BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz
02 Temmuz 2013 Salı Mümtaz'er Türköne Gezi’nin sosyolojisi
02 Temmuz 2013 Salı
Mümtaz'er Türköne
Gezi’nin sosyolojisi
Herkes taraf oldu ve bir tarafın haklılığına dair
birbirine çok benzeyen argümanları sıraladı ve
tartıştı.
Halbuki,
sosyal bilimlerin varlık sebebi, Gezi
benzeri psikolojik-sosyolojik ve
siyasî derinliği
olan olaylarla karşılaştığınız zaman açıklamak
için
yardıma koşmaktır.
Bilimsel açıklama, bu tür toplumsal kutuplaşmalarda
yolunuzu kaybetmenizi, kendinizi ve karşınızdakileri anlamanızı sağlar.
Gezi üzerinde, herhalde birkaç cilt oluşturacak kadar yorum yayımlandı.
Benim görebildiklerim arasında sosyal bilimlerin kavram ve teorilerine,
olan biteni açıklamak için başvuran
“bilimsel”
bir yoruma rastlamadım.
Ta ki, Ali Yaşar Sarıbay hocanın bu pazar Açık Görüş’teki
“Demokrasinin
yalnız kalabalıkları”
başlıklı analizini okuyana kadar. Hoca, siyasal
bilimlerin, özellikle siyaset sosyolojisinin Türkiye’de duayen
isimlerinden biri.
Gezi olaylarına, çok geniş ve derin bir akademik
perspektif sunuyor.
Gezi ile dışa vuran dinamiklerin gelecekteki
tezahürlerini anlayabilmek için bu perspektife ihtiyacımız var.
Özellikle, modern ve post-modern dünyanın bireyin anlam dünyasında ve
ruhsal dengelerinde yol açtığı kargaşayı, bu pencereden bakarak
izlememiz lazım.
“İktisadî insan”ın yerini bireyciliğin
“psikolojik insan”ı alıyor.
Narsisizm ve egoizm arasında gidip gelen
insan yalnızlaşıyor.
Otoriteyi sorgulama, bir özgürlük arayışından
çok
narsistik kişilik yapısından besleniyor.
Sürekli kendisini haklı
çıkartan bir tuzağa dönüşüyor.
Sonunda duygular ile akıl arasındaki bağ
zayıflıyor.
Akıl devre dışı kalıyor; çünkü dolaşıma sokulan
ambalajlanmış hazır duygu paketleri ihtiyacı karşılıyor.
Hangisini
seçeceğinize medya veya içinde yer aldığınız arkadaş grubu karar
veriyor.
Böylece bu hazır duygu paketleri, öfkenin pazarlanması için
belirli standartlar oluşturuyor.
Sarıbay hocanın
“istencin tiranisi”
dediği güç bireye egemen oluyor.
Kalabalıkla özdeşleşme, birey üzerinde
kalabalığın tiranlığını getiriyor.
Birey, kalabalıkla özdeşleşerek
egoizm-narsisizm sarkacının biçimlendirdiği yalnızlıktan, benzerleri ile
birlikte kurtulmuş oluyor.
Bu sefer paradoksal biçimde kalabalıkların
yalnızlığı başlıyor.
Öfke, kalabalıkla birlikte dışa
vurulduğunda bireysel-ahlaki sorumluluktan sıyrılmak kolaylaşıyor ve bu
yolda ilerledikçe kendisini haklı çıkartacak ideolojik kılıflar buluyor.
“Böylece, tatmin edilmediği düşünülen toplumsal, ekonomik ve siyasal
arzular kitleselleşir ve sırf bu kitlesel özellik yüzünden eylemler,
demokratikleşme talebi şeklinde ifade bulur.
Oysa, kitleselleşme,
sosyolojik bir homojenleşmenin eşliğinde sanal bir eşitliği gerçekmiş
duygusuyla kurgular; kalabalıktaki çeşitlilik, demokratik siyasal bir
farklılık gibi algılanarak kimliksizleşmenin üstünü örter.”
Ali Yaşar Sarıbay hocanın açtığı pencereyi kısaca özetlemeye çalıştım.
Gezi eylemleri devam ederken gözlediklerimi, bu perspektif canlı biçimde
açıklıyor.
Tek bir kişi gibi hareket eden birbirini tanımayan
insanlardan oluşan kitlelerin tek ortak paydası işte bu öfke idi.
“Psikolojik insan”
tanımı, bakmamız gereken kişilik katmanını işaret
ediyor.
Tam burada, sosyal medyanın narsistik kişilik yapısını
kuvvetlendiren katkısı üzerinde durmak lazım.
Twitter’da akıllı
gençlerin oluşturduğu
“@okudumcizdim”
isimli bir platform var.
Birbirleriyle okudukları ve beğendikleri kitapları ve pasajları
paylaşıyorlar.
Hareket noktaları Ali Yaşar Sarıbay’ın analizi ile aynı.
Sosyal medyanın sadece insanların kendilerinden bahsettikleri bir
“tatmin”
alanı olmasından şikâyet ediyorlar.
Sosyal medyanın narsist
kişilik yapısını kuvvetlendiren etkisi üzerinde, Batı’da çok sayıda
araştırma mevcut.
Evet, Sarıbay hocanın açtığı pencere çok
önemli. Büyük teoriler ve büyük idealler etrafında kavgaya girişmeden
önce bu kişilik katına hep birlikte eğilmemiz hepimiz için gerekli.