BeKoS tv Every Day A Film We are now less then a minute Türkiye'yiz
Antagonist Gezi'den agonist bir toplum çıkar mı? Siyasal birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir. BAYRAM ZİLAN DÜNYA DEMOKRASİ HAREKETİ GENEL BAŞKANI 27 HAZİRAN 2013
Antagonist Gezi'den agonist bir toplum çıkar mı?
Siyasal
birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya
koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları
salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine
karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir.
BAYRAM ZİLAN DÜNYA DEMOKRASİ HAREKETİ GENEL BAŞKANI 27 HAZİRAN 2013
Fransızca kökenli bir
kelime olan Antagonizma, karşıtlık, zıtlık anlamına gelir.
Farmakolojide, birlikte kullanılan iki ilacın birbirlerinin etkisini
azaltması veya yok etmesi anlamında kullanılır. Öyle ki Antagonist iki
ilacın aynı anda kullanılması zehirlenmeye, hatta ölüme bile neden
olabilir. Başka bir anlamda Antagonizma, uzlaşmaz çelişkiyi ifade eder.
Uzlaşmanın tek yolu çelişenlerden birinin yok olmasına bağlıdır.
Mouffe,
hegemonya mücadelesinin tarafları olarak biz/onlar ilişkisini, Henry
Staten'ın Derrida'dan hareketle önerdiği kurucu dışsallık kavramına
dayandırarak tahayyül edilmesini önerir. Demokratik çoğulculuğun
olanaklılığını kabullenmenin, demokratik siyaset için önemini vurgular
ve çoğulcu demokrasiyle uyumlu bir 'biz/onlar' karşıtlığının hangisi
olduğu sorusuna bir yanıt bulmanın demokrasi kuramının görevi olduğunu
düşünür.
Siyasal
birliği yok etmeyen meşru bir antagonizma ilişkisinin niteliğini ortaya
koyarken, muhaliflerin ya uzlaşılamaz düşmanlar olarak ya da çıkarları
salt müzakere yoluyla uzlaştırılabilecek rakipler olarak görülmelerine
karşı bir üçüncü yol olarak 'agonistik ilişki'yi önerir.
HASIMA DÖNÜŞTÜREN AGONİSTİK İLİŞKİ!
Agonizma,
Yununca da güreşmek, yarışmak anlamına gelen 'agnista' kelimesinden
gelir. Mouffe, çatışan tarafların muhaliflerinin meşruiyetini karşılıklı
tanıdıkları bir 'biz/onlar' ilişkisi olarak tanımlar. Yani muhalif, ne
rakiptir ne de düşman. Mouffe, diğer agonistik kuramcılardan farklı
olarak siyasalı antagonizma ve çatışma alanı olarak tanımladıktan sonra,
muhalif olanı 'hasım'a dönüştüren agonistik ilişkiyi temel demokratik
ilişki olarak, demokratik mücadeleyi ise antagonizmayı agonizmaya
dönüştürme mücadelesi olarak kabul eder.
Buradan
hareketle Gezi Parkı'nda küçük bir grubun başlattığı eylemlerin, meşru
ve demokratik yollarla seçilmiş bir iktidarı, anti-demokratik ve
gayri-meşru yöntemlerle düşürmeye çalışan bir hegemonik güce nasıl
dönüştüğünü Mouffe'un kuramıyla değerlendirmek Türkiye demokrasisine
katkı sağlayacağını söylemek mümkün.
Ulusalcı
sol eğilimliler, kentli elitler, belirgin bir siyasal eğilimi
olmayanlar, Müslüman kapitalistler, devrimci İslamcılar, muhalif
söylemin etkisinde kalan gençler, devrimci sol partiler, örgüt
mensupları, marjinal kesimler, seküler eğilimli milliyetçiler,
Kemalistler, militarist gruplar ve laiklerden oluşan Gezi Parkı
ittifakı, Mouffe'un 'Antagonizmaların ehlileşerek Agonizmalara
dönüşmesi' olarak açıkladığı demokratik mücadeleye denk düşmemektedir.
Antagonizmaların
agonizmaya dönüşme mücadelesi ahlaki açıdan sorunlu gözükse bile
aslında çoğulcu demokrasi veya demokrasinin demokratikleşmesi bağlamında
önemlidir.
