini
sorgulamayan insanların barış sürecini sorguladığını görebiliyorsunuz. O
bakımdan barış sürecine neden girildiğinin, şartların önceki halden bu
hale geçişinde ne gibi değişimlerin olduğunun çok iyi anlatılması ve
insanlara kendi duruşlarını neden değiştirdiklerini izah etmeleri için
nedenler sunulması gerekir."
Toplumun
bir kesiminin uzunca bir zamandır herhangi bir seçim ya da referandum
sürecinden zaferle çıkmayı başaramadığı belirtilen raporda,
"Barış
sürecini AKP'nin projesi olarak
algılayarak ve algılatarak, bu projenin
başarısızlığı üzerinden galibiyetle tanışmak
arayışı var.
Toplumun bir
kesiminin zafer algısı, projenin çöküşü ile ilintilendirilmiş durumda.
Akil heyete yönelik tepkinin özünde de bu var.
Heyet üyelerinin barış
sürecine destek verdiği
için değil, karşı takıma yardım ettiği için
eleştirilmesi söz konusu.
Barış süreci ile siyasal rekabet bağlantısının
kopartılması ve kaybeden kesimin başka
yerlerde zafer ihtiyacını tatmin
etmesi, sürece
yönelik baskının hafifletilmesi adına önemli bir adım
olacaktır"
ifadeleri kullanıldı.
Çözüm sürecinde medyanın rolü
Çözüm sürecinin
gelişiminde ve sekteye uğramadan yürümesinde medyanın rolünün önemli
olduğu aktarılan raporda, şu görüşler yer aldı:
"Akil
heyet çalışmaları süresince ana akım medyanın sadece protestolara
odaklanması ve yoğun katılımı göz ardı etmesi, heyetin çalışmalarını
aksatan en önemli faktör oldu. Demokratik yöntemle yapılmayan (salonu
basarak konuşmaların engellenmesi, üzerimize şişelerin ve bazı
cisimlerin fırlatılması, hakaret, küfür ve ölüm tehdidi içeren
sloganların atılması, arabalara zarar verilmesi vs.) protestoların bile
medya tarafından alkışlanması ve 50 kişilik kalabalığın görüntüsünün
salonlardaki yüzlerce kişinin görüntüsünü örtmesi, heyetin verimliliğini
önemli ölçüde etkiledi."
Çözüm
sürecinin olumlu gelişmekle birlikte halen sabotajlara ve geri adımlara
açık bir yörüngede ilerlediği savunulan raporda, şu değerlendirme yer
aldı:
"Medyanın
yumuşatıcı ve olumlu söylemler yerine olumsuz olana odaklanması, PKK’yı
temsil ettiği düşünülen farklı kimliklerin farklı tonda demeçler vermesi
ve özellikle sürecin geriye dönebileceğine dair tehditlere yer
verdikleri her konuşmanın ön sayfalarda yer alması çeşitli riskleri
barındırmaktadır."
Sonuç
Toplantılarda,
çözüm süreci dışındaki diğer konularda yaptığı gözlemleri de
6 maddede açıklayan Deniz Ülke Arıboğan'ın raporundaki sonuç bölümünde
ise şu görüşler yer aldı:
"Sonuçta
bir Akil Heyet üyesi olarak yaptığımız toplantılardan edindiğim izlenim
Türkiye'nin ciddi bir demokratikleşme hamlesine ihtiyaç duyduğudur.
Özgürlükler ve haklar garanti altına alındıkça gerilimler yumuşayacak,
her kesim radikal de olsa atılan adımlara daha büyük bir güvenle
yaklaşacaktır. Devletin gücü yumruğunun sertliğinden değil, kucağının
şefkatinden gelmelidir. Devlet mekanizmasının kendisini kollamak adına
güvenlik tedbiri alma ve şiddete başvurma gereksinimi gücünü değil,
zayıflığını gösterir. Akıl, sabır ve şefkatle tüm çatışma dinamiklerinin
üstesinden gelmek mümkündür. 30 yıllık bir çatışmanın ardından barış
sürecini başlatabilen yürek ve akıl, geçmişin ve bugünün hatalarından
ders çıkartarak daha iyi, daha müreffeh bir Türkiye'nin kapılarını
açabilir. Barış sürecinin durmadan devam etmesi bir seçim değil, bir
zorunluluktur. Bazı konular partiler ve siyasetler üstüdür ve hep öyle
kabul edilmesi gerekir."
Raporda,
toplumsal barışın sadece "adaletin temel ilke olarak kabullenildiği" bir
ortamda mümkün olduğu belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"Barış
bir toplumda sadece bir kesim için hayal edilebilecek kadar basit bir
olgu değildir. Barış ya bütün bir topluma gelir, ya da barış diye bir
şeyin geldiğinden söz edilemez. Çatışmalar belki baskılanır, olumsuz
enerjinin boşalması geçici bir süreyle ertelenebilir ama bir gün, bir
fırsatta mutlaka bir boşlukta kendini püskürtür. Bir toplumu barış
içinde tutmanın en verimli yolu alabildiğince demokrasidir. Bu çerçevede
yeni anayasanın hayata geçirilmesi, tamamını değiştirmek mümkün
olamıyorsa bile en azından belirli bir kısmının düzenlenmesi elzemdir."