Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
30 Ağustos 2013 Cuma
5 Soru: Olası Suriye Müdahalesine Körfez’in Bakışı
5 Soru: Olası Suriye Müdahalesine Körfez’in Bakışı | Yorum | SETA
1. Suriye’deki krize müdahil olmak Körfez ülkeleri için ne anlama geliyor?
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn ve Umman’dan oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri her ne kadar altı ayrı ülke olsa da, Suriye krizi konusunda Suudi Arabistan, Katar ve BAE olmak üzere yalnızca üç Körfez ülkesinin etkin rol oynadığını söyleyebiliriz. Suudi Arabistan, Suriye rejiminin düşmesini İran’ın bölgedeki nüfuz alanının zayıflatılması için bir fırsat olarak görüyor. Saddam sonrasında Irak ve Hariri suikastıyla birlikte Lübnan yönetimlerinin İran’la yakın olması, Suriye’yi Suudi Arabistan için daha önemli bir konuma yükseltti. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan, Suriye’de rejim değişikliğine destek vererek Arap isyanları karşısında aldığı ‘statükocu’ eleştirisini bertaraf etmek ve Suriye’de Suud yanlısı Sünni bir yönetim kurulmasına destek vererek bölgesel gücünü artırmayı amaçlıyor. Öte yandan Arap isyanlarının en çok konuşulan Körfez ülkesi Katar ise Suriye’de muhalefeti desteklemek suretiyle, hem meşruiyet zeminini genişleterek bölgedeki siyasi varlığını sağlamlaştırmayı hem de bölge ülkelerinden bulduğu boşluğu değerlendirerek bölgesel etki alanını genişletmeyi hedefliyor.
2. Körfez ülkeleri Suriye krizi karşısında bugüne kadar nasıl pozisyon aldı?
Körfez ülkeleri Suriye krizinde Esed rejimine karşı muhalifleri değişik miktarlarda ve metotlarla da olsa desteklediler. KİK ülkeleri ortak bir kararla Suriye’den diplomatik temsilcilerini çekerken Şam büyükelçilerini de sınır dışı ettiler. Suudi Arabistan ve Katar’ın başını çektiği Körfez ülkeleri Suriye muhalefetini ekonomik, askeri ve siyasi olarak desteklerken, gerek Suriye içerisindeki muhalefetin silahlandırılması ve gerekse Suriye Ulusal Konseyi’ne maddi ve diplomatik destek verilmesi konusunda önemli rol oynadılar. Bununla birlikte muhalefet içerisinde Suud ve Katar’a yakın olan bloklar belirdi, bu blokların mücadelesi özellikle Suriye Ulusal Konseyi ve Suriye Ulusal Koalisyonu’ndaki tartışmalara olumsuz olarak yansıdı. Son olarak Suudi Arabistan’ın desteklediği Ahmed Cerbe, koalisyonun başına geçti, yine Suudlar Özgür Suriye Ordusu’nun Askeri Konseyi üzerinde büyük etki sahibi oldu, bu durum Katar’ın Suriye meselesinde güç kaybetmesi olarak anlaşıldı. BAE ise bir taraftan Suriye konusunda Suud çizgisinde hareket ederken diğer taraftan da muhalefetin özellikle İslami kesimleri aleyhine yürütülen medya operasyonlarına ev sahipliği yaptı.
3. Körfez ülkelerinin Suriye’de kimyasal silah kullanımına yaklaşımları nasıl?
Suriye’de kimyasal silah kullanılması karşısında Körfez ülkelerinden resmi tek kınama Katar’dan geldi, Katar Dışişleri yaptığı açıklamada Suriye rejiminin halkına karşı kimyasal silah kullanarak uluslararası anlamda tüm kırmızıçizgileri aştığını ifade etti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal konuyla ilgili özel açıklama yapmasa da Suud Arabistan-Fas İşbirliği Ortak Komitesi 12. Dönem Toplantısı'nda "Suriye rejimi Arap kimliğini kaybetmiş ve her zaman Arap milliyetçiliğinin kalesi olan Suriye kültürüne bağlılığını yitirmiştir" ifadesini kullanarak Esed rejimini ülkede yaşananların tek sorumlusu ilan etti. Suudi Bakan, BM’yi olağanüstü toplantıya çağırarak uluslararası toplumun da kimyasal silah kullanılmasıyla ilgili ciddi tavır alması gerektiğini söyledi. BAE, Kuveyt, Umman ve Bahreyn’den ise konuyla ilgili resmi herhangi bir açıklama yapılmadı. Bununla birlikte müdahalenin kapsamlı ve sonuç değiştirici olması gerektiğine dair sesler hem Suudi Arabistan’dan hem de Katar’dan yükseldi.