Burada
ahlaki olmayan taraf; birbirine hiç tahammül edemeyen ve düşman olan
antagonizmaların, sırf iktidarı alaşağı etmek için 'geçici bir
işbirliğine' gitmesidir.
Birbirine
tahammülü olmayanların, bir türlü birbirine tahammül eder hale
gelememesi, Türkiye demokrasisini çok ciddi biçimde yaralamakta,
gelişmesini engellemektedir.
Bu tıkayıcı hal, neredeyse bütün kronik meselelerimizin çözülmesine başlanması evresinde karşımıza çıkmaktadır.
KATILIMCI DEMOKRASİ!
Agonistik
bir ortam olması beklenen TBMM'de bile, grubu bulunan siyasi partilerin
birbirlerine tahammülü çoğu zaman yoktur. Milletvekillerinin
birbirlerine olan kin ve nefreti, düşmanca sözleri, demokratik seviyemiz
açısından kıymetli bir veridir.
Seçilmişlerin bile birbirine tahammülsüz olduğu bir ortamdan yeni ve sivil bir anayasa beklemek lüks bir iyimserliktir.
Gezi Parkı bileşenlerinin, Post-Gezi'de, tekrar eskisi gibi birbirine düşman hale geleceğini kestirmek güç değildir.
Siyasal
iktidarın 'Gezi' özelinden, Mouffe'un 'biz/onlar' şeklinde tarif ettiği
farklı toplum kesimlerinin 'neden hasımlıktan hısımlığa evrilemediği'
sorusuna cevap araması gerekmektedir.
Bu soruya verilecek cevaplar, önümüzdeki süreçte Türkiye'nin demokratikleşme yolunda alacağı mesafeyi belirleyecektir.
Gezi Parkı olayları 'Katılımcı Demokrasi' ihtiyacını keşfetmemizi sağlamıştır.
Günlük
gazetelerin bayat kaldığı, son dakika, -hatta son saniye- haberlerin
rağbet gördüğü, sosyal medyanın giderek güçlendiği ve sınırların
anlamsızlaştığı bir dünya da, 'Sandık Demokrasi'si çok yetersiz
kalmaktadır.
Vatandaşlar,
artık sadece sandıkta değil, kendilerini ilgilendiren bütün karar verme
süreçlerinde dahlinin olmasını talep etmektedir.
Bu
talebin bugüne kadar tam olarak karşılanmaması, bazı toplum kesimleri
tarafından 'iktidarın mutlak hegemonyası' olarak algılanmıştır. Bu algı
-ideolojisi aklının önünde olan kesimin algısı olsa bile- düzeltilmeye,
onarılmaya muhtaçtır.
Demokratik
sistemlerde 'tek doğru' 'mutlak model' yoktur. 'Sandık'tan çıkan
kararın 'bütün karar alma süreçleri' için geçerli olduğunu düşünmek,
buna göre tavır sergilemek yanlıştır. 'Sandıktan onaylı meşruiyetim var,
dolaysıyla tek doğru, benim doğrumdur, mutlak model, benim modelimdir'
yaklaşımı sorunlu olduğu gibi antagonizmaların ehlileşmesine de
engeldir. http://www.aa.com.tr/live/
Son tahlilde Antagonist Gezi'den, Agonist bir toplumun çıkması siyasal iktidarın bundan sonraki pratiklerine bağlıdır.
Eğer
karar alma süreçlerine bütün toplum kesimlerini dâhil eder, paydaşları
genişletirse, özellikle yerel yönetimlerin çoğu kararlarını (3. köprü
ismi gibi) halkın onayına açarsa,
Hem 'dış kullanıma açık' bir toplumsal öfke birikmesini önlemiş olur…
Hem Türkiye toplumunun demokratik, birbirinin varlığına tahammül eden bir toplum olmasının önünü açmış olur…
Türkiye'nin
kadim hasımlarının hısımlaşması sürecini hızlandırmış olur hem de Sivil
Anayasa, TMK'nın düzenlenmesi, adem-i merkeziyetçilik, ana dilde
eğitim, başörtülülere kamu ve TBMM'de serbestlik, Alevi ve Kürt meselesi
gibi kronik problemlerin daha büyük bir toplumsal mutabakatla, hızlıca
çözüme kavuşmasını sağlamış olur.
Neden olmasın?