BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz
Sınıfsız toplum 23 Haziran 2013 Pazar "sınıf" ve "statü"
Sınıfsız toplum
Gezi
Parkı ekseninde yaşananlar üzerine giriştiğim sınıf analizlerine,
"sınıf" ve "statü"
karşılaştırmalarına özellikle sol cenahtan çıldırmış
tepkiler aldım.
Solun
vazgeçilmezi olan "sınıfsal açıklama"yı galiba benden başka yapan
çıkmadı. "Bilimsel sosyalizm"i benimseyen radikal grupların şiddet yüklü
eylemlerine aldırmayın. Marks dünyanın bazı bölgelerinde yaşamaya devam
ediyor; ama Taksim civarında izine ve eserine rastlayan olmadı. Taksim
eylemlerinin küçücük bile olsa, ezilen sınıflarla temas alanı yoktu;
tersine geçmişin egemen sınıfları yitirdikleri hegemonyanın peşine
düşmüşlerdi. Var iken değerini pek kavrayamadıkları eski statükoyu
arıyorlardı.
Protesto eylemlerinin farklı toplumsal kesimleri
eşitleyen güçlü bir ortak paydası vardır. Ortak payda, içi farklı
şekillerde doldurulan "protesto"nun kendisidir. Geçersiniz
protestocuların yanına, siz de tepkinizi dile getirirsiniz. Kimse de
dönüp "sen neye karşısın?" diye sormaz. Eylemin genel gidişini amacından
saptırmadığı sürece, sonradan katılanlara barikatlarda her zaman yer
bulunur. Kıyamet, işler yolunda gidip de maksat hasıl olduktan sonra
kopar. Devrim sonraları iktidar mücadeleleri, tarihin en kanlı ve kıyıcı
katliamlarına sebep olur. Fay hatlarının kesiştiği yerdeyiz. Şiddet
yöntemine müracaat eden sol grupların muradı, konumuzun bütünüyle
dışında.
Sol düşünce, bizde hiçbir zaman sınıfsal temellere
dayanmadı. "Anti-emperyalizm" her zaman daha kolay bir ateşleyici ve
birleştirici güç olarak devreye sokuldu. Ulusalcılığın, sol düşüncenin
alamet-i farikası haline gelmesi bu anti-emperyalizm kolaycılığının
eseridir. Cumhuriyet'i kuranlar, millî mücadeleden çıkıp gelmişlerdi ve
sınıfsız-imtiyazsız bir toplum isteyerek, aşağı kattakilerin
egemenliğine kendi ayrıcalıklarını sürdürmek için karşı çıkmışlardı.
Bugün Taksim'de karşımıza çıkan geniş koalisyonun bu tarihî geçmişten
bir farkı var mı?
"Anti-kapitalist Müslümanlar"ı namaz kılarken,
Cihangir'in nevzuhur burjuvazisini yoga yaparken aynı safta bir araya
getirebilmek için, sınıfsız-imtiyazsız toplum idealinin hâlâ yaşamakta
olması gerekir. Sınıf mı? Burjuvazimiz, rahatını bozup, meydanlara
çıkıp, biber gazına ve polis jopuna direniyorsa ve üstelik bu kadar
eziyete toplumun bütünü için katlanıyorsa sınıf terazisi iflas etmiş
demektir. Madem sınıf yok, o zaman her şey mubah olmalı. Tuba ağacı gibi
ters duran sol idealler, bunun göstergesi.
Türkiye'de
ezilen-ezen ilişkisi yakın zamana kadar örgütsüz geniş halk kesimleri
ile Cumhuriyet'in yönetici-seçkin azınlığının kendi içinde oluşturduğu
tarihsel blok arasında geçti. Askerî vesayet, bu blokun fakir halk
çocuklarından devşirdiği askerî sınıf ile, çoğunluğa karşı iktidarını
sürdürmesine hizmet etti. Sonra bu blokun miadı doldu. Örgütsüz halk,
kendi içinden çıkan ve halka dayanmaktan başka gücü olmayan yeni bir
seçkin grubu iktidara taşıyarak, onların aracılığıyla tarihin sonunu
getirdi.
Ağaçlar, çölleşmekte olan dünya için önemli bir değer.
Ama kimse, Brezilya'yı kasıp kavuran eylemlerin 20 kuruşluk otobüs
zammından kaynaklanmasını, Türkiye'den farklı olarak Amazon yağmur
ormanlarındaki ağaç bolluğuna dayanarak açıklayamaz. Eğer sınıf
diyorsanız, Türkiye'yi değil, Brezilya'yı mercek altına yatıracaksınız.
Demokrasilerde siyasetin geleceğini, birbiriyle rekabet eden seçkin
grupların hal ve gidişine bakarak kestirmek mümkündür. İktidarda olan AK
Partili seçkinler, geçmişin taşra radikalizmi içinde kişiliklerini ve
reflekslerini edindiler. Geçmişlerinde bugünkü yönetim yeteneklerine
yansıyan sıkı bir tecrübe birikimi var. Her iki kesime de aşinayız. Eşit
şartlarda yürütülecek rekabette, Cumhuriyet burjuvazisinin sülbünden
gelenlerin iktidardaki seçkinler karşısında hiç şansı olamaz.
Kapitalizmin kendi iç rekabeti boyunca dişiyle, tırnaklarıyla mücadele
ederek bulunduğu konumu elde eden yeni bir beyaz yakalı sınıf gelişiyor.
Bu sınıfın vitrinini pazarlamacılar oluşturuyor. Geleceğin
yönetici-seçkinleri muhtemelen bu yeni sınıfın içinden çıkacak. Uzun ama
çok uzun bir zaman sonra...
Mümtaz'er Türköne
23 Haziran 2013 Pazar