AKP'li Hüseyin Çelik: Bahçeli, siz bir zavallısınız.
AKP’li Hüseyin Çelik, Devlet Bahçeli’nin Yeni Anayasa'yla ilgili
açıklamalarına yanıt verdi.
Çelik,
'Sayın Bahçeli, siz Ankara’da
kuluçkaya oturmuş bir zavallısınız'
dedi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun
üzerinde anlaştığı 48 maddeyi TBMM’de yasalaştıralım” teklifini
eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, AKP Genel Başkan
Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten sert yanıt geldi.
Çelik, “Bahçeli, ‘Bu çok erken, çok gereksiz bir teklifti’ diyor. MHP,
AK Parti gibi bir parti olsa, iktidar gibi omzunda büyük bir yük olsa,
her hafta bir ülkeyi dolaşsa, diyeceğiz ki birbirleriyle irtibat
kurmakta zorlanıyorlar. Diyeceğiz ki böyle... Topu topu bir avuca
sığacak kadar milletvekiliniz var. Grup Başkanvekili başka bir şey
söylüyor. Bugün Sayın Bahçeli bayramlık ağzını açacak ‘Buna gerek
yoktur’ diyecek...” dedi.
Çelik’in sert ifadeler içeren konuşmasının satır başları…
Tek dil değil, resmi dil Türkçe
“Türk milleti isminden de kimsenin bir rahatsızlığı yok. Ankara başkent
olarak kalmalıymış. Ankara zaten başkent. Çok komik oluyorsunuz.
Ay-yıldızlı bayrakla ilgili bir problem mi var? Diyor ki, ‘Tek dil
Türkçedir.’ Hayır, Sayın Bahçeli, resmi dil Türkçedir ve Türkçe olarak
kalacaktır. Başka bir şey daha söylüyor. Etnik ve bölgesel dillerin
tanınmasına müsaade etmeyeceklermiş. Bir yerde bir etnisite varsa, orada
insanların bir dil vardır. İnsanların dilini tanımamak senin ne
haddine? Onu nasıl tanımamazlıktan gelirsiniz?”
'Başbakan şuraya varmaya çalışıyor'
“Biz burada ülkemize iyi bir şey kazandırmaya çalışıyoruz. Bahçeli
soruyor Başbakan’a ‘Sen bu anayasa ile nereye varmaya çalışıyorsun?’
diyor. Başbakan şuraya varmaya çalışıyor. 2011 beyannamemizde var. 2023
AK Parti Siyasi Vizyon belgemizde var. Komisyonlarda var. Biz gerçek
manada ileri standartlarda olan bir Türkiye istiyoruz. Bildiğiniz gibi
25 Haziran’da malumunuz, Kuzey Irak’taki Selahattin kentinde bir saldırı
meydana geldi. Burada 13 Türkmen hayatını kaybetti. Türkiye bu vefat
eden insanların cenaze merasimlerinden tutunda, diğer insanlarla
yakından ilgilenmiştir.”
'Uçağa binmeye bile korkuyorsunuz'
“Sayın Bahçeli, Allah aşkına siz kaç kere Bakü’ye, Bişkek’e, Taşkent’e,
Kırım’a, Lefkoşa’ya gittiniz? Sayın Başbakan, Türkiye’nin herhangi bir
vilayetine gider gibi buralara gitti. Sayın Bahçeli siz uçağa binmeye
bile korkan, Ankara’da kuluçkaya oturmuş bir zavallısınız. Türk dünyası
üzerinden sözüm ona bize saldıracak. Biz Türk dünyasında
önemsenmiyormuşuz.
Sayın Bahçeli ölen insandır, ölen Müslümandır.
Biz
soydaş ve soydaş olmayan diye nitelendirmeyiz.
Bunu yapan sizin gibi
ırkçı bakış açınıza sahip olanlardır.”
14 Temmuz 2013 Pazar
Yiğit BULUT
1992-2002 arasında özellikle 2001’de Türkiye’de ne oldu?