4. Körfez ülkeleri kimyasal silah kullanılması karşısında Suriye’ye yapılacak herhangi bir askeri müdahaleye nasıl bakıyorlar?
Öncelikle henüz hiçbir Körfez ülkesi Suriye’ye olası bir askeri müdahaleyi destekleyeceği yönünde resmi açıklama yapmadı. Suudi Arabistan ve Katar, Esed rejiminin sınırları aştığını ifade etse de, askeri müdahale sözünü zikretmeden bu durumun cezasız kalmaması gerektiğini belirtti. Net bir açıklama gelmemesine rağmen Suriye muhalefetine en fazla silah yardımında bulunan Suudi Arabistan ve Katar’ın müdahaleye destek vereceği açık. Hatta Suriye’de askeri bir çözüm için Suudi Arabistan İstihbarat Şefi Bender Bin Sultan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le gizli bir görüşme yaparak Rusya’ya Suriye’den desteğini çekmesi için gizli bir petrol anlaşması önerdiği iddia edildi. Bunun yanı sıra, Suriye’ye müdahaleyi konuşan ABD’nin Körfez ülkelerinde askeri üsleri olduğu düşünüldüğünde olası bir müdahalede bu üslerin kullanılacağını söylemek yanlış olmaz.
5. Suriye meselesi bağlamında Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişki nasıl seyretti?
Türkiye ile Körfez ülkeleri Suriye kriziyle ilgili olarak önemli oranda ortak bir pozisyon benimsedi ve muhalefetin yanında yer aldı. Taraflar farklı gruplardan oluşan Suriye muhalefetine siyasi, ekonomik ve askeri destek sağladı. Bütün gruplarla diyalog halinde olunsa da Katar ve Türkiye ile Suudi Arabistan farklı muhalif grupları destekledi. Kriz tamamen çözülene kadar Esed yönetiminin düşmesi konusunda tarafların saflarında ciddi bir değişme olması mümkün görünmüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’de kimyasal silah kullanılması sonrasında Riyad’a gerçekleştirdiği diplomatik ziyarette de Suriye krizinin nihayete erdirilmesi konusunda Suudi Arabistan ile güçlü bir iradeye sahip olduklarını ve Suriye halkı barışa, huzura kavuşuncaya kadar da ortak hareket edilmesi gerektiğini vurguladı. Benzer açıklamalar, Katar Dışişleri Bakanı Halid el-Atiye’nin kimyasal saldırıdan sonra Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmi ziyarette de Türk ve Katar Dışişleri Bakanları tarafından yapıldı.
Bununla beraber Suriye krizinin Türkiye ve KİK ilişkilerinin geleceğinin belirlenmesinde bir turnusol kâğıdı niteliğinde olduğunu belirtmek gerekir. Nitekim Suudi Arabistan’ın Suriye politikasına daha ziyade İran karşıtlığı yön verirken, Türkiye, krizi hem içişlerinde ve sınırlarında hem de bölgede istikrar ve barışın önündeki bir engel olarak görüyor. Dolayısıyla kriz sonrası dönemde Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de şekillenecek olan yönetimden beklentileri farklılık gösterecektir. Nitekim Suudi Arabistan ve Katar dışındaki diğer Körfez ülkelerinin Mısır’daki darbeye verdiği destek, tarafların bölge tasavvuruna ilişkin farklılıklarını ortaya koymuştur.
