Değişim ve değişimin ürünü yeni kuşak
Sanırım bir hususu vurgulamaktan usanmamam gerekiyor.
Türkiye
yaklaşık son on yıldan bu yana radikal bir değişim sürecinden geçiyor.
Kurulu düzenin temel dinamikleri yerinden oynuyor.
Bu, ikinci değişim
teşebbüsü...
Birincisi merhum Turgut Özal zamanında olmuştu.
Fakat
kurulu düzenin iplerini ellerinde tutanlar, merhum Özal'a fırsat
vermediler.
Ve ona teşebbüsünün bedelini hayatıyla ödettiler.
Turgut
Özal öngördüğü değişimi derin devlete ilişmeden gerçekleştirmek
istiyordu.
Nitekim onun hayatına kıymak isteyenleri bildiğini en
yakınları söylüyor.
Buna rağmen Özal ona suikast tertipleyenleri ifşa
etmek ve onlarla yargı önünde hesaplaşmak
(bunu ne ölçüde
sağlayabilirdi, o da ayrı bir konu)
yerine kendi işini sürdürmeyi tercih
etti. Buna rağmen projesinin tamamını hayata geçirmeyi başaramadı.
Cumhurbaşkanlığından sonra ikinci yenilik hareketini gerçekleştirmek
istiyordu.
Ömrü vefa etmedi.
Şimdi
ikinci değişim teşebbüsü deneniyor. Şimdiki değişimde direksiyonun
başında Recep Tayyip Erdoğan bulunuyor. Erdoğan, Özal'ın yöntemini
uygulamıyor.
O, bir yandan derin devletle uğraşırken, bir
yandan da ülke
kalkınmasıyla ilgili projesini
uygulamaya aktarmaya çaba gösteriyor.
Son on yılda göz ardı edilemeyecek, görmezden gelinemeyecek denli
radikal adımlar atıldı.
Anadolu'yu gezmiş olanlar duble yolların bütün
yurdu döşemekte olduğunu görür. İktisadî alandaki başarılar hem ulusal,
hem uluslararası boyutta nesnel ölçeklerle kabul ediliyor.
Fakat
bütün bu değişim hareketinin temelde bir Anayasa değişikliği ile
taçlandırılması gerekiyor. İşte burada, bu Anayasa değişikliğinin
gerçekleşmesini istemeyenlerin 'gizli el'i devreye giriyor.
Burada
'İstemezükçüler'in protestosu ile karşılaşılıyor.
Bu anayasa
değişikliği, daha doğrusu yeni bir Anayasa ihtiyacı karşılanmadıkça
diğer değişikliler palyatif olmaktan öte bir anlam ifade etmez.
Münferit
değişiklikler halinde kalır.
Ve AK Parti iktidardan çekildiği anda,
gerçekleştirilmiş olan tüm değişikler fazla bir
uğraşı gerektirmeden
geri çekilir ve bir tek gün
içinde hiçbir şey yapılmamış hale dönüşür.
O
bakımdan yeni bir Anayasa yapılması hayati önem taşıyor.
Bu
on yılda elbette değişen yalnızca fiziki görünüm olmadı. Toplumsal
hayat ve toplumsal ilişkilerdeki nitelik de değişti. Bireylerin davranış
biçimleri değişti. Bu değişiklik yalnızca yurt içi değişikliğin sonucu
olarak tecelli etmedi. Uluslararası ilişkilerdeki değişikliğin sonuçları
da ülke içinde yansımasını gösterdi.
Şimdi
yeni bir kuşak boy verdi, veriyor. Bu yeni kuşak da kendi içinde
homojen değil. O da çeşitlilik gösteriyor. Onun bir kategorisini şimdi
Taksim Gezisinde mevzilenmiş olanların şahsında gözlemliyoruz. Burada
da, barışçıl yoldan protestosunu ifade etmeye çalışanlarla onların
sırtından terör estirmeye kalkışanları birbirinden ayırmak gerekiyor. Bu
ikinciler kendine özgü bir kişilik taşımayıp birincilerin sırtından
asalak olarak geçindikleri ve başkasının maşası olarak ortada
göründükleri için onlar iraptan mahalsiz bir güruh niteliğinde. Bu
itibarla uğraşılacaksa onlarla değil, fakat onların ipini elinde
tutanlarla uğraşılması gerekir.
Fakat
her hâlükârda değindiğimiz yeni nesil son on yılda vuku bulan fiziksel
ve toplumsal değişikliğin ürünü olarak hayat bulmuş oluyor. Onlar kendi
kuşaklarının taşıdığı özelliğin dışa vurumu olarak protestolarını
gerçekleştiriyor. Şimdi onlara akıl vermeye kalkışanlar kuyruk
oluşturmuş durumda. Ben kimseye akıl verme mevkiinde görmem kendimi,
görmüyorum. Onlar, kendi yollarını kendileri bulacaktır. Onların
sırtından rol kapmak isteyen siyaset erbabına da, terörist güruha da
gene bunlar kendi dilleriyle cevaplarını verecektir. Bu cevabın, onlara
yaraşan bir soylu dille dile getirileceği hususunda beklentim sürüyor.
RASİM ÖZDENÖREN
16 06 2013