Bugün “Türkiye’de neler oluyor” diyenler, 2001 yılında “neler
olduğunu, yaşananın tam olarak nasıl adlandırılabileceğini” ve en
önemlisi vatandaşlardan yöneticilere, bürokratlardan siyasetçilere kadar
birçok ismin, nelere “bilerek-bilmeyerek” alet olduklarını, hangi suça
iştirak edip, kimlere yol verdiklerini sorguluyorlar mı ?
Sevgili
dostlar, “2001 krizi” diye algılanan ve “anayasa atıldı” gibi anlamsız
bir etiketle sunulan süreç,
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumlarına
içeriden-dışarıdan planlanıp-yönetilen bir diz çöktürme”
darbesi olup,
“dönemin iktidar sahipleri” başta olmak üzere birçok şahıs ve kurumun,
isteyerek-istemeyerek suça iştirak etmeleri ile sonuçlanmıştır!
Sonuç 1:
2001’de yaşananların “anayasa atılması” ile en küçük bir bağı yoktur! O
sadece “işin paketi” olup, Türkiye “iç-dış YERLEŞİK DÜZEN” tarafından
her anlamda çarpılıp, budanıp, boyunduruk altına alınmış ve “refleks
göstermesi” gerekenler, finansal-entelektüel eksiklikleri ve siyasi
basiretsizlikleri sonucu maalesef ağzı açık yaşananları
seyretmişlerdir...
Peki 2001’de tam olarak ne oldu?
Bu ülkede neden yaşanana tam bir teşhis konamadı ve “anayasa atıldı” gibi basit bir etiketleme genel kabul gördü?
Bu noktada yaşananları bir daha hatırlayalım;
1-
1999 yılının 6. Ayından itibaren Türkiye, tarihinin en büyük
para-sermaye piyasaları “manüpülasyonuna” muhatap olmuş ve “AB-IMF”
algılaması altında İMKB 100 endeksi 1999-6. Ayından başlayarak 2000-17
Ocak sabahına kadar “dolar bazında” 9 katına kadar şişirilmiştir...
2-
Bu giriş yaşanırken MB ve Siyasi Otorite “ne olduğunu” idrak edemeyerek
veya etmesine rağmen “sessiz-tepkisiz” kalarak, “şişirme” operasyonuna
iştirak etmiştir...
3- 2000 yılı Ocak ayında Sermaye Piyasaları
“EN NOKTASINA” değerken, 17 Ocak sabahı “İÇ-DIŞ Yerleşik Düzen’in”
BOŞALTMA operasyonu başlamış ve bu süreç 2001-18 Şubat sabahına kadar
devam etmiştir...
4- 2000-17 Ocak ile 2001-18 Şubat arasında
İMKB endeksi dolar bazında 1999 seviyesine dönüp neredeyse “9 kat değer”
kaybederken, Türkiye 10 milyar dolar cari açık vererek Cumhuriyet
Tarihi rekorunu kırmıştır...
5- Bu satış ve Türkiye’yi BOŞALTMA
sürecinde, sermaye piyasası takası 15,3 milyar dolardan 3 milyar dolara
inmiş, hazine bonosu takası da 13 ayda yarıdan fazla erimiştir...
6-
EN ÖNEMLİSİ; Türkiye’den BU BÜYÜK ÇIKIŞ-BÜYÜK SOYGUN olurken; MB ve
SİYASİ OTORİTE “sessiz-tepkisiz-eylemsiz” kalarak SUÇA iştirak etmiş ve
DOLAR kurunu “dalgalanmaya bırakmayarak, sabit-lineer tutarak”
SOYGUNCULARA İSTEDİĞİ KURDAN DOLAR vermiştir!
7- Bu “fonlama”
Cumhuriyet tarihinin en büyük MALİ SUÇ sürecine, kolektif EN BÜYÜK
CEHALETİN eklenmesiyle veya eylemsizlik yoluyla YOL açmaktır! Kaç
liradan dolar alacağını bilen yerli-yabancı spekülatörler, Merkez
Bankası nezaretinde Türkiye’nin varlıklarını “şişirme-söndürme”
operasyonları ile kendi ceplerine transfer ederek Dünya tarihine geçecek
BÜYÜK SOYGUN’u gerçekleştirmişlerdir... Bu operasyonların yapılabildiği
ülkelerde, yönetenlerin “finansal-entelektüel” birikimlerinin zayıf
olması ve ne olduğunu anlayamayanların sessiz kalması, anlayanların da
bazen maalesef iştirak etmesi en önemli detaydır!