Suriye müdahalesi Bosna ve Kosova'ya ne kadar benzer 30 08 2013 Cuma bugün Bosna Hersek'te bölünme veya çatışmanın ayak sesleri yeniden duyuluyor
Suriye müdahalesi Bosna ve Kosova'ya ne kadar benzer?
Orta Doğu'da küresel krize dönüşme eğilimi gösteren sorunların gölgesinde Balkan seyahatine çıktık.
Balkanlar'ın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu yakinen görme fırsatımız oldu.
Bugün Orta Doğu'daki gelişmeler için Balkanlaşma ifadesi kullanılıyor.
Bu ne kadar doğru bir benzetmedir ona bakmak gerekir.
1989'da ortaya çıkan değişim dalgası Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın çözülmesine neden olmuştu.
Bu durum dini ve etnik farklılığın olduğu ülkelerde savaşları başlattı.
O günlerde siyasi bilimciler Orta Doğu'da yaşananlardan yola çıkarak gelişmelere 'Lübnanlaşma' adını veriyorlardı.
Özellikle Balkanlar'daki çatışmalar dini ve etnik temele dayandığı için benzeşir bir yönü vardı. Bugün Orta Doğu'daki gelişmelere 'Balkanlaşma' olarak adlandırmak doğrusu zorlayıcı bir durumdur. Sadece istikrarsızlaştırmadan dolayı kullanılıyorsa doğru olabilir.
Orta Doğu'da Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Mısır, Somali, Tunus ve Mali ekseninde yaşananlar etnik bir çatışmadan çok mezhebi farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Suriye sorunu ise küresel aktörlerin ve bölge ülkelerinin çıkar stratejileri üzerinden görülen bir hesaplaşmaya dönüştü.
Suriye halkına ise; kin ve nefretin derinleşmesi, Baas iktidarını destekleyenler veya karşısında yer alanlardan olmak üzere;
100 binden fazla insanın ölmesi, binlercesinin yaralanması, milyonlarcasının iç ve dış göçe maruz kalması kaldı.
Bu günlerde batılı ülkelerin oluşturacağı bir koalisyonun Suriye'ye müdahalesi için geri sayıma başlandı.
Öyle ki; görsel ve yazılı medyada, jet ve füze görselleri eşliğinde vurulacak hedeflere dair haritalar yayınlanıyor ve planlar yapılıyor. Ayrıca, ABD öncülüğünde yapılacak müdahaleyi ister konumda bıraktığı için Esed kınanırken;
Mısır darbesi dolayısıyla eleştirilen ABD, AB ve bir kısım Orta Doğu ülkeleriyle de birlikte hareket edildiği için mazeret oluşturulmakta. Mısır da ayrışan tavırlar Suriye de nasıl örtüşecek?
Suriye'de yaşananlar tahammül edilemez bir hale geldi.
Masum halka karşı şiddeti hiçbir inanç masum gösteremez.
ABD yönetimi 'Suriye'ye yapılacak müdahalenin asker ayağı değmeden, dar kapsamlı (limitli) ve rejim değişikliğine neden olmayacağını' açıkladı.
O zaman akla bu müdahalenin neye yarayacağı sorusu geliyor.
Henüz BM'den bir onay çıkmadı. Ayrıca ABD Temsilciler Meclisi ve İngiltere Parlamentosu müdahaleye karşı tavır geliştirdiler.
Herkes BM kararı olmadan ABD öncülüğünde Batı ittifakının Bosna ve Kosova'ya yaptığı müdahaleyi örnek göstermektedir. Bu durumu benzeşen ve ayrışan yönleriyle ele almak gerekir.
Bosna Hersek'te Müslümanlara yönelik Yugoslav Halk Ordusu ve Sırp paramiliter grupların saldırısı söz konusuydu.
4 yıl süren iç savaşın sonunda Müslümanlar askeri yapılarını oluşturup üstünlüğü ele geçirmeye başladıkları bir anda, Sırpların Srebrenica'da 10 bine yakın Müslümanı katletmeleri bardağı taşıran damla sayıldı ve hava saldırısı düzenlendi.
