BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz
Gezi'nin gençleri bize ne öğretebilir 16 06 2013
Gezi'nin gençleri bize ne öğretebilir?
Bu
yazı için masa başına oturduğumda Gezi direnişine ilişkin duyumlarım,
Park'ın Taksim Dayanışması'na ait tek bir sembolik çadır dışında
boşaltılacağı yönündeydi.
İki
haftayı aşkın süredir ülke çapında yaşanmakta olan gerilimin bir nebze
olsun azalacağını umarak sevindim. Çünkü hükümetin geç de olsa attığı
adıma olumlu bir yanıt olarak algıladım. Bundan böyle sorunların kimseyi
yok saymadan, müzakere ve diyalogla çözülmesine dönük bir başlangıç
olacağını umdum.
Hatırlayalım:
Taksim
Meydanı'ndaki düzenlemeye ve Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine
karşı tepkilerini şiddet içermeyen, pasif bir direniş yöntemiyle, alanda
kalarak duyurmaya çalışan insanlara karşı polisin uyguladığı ölçüsüz
şiddet, yeni bir toplumsal hareketin miladı oldu.
Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak bir grup Müslüman aydın ve gencin imzasıyla yayınlanan bildirideki* ifadesiyle;
'Makul
ve meşru her eylemin polisin şiddetiyle bastırılması alışkanlığı
insanları daralttı ve öfkenin hakim olduğu bir siyasi iklime çekti. Daha
önce hiç görmediğimiz yaygınlıkta kendiliğinden birleşen bir muhalefet
bloğu yeni bir muhalefet tarzıyla kendini açığa vurdu.'
Evet,
bu muhalefet bloğu içinde seçilmiş bir hükümeti anti-demokratik
yöntemlerle düşürmeyi/devirmeyi hayal edenler; yahut laik-anti-laik
çatışmasına dönüşmesini umarak güç devşirmeyi umanlar olmuş olabilir.
Ama ne süreci domine edebildiler ne de bloğun içinde etkin şekilde var
olabildiler. Bunu görmezden gelmeye ya da aksiymiş gibi göstermeye
çalışanların nasıl bir fayda umduklarını anlayabilmiş değilim.
Kendi
adıma Gezi Parkı'nda ortaya çıkan 'yeni muhalefet tarzı'nın iktidarın
kendisi de dahil herkes için, hepimiz için faydalı bir deneyime
dönüşebileceğine inanıyorum. Öncelikle Park'taki direnişin özünü temsil
eden çoğunluğun kendi hayatlarına dair alınan kararlardan dışlanmayı,
kendi adlarına konuşulmasını reddeden 'ideolojisiz/apolitik' gençler
olduğunu teslim etmek gerekiyor. Kendi deyişleri ile '% 90'ı hayatında
asla ideolojik bir mücadele vermemiş, yolda rastladığı eylemi beyhude ya
da 'gereksiz yol tıkama şovu' diye nitelendirmiş gençlerden oluşan bir
nesil'**, yeni bir toplumsal harekete, katılımcı, çoğulcu ve doğrudan
bir demokrasi deneyimine öncülük etmiş bulunuyor.
Ben
bu deneyimin tanığıyım. Taksim Dayanışması Platformu temsilcilerinin
Perşembe akşamı Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşme ertesinde, ne
yapılacak, nasıl hareket edilecek herkese, her fikre açık forumlar
kurarak nasıl bir istişare süreci yürüttüklerini elimden geldiği ölçüde
izlemeye çalıştım. Her bir grubun, partinin, oluşumun temsilcilerinin
yanısıra, çadır gruplarının oluşturduğu blokları mahalleler gibi
görerek, her mahallenin temsilcilerini de katarak, birbirleriyle
dayanışarak, birbirlerine danışarak, kimseyi dışlamadan, özgürce konuşup
açık bir yürekle dinleyerek tavır belirlemeye çalışmalarını takdir
ettim.
Son söz
olarak, toplumsal hareketlerin iktidar hedefi barındırmadığını
hatırlatmak isterim. Bu hareket de iktidarıyla muhalefetiyle tüm
siyaseti değiştirmeye aday. Ama hareketin meşruiyeti mesele odaklı
kalmasına bağlı. Bu hareketi kullanarak iktidar savaşına girmekse,
katılımcılığı ve dayanışmayı değil kutuplaşmayı artırarak daha
demokratik bir ülke olma fırsatının tepilmesine yol açacaktır.
*Emek
ve Adalet Platformu'nun çağrısıyla, 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı
saat 7'de Vefa'da Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nde kamuya açık olarak
gerçekleştirilen istişareden sonra yayınlanan bildiri metnini okumanızı
öneririm.
**
Gezi'deki gençliğin kim olduğuna dair, kendilerinin kaleme aldığı
mektup şu adresten okunabilir:
Not:
Akşam saatlerinde Taksim Dayanışması'nın
yukarıda yazdığımdan farklı
bir tavır aldığını,
Gezi Parkı'ndaki direnişin bazı kopmalar
dışında
süreceğini öğrendim.
Umarım, dilerim uzlaşma ve diyalog arayışları
sekteye uğramaz.
IŞIN ELİÇİN
16 06 2013