Kuklacı kim? Ya da İndigo kuşağı sahnede
Bu olaylar on yıl önce
vaki olsaydı sloganlar:
'laiklik elden gidiyor',
'gericiler geliyor',
'kahrolsun irtica'
kabilinden sloganlarla
karşılaşırdık.
Şimdi bu sloganlar geride kaldı, onun yerine
'daha çok özgürlük',
'daha çok demokrasi'
kabilinden sloganlar yürürlükte...
Salt bu sloganların değişmiş olması bile kendinde bir anlam ifade etmiyor mu?
İnsanların çevre hassasiyetinin öne çıkmasının acaba bir anlamı yok mudur dersiniz?
Ve
daha güzeli, en güzeli artık
'askere gel gel'
edenler de kısık sesle,
çok kısık sesle çağrılarını tekrarlıyorlar.
Artık askere gel gel etmek
bir mahcubiyet nedeni sayılıyorsa salt bunun bir başına bir anlamı yok
mudur dersiniz?
Ancak
çelişki şurada:
özgürlük isteyenler, bir yandan da askerî
cuntanın
yürürlüğe soktuğu 1982 Anayasası'nın
lağvedilmesine karşı koyuyor.
Yeni
bir Anayasa yapılması hususunda gönülsüz davranıyor, ayak diriyor.
Demokrasi
çığlıkları havada uçuşuyor, ama
daha demokratik bir Anayasa'nın
yapılmasına
karşı direnenler de bunlar ve bunlarla aynı
safta yer
tutanlar...
Tamam,
çevreye saygı, ağaç kesimine, yerinden sökülmesine hayır diyelim. Taksim
alanında miting yapılmasına baş koyalım. O alan şimdiki haliyle miting
yapmaya uygun mu? En son 1 Mayıs'ta orada miting yapılmasına izin
verilmemesinin gerekçesi neydi? Alanın inşaat halinde bulunması değil
miydi? Şimdi bu alan trafik akışının yer altına alınmasıyla hem yayalar
için, hem de orada miting yapmak isteyenler için uygun hale getirilmiş
olmuyor mu, olmayacak mı?
Bedelsiz
bir şey olmaz; bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu alanda miting
yapılacaksa, orası yeniden düzenlenecekse, bunun bir bedeli olacaktır.
Şu anda, oradan sökülmesi gereken ağaç sayısı rakamla 13 adetmiş. Bu
ağaçlar oradan sökülecek, fakat gene orada veya bir başka yerde yeniden
dikilecek. Kaldı ki, orası ayrıca ağaçlandırılacak, yetkililerin
söylediği bu. Öyleyse?
Bu
gerekçeleri, salt çevre için orada toplanmış olan kümeye anlatmak
mümkün olabilir. Fakat onların sırtından getirim devşirmeye soyunmuş
olan kargaşacılara, yüzü maskeli, eli sopalı, taşlı, molotof kokteylli
güruha nasıl anlatmalı? Onlar kimin piyonu olarak orada bulunuyorsa
elbette onlara anlatılacak! Çünkü onlar kendi özgür ve bağımsız
iradeleriyle orada yangın çıkartmıyor, kendi özgür ve bağımsız
iradeleriyle araçları devirip tahrip etmiyor; dükkanları yağmalamıyor!..
Öyleyse piyonlarla, kuklalarla değil; kuklacıyla hesaplaşmak gerekiyor.
Kuklacının kim olduğu da en yetkili ağızdan açıklandı: faiz lobisi...
Bir önceki yazımızda sorduğumuz, ya hedefi başkası belirliyorsa yolundaki kaygımız, bu hafta böylece cevabını bulmuş oluyor...
Bir
şey daha: faiz lobisinin piyonu, kuklası olarak eylem koyanları bir
yana bırakırsak, salt çevreci niyetlerle protestosunu dermeyan etmek
isteyenler, ayrıca incelenmeye, analiz edilmeye değer bir neslin ilk
filizleri olarak ortada görünüyor.
Onlara İndigo kuşağı deniyor.
Nitelikleri ayrıca üzerinde durmayı gerektirecek denli özellikler
gösteriyor bu kuşağın...
Fırsat olursa anlatmaya çalışırız bir ara.
RASİM ÖZDENÖREN