8- İlk dalga
sonrası 2001-21 Şubat öncesi bildikleri dolar kurundan (600,000’lerden)
dolara geçenler, “Anayasa atıldı algılaması” ile birlikte Siyasi
Otorite-Merkez Bankası nezaretinde İKİNCİL dalga hareketine
başlamışlardır...600,000’lerden aldıkları dolarları 1,350,000 üstünde
satarak ANA operasyon tamamlanmıştır !
9- İşin “finansal kısmı”
bitince “Siyasi Manipülasyon” başlamış ve maalesef TÜRKİYE’nin altın
anahtarı “muhtar bile seçilmemiş” Derviş’e teslim edilmiştir!
10-
Derviş, “Milli Bakışlar” eşliğinde 15 günde 15 yasa çıkartmış ve
maalesef kendisine direnen tek isim olan Enis Öksüz’ün de koltuğunu da
altından çekerek, almıştır !
11- İşin en acı tarafı, Türkiye
toplumsal olarak yaşananı analiz edememiş ve işi yapanların medya
yoluyla koydukları “anayasa atıldı kriz çıktı” etiketi genel kabul
görmüş ve bilincimize-bilinçaltımıza işlenmiştir!
Sevgili
dostlar, 2001 süreci, İÇ-DIŞ-YERLEŞİK-İKTİDAR odakları tarafından da
“bilerek-bilmeyerek” desteklenmiş ve içeride de ses vermesi gerekenler
tarafından sessiz kalınarak destek olunmuştur! 2000-2001 dönemi
Türkiye’nin en ağır “mali-siyasi-sosyolojik” suçlarını içerir ve
maalesef bugüne kadar da ne olduğu, neden, nasıl olduğu araştırılmamış
ve anlaşılamamıştır!
Sonuç 2: 2000-2002
dönemini araştıracak cesur insanlara ihtiyacımız var! Bu dosyayı açalım
bakın içinden “NELER AMA NELER” çıkacak! Bugün ortada “Aslan” diye
dolaşanlar ve birçok itibarlı olduğunu iddia eden “isimler” ne hale
gelecek! Korkma Türkiye aç bu DOSYAYI! Dönemin “suça iştirak” etmiş
“siyasetçilerini, medya mensuplarını, bürokratlarını, her meslekten
isimleri” deşifre et! Burada çok önemli detayı da unutmayalım; 2001
dosyası “28 Şubat sürecinden ve 94 krizini yaratan 92 sonrası dönemden
ayrı düşünülemez”! Olaya bu açıdan bakınca 2002’de taçlanarak biten
dönem 1992’de Özal’ın Kürt politikasını değiştirme denemesi ile başlamış
ve 1994 krizi, 28 Şubat süreci ve 2001 krizi ile sona ermiştir!
Sonuç 3:
2003’ten itibaren de aynı oyunlar “küçük-büyük” ölçeklerde yine
oynanmış hatta fiili darbe denemeleri bile ortaya çıkartılmıştır. 2003
sonrası ülkeyi yönetenler kararlı bir şekilde bu saldırıya karşı durmuş
ve Türkiye’nin kendi ekonomi politikalarını “IMF’den de bağımsız
kalarak” devam ettirmişlerdir. Bu bağımsızlaşma olmasaydı bugün “çözüm
süremiz” çok sert siyasi-finansal darbeler alabilirdi (şu an denenmiyor
değil)!
Son söz:
1992-2002 arasındaki KARANLIK
DÖNEM tam olarak aydınlanmadan Türkiye “Aydınlanma” sürecini
tamamlayamaz!
Haydi Türkiye aç bu dosyayı!
Korkma orada kendini
görmeyeceksin!