Oysa sadece başkent Sarajevo'da bütünü sivil olmak üzere15 binden fazla Müslüman öldürülmüştü. 4 yıllık savaşın bilançosu 198 bin Müslüman öldü, 100 binlerce yaralı ve sakat, 1,5 milyon insan yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldı.
Ölümler, yaralanmalar, sakat kalmalar, göçler, ibadethane ve evlerin yıkılması itibariyle Suriye sorunu Bosna'ya benzeşmektedir.
Tek fark Bosna'da Müslümanlara saldıranlar ve onları azmettirenler Hıristiyanlık inancına sahip Ortodoks Sırplardı.
Kosova'da da farklı bir durum söz konusu değildi.
Hıristiyan Ortodoks Sırplar Müslüman Arnavutlara karşı Bosnalı Müslümanlara yaptıklarının aynısını yaptılar.
Sadece rakamlar farklıydı.
Uluslararası irade Bosna'ya 4 ve Kosova'ya ise 1 yıl süren bir savaşın sonucunda müdahalede bulundu.
Müdahale sadece hava saldırısı olarak kalmadı ve sonrasında barışı kurmak için barış gücü gönderildi.
Müdahalenin sonucunda:
Dayton Barış Anlaşması'yla Bosna Hersek'te üç etnik temele sahip, 10 Kantona ayrılmış Boşnak Hırvat Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti adlı iki yapılı bir devlet kuruldu.
Mültecilerin geri dönüşü Dayton'la garanti altına alınmasına rağmen bugüne kadar Bosna Sırp Cumhuriyeti'ne dönenlerin sayısı sembolik olmuş ve dönenler de tehdit edilmektedir.
Kosova'da da Mitrovica'nın dışında ülkede Arnavutların kontrolü sağlandı.
Mitrovica ve çevresi Kosovalı Sırp azınlığın elinde kaldı ve bugün çözülmemiş bir sorun olarak ortada duruyor.
Bosna'da ve Kosova'da ayrışma dini ve etnik yapılar üzerinden gerçekleştiği için geliştirilen çözüm metotları kısa vadede başarılı gibi gözüküyor olmasına rağmen;
bugün Bosna Hersek'te bölünme veya çatışmanın ayak sesleri yeniden duyuluyor.
Suriye'ye yapılacak uluslararası müdahale Bosna ve Kosova'da ortaya çıkan sonuçları sağlaması güç. Suriye'de ki ayrışma dini ve etnik yapılardan çok yönetim eleştirisi ve mezhepler arasında yaşanmaktadır.
Suriye sorununun çözümünde hangi mezhebi anlayışın sözü egemen kılınacak?
Sünnilerin mi, Şiilerin mi yoksa Selefilerin mi?
Sekülerlerin ve dini azınlıkların durumu ne olacak?
Uluslararası müdahaleyi yapacak olanlar, talep edenler ve destekleyenler Suriye'nin geleceğini de düşünmelidirler.
Suriye sorununun çözümü için tüm tarafların masaya oturduğu bir siyasi müzakere süreçinden başka çıkış yolu gözükmüyor.
Kötü barış iyi savaştan iyidir.
'Limitli müdahale'
sadece yapılmış olmak için olacak ve Suriye'de
sorunu çözmekten çok;
bölgeyi daha kaotik
hale getirecektir.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ
30 08 2013 Cuma
AB’den Orta Amerika açılımı dünya
AB’den Orta Amerika açılımı | euronews, dünya
Avrupa Birliği, en büyük ikinci ticaret ortağı Orta Amerika ülkelerinin hepsinde temsilcilik açacağını duyurdu. Birliğin 2013’ten önce sadece Guatemala’da büyükelçiliği ve Nikaragua’da bölgesel temsilciliği bulunuyordu. Yeni işbirliği anlaşması 1 Ağustos’ta yürürlüğe girmişti.
Avrupa Birliği, en büyük ikinci ticaret ortağı Orta Amerika ülkelerinin hepsinde temsilcilik açacağını duyurdu. Birliğin 2013’ten önce sadece Guatemala’da büyükelçiliği ve Nikaragua’da bölgesel temsilciliği bulunuyordu. Yeni işbirliği anlaşması 1 Ağustos’ta yürürlüğe girmişti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)