İlginç bir yanlış bilinç örneği
Emek
ve Adalet Platformu'nun çağrısıyla 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı saat
7'de Vefa'da Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nde kamuya açık olarak
gerçekleştirilen istişareden sonra bir bildiri hazırlanarak kamuoyuna
sunulmuştu.
Biz, bu bildiriyi
internet sitesinin 15 Haziran 2013 Cumartesi tarihli yayınından aldık.
Bildirinin hemen her cümlesi bir yanlış bilinç örneği olarak dışa
vuruyor. Bildirinin altında yer alan imzaların arasında birebir
tanıdığım ve kendilerini her zaman anlamaya çalıştığım arkadaşlarım da
bulunmaktadır.
Gerçi bu metin üzerinde ancak olayların soğumaya başladığı bir dönemde
durmaya fırsat bulmuş olduk. Ancak bizim derdimiz, bizi tanıyanların
bildiği gibi güncel olanla doğrudan bağlantılı değil. Bildiri metninde
yansıyan yanlış bilinç örnekleri bu ülkede yaşayan Müslümanların
bazılarının karşı karşıya bulunduğu handikapları veciz biçimde dile
getirmesi bakımından önem taşıyor.
Bu bildiri olayların patlak vermesinin üstünden 16 gün geçtikten sonra
yayınlanıyor. Yani masum protestocularla onların sırtından anarşi ve
terör çıkarmak isteyen güruhun kesinlikle artık birbirinden ayrıldığının
ortaya çıktığı bir dönemde...
Bildirinin
her bir cümlesi üzerinde durmaya gerek yok. Aralarından ayıkladığım
parçalar üzerinde durmak yeterli sayılmalı. İşte o parçalardan bazıları:
*
Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve
yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma
iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla
davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu
nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı
dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin
kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
-
Bildiri sahipleri besbelli ki, masum protestocularla 'çapulcu'
yaftasını hemen benimseyenler arasında bir ayırım yapmak istemiyor.
Hükümetin karıştırıcılara müdahale etmesi durumunu, karıştırıcılık yapan
28 Şubatçılarla aynı kefede değerlendiriyor. Vahim hata...
*
Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi;
halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin
kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
-
Bir kere İstanbul Belediyesi'nin aldığı karar korsan bir karar değil.
Belediye Meclisi'nin tüm üyelerinin oybirliği ile alınmıştır.
Tepkilerden sonra da geri adım atılmıştır. Bu anlayış, hırsızda hiç
kabahat bulmuyor, bütün sorumluluğu ev sahibinin üstüne atıyor.
*
Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde
onları 'çapulcu' olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir
kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkânların tahrip
edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis
müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne
kaydığı da bilinmektedir.
-
'Çapulcu' olarak nitelenenler masum protestocular değil, belediye
otobüslerini, halk otobüslerini yakanlar; dükkânları yakıp yıkıp
yağmalayanlar ve benzeri her türlü tahrip eylemine girişenlerdir. Polis
müdahalesinin durduğu yerlerde ve zamanlarda bile bu güruhun
saldırmaktan geri durmadığı kayıtlarda mevcuttur.
*
Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi
ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam
ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir
kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde
değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı
bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.
-
Bu ifadelerde de vahim bir kafa karışıklığı ve ilginç bir yanlış
bilincin dışa vurumu gözlemleniyor. Alıntıladığımız parçanın ilk
cümlesindeki iddialar ile Taksim Gezisi'ndeki olaylar arasında doğrudan
bir irtibat yoktur. İkinci cümlenin beyanına gelince: hükümeti teşkil
eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam
hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır.
Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir. Bu hükümet fiilen ve
hukuken 1982 Anayasası'nın öngördüğü hükümlere göre kurulmuş bir
hükümettir. Binaenaleyh ondan Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar
beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.
Konuyu tamamlayamadım. Gelecek yazıda başka birkaç örnekle yanlış bilinçlenmenin mahiyeti üzerinde durarak bitirmek istiyorum.
RASİM ÖZDENÖREN
23 06 2013 pazar