Değinmeler...
Başbakan açıkladı:
Seçilme yaşı 18'e indirilecek.
Gençleri
memnun edecek bir teklif midir bu acaba?
18'ini tamamlamış gençler bu
düzenlemeyi getirenlere şükranlarını sunar
(ve onları destekler)
mı
acaba?
Söz konu düzenleme yapıldığında mostralık kabilinden 18'inde bir
iki milletvekilinin Meclis'te yer alması sayıları yüzbinleri
(milyonları?)
bulan 18'ini tamamlayanlara 'İşte nihayet biz de milli
iradenin temsilcileri olabiliyoruz' dedirttir mi acaba?
Hiç
sanmıyorum.
Bana sorarsanız, 'Gençleri 18'inde Meclis'e sokmak onların
yararına değil zararınadır' derim.
Hayal edin:
18'inde bir genç
'Salı
toplantıları'nda kim bilir ne kadar sıkılır;
parti yönetimlerinin
direktifiyle el kaldıran
milletvekilleri arasında bulunmaktan kim bilir
nasıl bunalır; koyu renk takım elbise içinde
Meclis lokantasında
'Türk
mutfağı' ile beslenmek kimbilir canını ne kadar sıkar.
18'inde
bir gencin dört yılını Meclis çatısı altında geçirmesi onun her türden
formasyonu açısından -muhakkak ki- yarardan çok zarar getirir.
Yüksek
öğretimden vazgeçmiş olarak büyük ihtimalle kendisini küçük ismiyle
çağıran 'meslekdaşlar'ın genel kurul ve kulislerde anlattıkları
hikayeleri dinlemekten bıkmış bir 18 yaş milletvekili!
Dolayısıyla
bir eğitimci olarak gençlere tavsiyem şudur:
Sakın ha sakın! 18'inizde
(yani şairin dediği gibi 'en güzel yaşınızda')
Meclis'te vakit geçirmeyi
aklınızdan sakın ha geçirmeyin...
???
Üçünçü
Köprü'nün adını Cumhurbaşkanı açıkladığı için gazeteciler tabii olarak
malum soruyu ona da yöneltmişler.
'Yavuz Selim Sultan' adı
incitici-yaralayıcı-öfkelendirici olmadı mı?
Cumhurbaşkanı'nın cevabı da
köprü açılışında yer alan protokolun diğer üyelerinin cevabından
farksız.
Bu cevap özetle şöyle:
Ne münasebet!
İsim babalarının aklından
Alevileri incitmek asla geçmemiştir!
İnsan bu cevap karşısında sormadan
edemiyor tabii ki:
'Ne yani, siz ki tarihe ve sosyolojiye bu derece
hakimsiniz, bu kadarcığı da mı aklınıza gelmedi?' Gelmemiş....
Cumhurbaşkanı
niyetlerinin kötü olmadığını belirtirken şöyle bir açıklamada daha
bulunmuş:
'Büyük bir devlet projesine, Pir Sultan Abdal veya Hacı
Bektaş-ı Veli'nin ismi verilebilir.
Bu şekilde hepimizin kaynaşması
sağlanabilir.'
Bana
sorarsanız Yavuz isminin seçilmesi gibi bu 'telafi' önerisi de
yersizdir.
'Büyük bir devlet projesi' denilince akla gelen
otoyol,
baraj, köprü, kanal, demiryolu vb gibi
yatırımlar olduğuna göre, Pir
Sultan Abdal
veya Hacı Bektaş-ı Veli gibi 'büyük devlet
projeleri' ile
uzaktan yakından ilgisi olmayan
bu tarihi kişiliklerin adlarının bu
projelere
verilmesi de aynı derecede yersiz ve anlamsız kaçmaz mı?
Düşünün
'Hacı Bektaş Veli Barajı'nın açılış töreninde...'
gibi bir haber
cümlesinde bir tuhaflık yok mu?
Demek
ki
'büyük devlet projeleri'ne ad ararken kültür
tarihimizin
düşünürleri, şairleri, yazarları gibi
padişahları akla getirmemeliyiz.
Yani ne 'Yavuz Köprüsü', ne de
'Pir Sultan Abdal Kanalı'(!)
'Sivil'
adları tercih etmeliyiz; ne bileyim mesela
söz konusu 'projeler'in
içinde yer aldığı köy,
kasaba, dağ, ova adları filan...
Oysa
biz diğer yolu tercih ettiğimizden pek çok adı, adlarıyla uzaktan
yakından ilgisi olmayan yerlere uygun gördük.
Bu çerçevede yirmi yıl
önce kaleme aldığım bir örneği hatırlatmak isterim: İzmir'de bir anayol
üzerine yapılan üstgeçite Mehmet Akif Ersoy ismi uygun bulunmuştu.
İsim
babası belli ki 'muhafazakar' biriydi ve sevdiği şairi böylece
şereflendirmek istiyordu.
Konuya ilişkin o dönem yaptığım eleştiri şöyle
bir şeydi:
'Tamam Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nda
'Düşün altında
binlerce kefensiz yatanı'
şeklinde bir dizeyi kaleme almıştı; ama şairin
'Düşün bu üstgeçitin altında binlerce kefensiz
yatanı' şeklinde bir
dizesi yoktu!'
???
Birkaç
gün önce bu köşede ('Gezi'den bahisle) gençlerin 'Salı toplantıları'
gibi 'Okul'dan da çok sıkıldıklarını söylememe bazı okurlardan itiraz
geldi.
'Okul'u bu şekilde can sıkıcı bir kurum olarak takdim etmek doğru
muydu?
Ben yine
sözümün arkasındayım; ülkedeki 'Okul' gerçekten de haddinden fazla 'can
sıkıcı' ve büyük bir ihtimalle gençleri 'Gezi' protestocuları arasına
sokan etkili bir faktördür.
Bu
tesbitime inanmak istemeyenlere bu çerçevede yakın tarihten bir örnek
vermek isterim.
İki hafta önce gerçekleşen SBS'nin şu sorusuna bakın
lütfen.
Unutmuyoruz bu sınava giren adaylar 15 yaşlarında; yani 'can
sıkıntısı'nı üst seviyeden yaşayan adaylar bunlar.
Soru
10: 'Atatürkçülük insanların ortak değerlerini kapsayan bir düşünce
sistemedir' diyen bir kişi, Atatürk'ün düşünce sisteminin hangi
niteliğini vurgulamış olur?
Evrensel b) Bilimsel c) Yenilikçi d) Akılcı
Evet doğru bildiniz, doğru cevap 'b' seçeneği! Ama mecburen 'b' seçeneği, çünkü 'hiçbiri' seçeneğine yer verilmemiş...
Şimdi
düşünelim: SBS sorularının (Türkçe ve Sosyal'den söz ediyoruz) 'Ayşe
teyze'li 'Mehmet amca'lı bu ve benzer soruları adaylar acısından son
derece 'can sıkıcı', hatta 'isyan ettirici' değil midir? Yani özetle
bazı okurlarımın itiraz ettiği tesbitim yanlış değil.
Bu zamanda bu
'Okul'
yakın gelecekte daha çok 'Gezici' çıkarır.
Hele bir de
'Tablet'lerin dağıtımının tamamlandığını düşünün!
23 06 2013 pazar
KÜRŞAT BUMİN