Süreci enfekte etme çabaları…
Demokratik
Açılım ve Oslo süreci yaşanırken
gerçekleşen Arap Baharı, PKK'nın
kimyasını
bozmuş, buna öykünen bir strateji içine
girmesine sebep
olmuştu.
Çözüme ulaşılmasını kendi hesaplarına uygun görmeyen dış
güçlerin de yönlendirmesiyle PKK, farklı bir stratejiyi hayata geçirmek
için eylemlere başladı ve süreci sabote etti.
Silahlı ve toplumsal
başkaldırı ile amacına ulaşabileceği yanılgısı, devam eden görüşmelerin
akamete uğratılmasına sebep oldu.
Gezi
olayları da benzer bir şekilde örgütün kimyasını bozmuşa benziyor.
Yine
bir kısım dış mihraklar örgütün kulağına
farklı şeyler üflüyor, yine
örgüt sokak
üzerinden daha ileri hedeflere ulaşabileceği
yanılgısına
sürüklenmek istiyor.
BDP'nin sokak gösterilerini sürdürme eğilimi
sürece
fayda sağlamayan bir gerilim kaynağı oluyor.
Kontrol dışı grupların
taşkınlıkları ve kimi
şiddet olayları siyasi tansiyonu yükseltiyor.
Cizre
ve Lice olayları sürecin hiç de hayrına bir görüntü oluşturmadı.
BDP'nin savunmakta ve her ayrıntısını açıklamada zorlandığı bu olaylar
bir tertibin parçası gibi görünüyor. Buna bölgedeki komutanları taşıyan
helikopterin kurşuna tutulması da eklenebilir. Cizre'de kimsenin
görmediği bir sokakta beş-on tane gence üniforma giydirip tiyatro
oynatmak, bir fotoğraf karesiyle Türkiye'ye farklı bir görüntü vermeye
çalışmak açık bir tezgahtır. Gezi Parkında sıkça rastladığımız bu algı
yönetimi ve imaj çalışması bu bölgede de aktive olmuş görünüyor.
Açıkçası
bu tekil olayların süreci ciddi şekilde etkileyebileceğini
düşünmüyorum. Ancak bunların çözüme giden yola döşenen mayınlar olduğu
da görülüyor. Bu tür olayların oluşturduğu izlenim, sürecin ve
aktörlerin enfekte edilmeye çalışıldığıdır.
Buna
karşı başta BDP olmak üzere tüm aktörlerin daha duyarlı hareket etmesi
gerekir. Eğer bir el farklı manipülasyonlarda bulunmaya çalışıyorsa
çözüme inanan insanların buna dur demesi gerekir. Eğer örgüt daha önce
olduğu gibi farklı bir angajmana girmediyse ve farklı bir stratejiye
ikna edilmediyse, herkesin üzerine düşen çözüm iradesini korumak ve
kırılganlık üreten bu tür olaylara geçit vermemek olmalıdır.
Öcalan'ın
Nevruz mesajından sonra Kandil'den gelen açıklamalar sürece yönelik bir
inancı ortaya koymuştur. Kalkan'dan Bayık'a, Karasu'dan Karayılan'a
kadar ve hatta en şahin Bahoz'a kadar bir çok ismin 'silahlar sussun
siyaset konuşsun' fikriyatının geliştiğine dair mesajlar vermesi süreç
açısından anlam taşıyordu. Ancak son günlerde yapılan bir kısım
açıklamalar ve yeniden sokağı gösteren eğilimler dikkat çekicidir.
Süreci enfekte edecek söylem ve eylemler toplumda oluşan umudu kırmakla
kalmaz, tarihi bir süreci de olumsuz etkiler.
Bu
noktada herkes ve herkesim toplumdaki bu umudu ve beklentiyi doğru
okumak, tarihi sorumlulukla hareket etmek durumundadır. Türkiye'ye ve
bölge insanına bedel ödettirmek kimsenin hakkı olamaz.
Hükümet
sorumlu ve sağduyulu bir şekilde sürecin gereklerini yapmakta, dersine
çalışmakta, çözüm iradesini güçlendirecek etkinliklere hız vermektedir.
Akil insanlar heyetinin çalışması yeni bitmiştir, Meclis'teki Çözüm
komisyonu çalışmalarını hala sürdürmektedir. Çözüme destek yüzdesi her
geçen gün artmaktadır.
Sürecin
başından itibaren bir çok sabotaj girişimi veya talihsiz olay, milletin
büyük umudu ve sağduyusuyla aşılmıştır, bundan sonra da aynı direncin
korunacağına inanıyorum.
İşin
zor kısmı, bu tür süreçlerin başlamasıdır.
Çözüm süreci çok kritik
aşamaları aşmış,
önemli mesafeler kat etmiştir.
Hiçbir provokasyon,
manipülasyon ve tertip bu
hayırlı gidişatı durduramaz.
Yanlış yapan
yanlış yaptığıyla kalır.
04 07 2013
YASİN DOĞAN